SON günlerde yine bir ‘sövgü’ rüzgárı altındayım. Benim yalan veya yanlış da olsa karalanmamdan mutlu olanlar var. Farkındayım.
Çok da önemsemiyorum. Çünkü her ‘çirkinlik’ yanında bir güzelliği de getiriyor.
Sövgülere karşı, yüzlerce mesaj, mektup, faks. İşte bir okurdan gelen mektup. Genç bir stajyer avukat. Mersin’den yazmış. Bana değil. Bana sövenlere yazmış. Bir kopyasını da Hürriyet’e yollamış.
Böyle bir sevgi, her türlü ‘yalanla dolu’ sövgüye dayanma gücü veriyor.
‘Fatih Altaylı’nın çok seveni vardır...
Çünkü YÖK’ü, TÜBİTAK’ı, Ulaştırma ve Maliye bakanları hakkındaki iddiaları, AKP Kadın Kolları Başkanı’nın üst üste aldığı ihaleleri ilk duyuran kişidir.
Kadın yalakalığı yapmadan, kadınların maruz kaldığı baskıları dile getiren kişidir.
Batık banka sahiplerine açıkça meydan okuyan iki isimden biridir.
Ekonomideki düzelmeyi yazan kişidir.
Hükümetin Kıbrıs meselesindeki başarılarını yazan kişidir.
Türbanlı hanımlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmayan biridir.
Kimseye bir yakınlık gözetmeden, hiçbir şeyden korkmadan eleştirebilen, doğru iş yapıldığında da bunu dile getirmekten çekinmeyen, sırf muhalefet olsun diye yazı yazmayan biridir.
İnandığı şeyleri yazan biridir.
Dürüsttür. Objektiftir, kişisel duygularına, kinlerine dayalı yazılar yazmayan, doğruya doğru, yanlışa yanlış demekten çekinmeyen, insanları ideolojilerine göre değil, memlekete sağladığı yararlar oranında değerlendiren, kişiye göre değil, icraata göre değerlendirmelerini yapan, bir kişiyi ya da kurumu toptan eleştirmeyen ya da toptan övmeyen, samimi, mert, okurlarına güven veren bir yazardır.
Fatih Altaylı’nın çok da nefret edeni vardır...
Çünkü YÖK’ü, TÜBİTAK’ı, Ulaştırma ve Maliye bakanları hakkındaki iddiaları, AKP Kadın Kolları Başkanı’nın üst üste aldığı ihaleleri ilk duyuran kişidir.
Kadın yalakalığı yapmadan, kadınların maruz kaldığı baskıları dile getiren kişidir.
Batık banka sahiplerine açıkça meydan okuyan iki isimden biridir.
Ekonomideki düzelmeyi yazan kişidir.
Hükümetin Kıbrıs meselesindeki başarılarını yazan kişidir.
Türbanlı hanımlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmayan biridir.
Kimseye bir yakınlık gözetmeden, hiçbir şeyden korkmadan eleştirebilen, doğru iş yapıldığında da bunu dile getirmekten çekinmeyen, sırf muhalefet olsun diye yazı yazmayan biridir.
İnandığı şeyleri yazan biridir.
Dürüsttür. Objektiftir, kişisel duygularına, kinlerine dayalı yazılar yazmaz. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demekten çekinmeyen, insanları ideolojilerine göre değil, memlekete sağladığı yararlar oranında değerlendiren, kişiye göre değil, icraata göre değerlendirmelerini yapan, bir kişiyi ya da kurumu toptan eleştirmeyen ya da toptan övmeyen, samimi, mert, okurlarına güven veren bir yazardır...
Sevenlerin ve nefret edenlerin nedenleri aynıdır. Ama aralarında nitelik farkı vardır.
Nefret eden kesim, önyargılarının tutsağıdır ve tek referansları, Altaylı’ya hakaret ederek yazdığı yazılardır.
Onlar insanları dış görüntülerine, sözlerine göre bir ideolojik çerçeveye oturtmaya çalışırlar. Çünkü insanları tasniflemek, onların doğalarında vardır. İnsanların söylediklerinin anlamını düşünmektense, onları bir kalıba, bir şekle sokmak, tektipleştirmek daha kolaylarına gelir. Kendi kafalarında belli bir ideolojik çerçeveye oturtmayı başaramadıkları insanları da dürüst olmamakla, mert olmamakla suçlarlar. Bu suçlamalardan da büyük bir zevk alırlar.
Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilecek yürekliliği gösterebilenlerin mert olmadığını söylemek, doğruya doğru, yanlışa yanlış demekten çok daha kolaydır çünkü.
Çünkü onlar için önemli olan söylenenlerin doğruluğu değil, klişeleşmiş sözlerin kaç kere tekrarlandığıdır.
Onlar bir taşa da, bir altına da yakından bakmayı, onların içini görmeye çalışmayı denemezler.
Çünkü onlar, insanlara, kendileriyle aynı düşünceleri paylaştığı oranda değer verirler.
Ama önyargılı olmanın kendilerine ne çok şey kaybettirdiğinin farkına bile varamazlar.
Yazık...
Fatih Altaylı gibi mert, samimi, dürüst, cesur ve güvenilir bir yazarı sevenler ve nefret edenler vardır. Önyargılı yazarları ise beğenenler ve kaale almayanlar vardır.
Ve nefret edilen biri olmak, kaale alınmamaktan bin kat daha iyidir...
ÖNEMLİ NOT: Ben türbanlı değilim, AKP’ye oy vermiş biri de değilim, Fatih Altaylı’nın yalakası ya da fedaisi de değilim. Ben sadece önyargısız bir okurum. Atatürk’ü de çok seven ve ilkelerine bağlı biriyim. Benim söylediklerimde de bir ideolojik taraf aramayın.’
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sürekli ve haksız yere hakarete uğradığınız evde uzun süre misafir olarak kalınmayacağını idrak ettiğimiz zaman.