AB’ye uyum çerçevesinde Milli Güvenlik Kurulu da sivilleşmeye başladı, biliyorsunuz. İlk adım olarak kurulduğu günden bu yana ‘asker’ görevi olan ve bir general tarafından yürütülen Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bir sivile devredildi.
İlk sivil MGK Genel Sekreteri de Dışişleri’nin en yetenekli ve en kendine güvenli isimlerinden biri, Büyükelçi Yiğit Alpogan oldu.
Önceki gün Yiğit Alpogan’ı ziyarete gittim. MGK’nın yeni yapısı hakkında konuştuk.
Alpogan, MGK’yı bir think tank haline getirmek istiyor.
Göreve başlayınca altında gençlerden oluşan, müthiş birikimli bir ekip bulmuş. Bu ekibi değerlendirip, MGK’yı politika ve strateji üreten ve ‘müşterilerine’ yani üyelerine servis yapan bir kurum haline getirmek istiyor.
Bu genç ekibi çalıştırmak için de, Dışişleri’nden tanıdığım başarılı pek çok ismi buraya getirmiş.
Doğruyu söylemek gerekirse, sivil genel sekretere rağmen MGK’nın hálá ‘asker’ bir görüntüsü yok değil. 50’ye yakını emekli, 10’u hálá görevli 60’a yakın asker kurumda mevcut ama kurumun görevi gereği bu da normal.
MGK Genel Sekreteri Büyükelçi Yiğit Alpogan şimdi Türkiye açısından ‘sır’ bir kurum olan ve hepimiz için bir tür ‘tabu’ sayılan MGK’yı bir miktar halka açıyor.
30 Kasım günü, MGK tarihinde ilk kez bir ‘Basınla tanışma’ toplantısı düzenlenecek.
Gazetelerin ve televizyonların üst düzey yöneticileri, yabancı yayınların Türkiye’deki temsilcileri MGK’ya davet edilecek, MGK’da ağırlanacak ve bu ‘sır’ kurumun içine girip havasını soluyacak.
Alpogan bu toplantıları ‘geleneksel’ hale getirmek de istiyor.
Yılda iki kez basına kurumun ‘gizli’ olmayan çalışmaları hakkında bilgilendirme toplantıları yapılacak. Alpogan,‘Bununla yapılan değişimin gerçek olduğunu da göstermiş olacağız’ diyor.
Zincir değil, kar lastiği
TRAFİK polisleri de işi bilmiyor.
İstanbul’da kar alarmı var ya, yollarda ‘basın zorlamasıyla’ da olsa, ‘zincir denetimi’ yapıyorlar.
Zinciri olmayana ceza yazıyorlar.
Polis bir vatandaşı durdurmuş, soruyor: ‘Zinciriniz var mı?’
Vatandaş ‘Yok’ diyor.
Polis cezayı yazmaya başlıyor.
Vatandaş lastiklerini gösteriyor: ‘Memur bey, zincir yok ama bakın kar lastiğim var.’
Polisin umuru değil. Ona zinciri olmayana ceza yaz denilmiş. Kameralar da çekiyor ya, ceza yazılacak.
O polis memuru bilmiyor ki, dünyanın hiçbir medeni ülkesinde şehir içinde zincir takılmıyor.
Hatta takana ceza yazılıyor. Asıl olan kar lastiği. Kar lastiği olmayana ceza yaz yazacaksan.
Ama bırakın bunu yapmayı, kar lastiği olana zincir yok diye ceza yazılıyor.
Oysa tanıdığım en bilgili, en medeni polislerden biri İstanbul trafiğinin başında.
Onun ekibi bunu yapıyorsa, başkaları ne yapmaz!
Ya adam gibi seyirci, ya serseriler
KÖŞE yazarları iyi yazar da, bazıları okuduğunu anlamadan, kavrayamadan yazar.
Bir köşe yazarı benim ‘Maça gitmeyeceğim. Siz de çocuklarınızı yollamayın’ dememi ele alıp eleştirmiş.
Diyor ki: ‘Böyle yaparsanız futbol ölür.’
Ben de aynen bunun için yazdım zaten.
Spor kulübü yönetimleri bir tercih yapsın. Tribünlerinde adam gibi maç seyretmek isteyenleri mi görmek istiyorlar, yoksa biletini kulüpten alan ‘serserileri’ mi?
Yönetimler tetikçi serseri besleyecek diye, adam gibi adamlar tribünde dayak yiyecek, taciz edilecek, yerine oturamayacak ve hatta öldürülecek. Adam gibi adamın parasıyla ayakta duran kulüpler, serserileri besleyip adam gibi adamların rahatını kaçıracak.
Ben bu işte yokum.
Futbol bir eğlence, bir gösteri.
Ya bunu böyle kabul edenlerle devam edecekler ya da bunu savaş alanı zanneden serserilerle.
Kulüpleri buna zorlamanın tek yolu ise protesto.
Ben gitmemeye kararlıyım. Siz de gitmeyin.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Taktik dostlarla stratejik dostlar arasında ayrım yapabildiğimiz zaman.