STAR televizyonunda bir süre önce bir yönetim değişikliği gerçekleşti. Herkes bu durumu, ‘Başbakan kendine yakın birini göreve getirmek istedi’ diye yorumladı.
Ama işin aslı böyle değildi. Star’da ciddi ‘soygun’ iddiaları vardı. Olay Mehmet Ali Erbil’in Star’a dönmesiyle başlamıştı.
Star televizyonu, Mehmet Ali Erbil’i 1 milyon doları aşkın bir alacağı olduğu iddiasıyla mahkemeye vermişti. Erbil davayı kaybedince Star yönetimine bir teklif götürdü: ‘Param yok, size 1 milyon dolarlık program yapayım.’
Star yönetimi bunu kabul etti ve Erbil, Star TV’de günlük bir programa başladı. Bu olayın bilinen, görünen yüzü. Ancak daha sonra işin içinden iş çıktı. 1 milyon dolar borcuna karşılık Star’a program yapmaya başlayan Erbil’e bir ‘1 milyon dolar’ daha ödenmişti.
Olay bununla da bitmiyordu.
Erbil’in programı dış yapım olarak bir şirkete yaptırılıyordu ve iddialara göre her gün yapılan bu program için bu şirket Star’a günde 60 milyar liralık fatura kesiyordu. Bunun toplamı da ayda 1 trilyon 200 milyar gibi bir meblağ ediyordu. Oysa benzer programlar başka kanallarda 15, bilemediniz 20 milyar liraya kotarılabiliyordu.
Bunun dışında film alımlarıyla ilgili olarak da pek çok iddia ortada dolaşıyordu.
Bütün bu iddialar TMSF yönetiminin kulağına gidince, bir soruşturma başlatıldı ve yönetim değiştirildi.
Bu konuyu TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’e sordum.
Güldü. Net bir yanıt vermedi; ama sözleri ilginçti:
‘Bazı insanlara meslek hayatlarının son dönemlerinde son derece şerefli bir iş veriyor, devletin malını emanet ediyorsunuz; ama buna ihanet ediyorlar. Türkiye’de en zor iş galiba namuslu ve becerikli adam bulmak.’
Teşekkürler Yavuz
SABAH Gazetesi Ekonomi Müdürü Yavuz Semerci ile birkaç gündür köşelerden bir polemik sürdürdük. Bu polemik sırasında düzey hiçbir zaman düşmedi. Kavga, hır gür havası oluşmadı. Semerci’ye bu düzeyin korunmasına yaptığı katkılardan ötürü teşekkür ediyorum.
Sinema eleştirmenleri ciddiye alınmıyor
VİZYONDA birçok Türk filmi var. Türk halkı da, Türk filmlerine ilgi gösteriyor. Son yılların en çok seyirci toplayan filmlerinin hepsi Türk filmi. Millet bu filmleri beğeniyor olmalı ki, milyonlarca kişi salonları dolduruyor. Son yıllarda ciddi bir patlama yapan Türk sinema sektörünün üretimini beğenmeyenler ise sadece eleştirmenler. Önceki akşam sinemacı dostlarımla bu durumu konuştuk. Filmlere milyonlar gidiyor, kendini eleştirmen zanneden ‘uçuklar’ halkı uyarıyor: ‘Aman bu filmlere gitmeyin.’
Ama bu sözler tam ters etki yapıyor. Millet salonlara koşuyor. Ben bir gazetenin başında olsam, bu ‘eleştirmenlere’ satır yazdırmam; çünkü belli ki kimse bunları adam yerine koymuyor. Üstelik bunlar bindikleri dalı da kesiyorlar. Hatırlayın, yıllar önce Türkiye’de sinema sektörü can çekişiyordu ve bu eleştirmenlerin tümü işsizdi. Kimi aylak aylak gezip satmayan kitaplar yazıyordu, kimileri de sinemayla alakası olmayan yazılar yazmak zorunda kalıyorlardı. Bazıları da bar köşelerinde ahkám kesiyordu.
Türk sineması patlama yapınca, bunlar da iş güç sahibi oldular; ama bunun bile fakında değiller, işleri güçleri filmleri kötülemek. Bunların iyi dediği filmler de var elbet. Beyoğlu’nda 100 kişilik tek bir salonda oynayan bir filmi allayıp pullayıp, ‘Başyapıt, mutlaka görün’ diyorlar. Millet bunları ciddiye alsa sinemanın önünde halk ayaklanması olacak, yer bulabilmek için millet birbirini yiyecek. Siz siz olun, sakın bu ‘sinema eleştirmenlerini’ veya kendilerini ‘HBB’ yani ‘Her b.ku bilir’ sanan köşe yazarlarını ciddiye almayın.
Canınızın çektiği Türk filmlerine, eleştirilere kulak asmadan gidin.
Gidin ki, böylesine riskli bir işe para yatıranlar, emeklerinin karşılığını alsınlar ve her geçen gün daha iyi filmler çeksinler.
Canaydın bırak artık
GALATASARAY, tarihinin en karanlık günlerini yaşıyor. Galatasaray’ın ‘en ilkeli adamı’ olarak başkanlığa gelen Özhan Canaydın, ilkel bir yönetim anlayışıyla kulübü ‘yok olma’ noktasına getirdi. Galatasaraylılar 14 yıl şampiyon olamadıkları zaman bile başları dik dolaşırken, bugün ligde ikinci sırada olmalarına rağmen ‘utanç’ duyuyorlar. Bursaspor maçındaki tribün rezaleti, Galatasaray tarihinin en karanlık günüydü. Teknik direktörüyle konuşmaktan aciz yönetim, teknik direktörüne tribündeki paralı askerleriyle mesaj yollama yolunu seçiyor ve ortaya ‘pis bir görüntü’ çıkıyor. Hagi büyük hatalar yapıyor, kabul. Ama bu konu tribünden mesajla çözülmez. Adam gibi yönetimler otururlar, alırlar teknik direktörü karşılarına, hizaya getirirler. Haksız durumdaki Hagi şimdi ne dese haklı. Zaten yönetim dediğin de yok ki. Hepsi darmadağın. Hepsi birbiri aleyhine sallıyor. Kulüp içi siyasete odaklanmış başkan, bu kulübün asıl hedefinin sportif başarı olduğunu anlayamıyor bile. Artık hiç ama hiç umut yok. Canaydın’ın yapması gereken tek şey, istifa etmek. Sonra istiyorsa yeniden aday olur. Tabii kendisiyle çalışacak adam gibi birini bulabilirse.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Galatasaraylıları Galatasaraylı olmaktan utanır hale getirenler, aynaya bakınca utandıkları zaman.