Son centilmenler savaşı New York’ta

DIŞİŞLERİ’nin genç ve başarılı diplomatlarından Ömer Önhon, bir süredir New York Başkonsolosluğu görevini yürütüyor.

New York’un basın çevreleriyle iyi dostluklar kuran, Türkiye’nin tanıtımında başarılı çalışmalar yapan iyi bir ‘temsilci’.

Önhon
son olarak çok güzel bir iş daha yaptı.

Yönetmenliğini Kürşat Kızbaz’ın, müziklerini Tuluyhan Uğurlu’nun yaptığı ‘Son Centilmenler Savaşı: Çanakkale Destanı 1915’ isimli özel hazırlanmış bir belgeselin gösterimini sağladı.

Cumhuriyet’in 81. yılı etkinlikleri çerçevesinde bir ilk olan New York’taki belgesel gösterimi, 400 kişilik bir sinemada yarısından fazlası Amerikalı, İngiliz, Yeni Zelandalı ve Avustralyalı diplomatların katılımı ile gerçekleşti.

Belgeseli izleyici koltuklarından seyredenler arasında, savaşan milletlerin askerlerinin torunlarının da bulunması anlamlıydı ve hepsinin ortak mesajı barıştı.

Üstelik ilginç bir tesadüf Ömer Önhon da bir Çanakkele gazisi torunu.

Ömer Önhon’un dedesi Saim Önhon, Çanakkale Savaşı’nda Atatürk’ün yaverliğini yapıyordu. (Daha sonra korgeneralliğe kadar yükseldi.)

Savaşlardaki kahramanlıklarımızın sadece kendimize değil artık tüm dünyaya anlatılması da çok önemliydi ama daha önemlisi, orada savaşan tüm ulusların askerlerine karşı gösterilen saygı ve Çanakkele Savaşı’nın bir ‘Centilmenler Savaşı’ olarak aktarılmasıydı.

Sevgili Ömer Önhon New York’ta bu müthiş etkileyici gösteriyi hazırlarken, bizim de ‘karınca kararınca’ bir katkımız oldu.

Kanal D Haber olarak New York’taki gösteri sırasında verilen resepsiyonda gösterilmek üzere bir ‘Çanakkale Klibi’ hazırladık.

Türkiye’nin tanıtımı için gecesini gündüzüne katan bir ekibe minik bir katkı yapabildiysek mutlu oluruz.

Türkiye’yi uçaklar değil hırsızlık batırdı

NECATİ Doğru, Dışişleri Bakanı Gül’ün kiralık özel uçakla Avrupa turu yapmasını eleştiriyor.

Ve yapılanları Osmanlı’nın son dönemleri ile kıyaslayarak, devletin batık olmasından ve Osmanlı’nın borçlarını ödeyememesinden ötürü Padişah Abdülaziz’in intihar etmesine kadar götürüyor.

Doğru’ya göre Osmanlı’nın borçlarını ödeyemeyecek hale gelmesinden utanan Abdülaziz intihar etmiş.

Oysa benim bilgilerim öyle söylemiyor.

Abdülaziz intihar ettiği sırada ‘sultan’ değildi. Çünkü 30 Mayıs 1876 günü padişahlıktan azledilmiş ve yerine 5. Murad tahta geçirilmişti.

Azledilen Abdülaziz önce Topkapı Sarayı’na kapatılmış, oradan kendi arzusuyla Çırağan Sarayı’na nakledilmişti.

Abdülaziz, Çırağan Sarayı’nda sakal kesmekte kullandığı makasla intihar etmiş, bu durum çok sayıda doktor tarafından da teyit edilmişti.

Yani Abdülaziz’i intihara sürükleyen ‘borçlar’ değil, tahtı kaybetmiş olmasıydı.

Abdülaziz, şeyhülislam tarafından yüzüne okunan bir kararnameyle ‘azledilirken’, gerekçeler şöyle sıralanmıştı: ‘Akli durumundaki bozukluk, politik konulardaki cehaleti, devletin kaynaklarını savurganca harcaması ve topluma zarar vermesi.’

1856 yılında Osmanlı’nın yeni saraylara ve bu saraylar için Avrupa’dan alınan mobilyalara yaptığı harcama toplam devlet gelirlerinin yüzde 14.5’ine tekabül ediyordu. Abdülaziz döneminde bu harcamaların toplam devlet gelirlerine oranı yüzde 30’lara kadar çıkmıştı.

Bu arada imparatorluk yıllık yüzde 12 faizle borçlanıyor, toplam gelirlerinin yüzde 60’ı borç faiz ödemelerine gidiyordu.

Necati Doğru’nun yaptığı gibi o günlerle bu günler arasında pek çok benzerlik bulmak mümkün ama Türkiye Cumhuriyeti büyüklüğünde ve gücünde bir ülkenin bakanlarını ‘devlete ait’ özel uçaklarla gezilere yollamasını eleştirmek mantıklı değil.

Çünkü bugün çok net olarak biliniyor ki, bu tarz uçakların sağladığı avantajlar getirdiği maliyetin çok üzerinde.

Üstelik de, 8-10 kişinin üzerinde bir heyetin seyahati söz konusu ise özel uçağın maliyeti çok daha düşük. İlkel popülizm ve ‘kıtipiyoz’ yaklaşımlarla dünya devleti olmak mümkün değil.

Önemli olan hırsızlığı engellemek, üretimi ve katma değeri arttırmak.

Bunu Doğru da biliyor ama popülizm kolayına gidiyor.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Kendimizi haklı çıkarmak için tarihi çarpıtmadığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları