Saran icazet peşinde

FENERBAHÇE Spor Kulübü'nün eski Futbol Şube Sorumlusu Sadettin Saran, şimdilerde Fenerbahçe başkan adayı.

Yönetimden ‘‘yakışıksız’’ bir şekilde dışlanmasını içine sindiremeyen genç işadamı, şimdi Başkan Aziz Yıldırım'dan intikam almak istiyor.

Bunun yolunun da başkanlıktan geçtiğini düşünüyor olmalı.

Bir taraftarın, gönül verdiği renklerin en yüksek makamı olan başkanlığına soyunması son derece saygıdeğer bir durum. Saran da Türkiye'yi pek tanımamak ve biraz Amerikalı gibi olmak dışında bu göreve fazlasıyla layık bir adam.

Tabii bu durum beni ilgilendirmez. Hatta Saran'a ‘‘İyi olur’’ diyerek kötülük etmek istemem.

Benim yazacağım mesele başka.

Sadettin Saran, Fenerbahçe Başkanlığı'nı kafaya koyunca ilk iş olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı arayıp bir randevu istiyor.

Kalkıp Başbakanlığa gidiyor ve Başbakan'la görüşüyor.

Saran, Başbakan'a ‘‘Fenerbahçe'ye başkan olmak istiyorum’’ diyor ve projelerini anlatıyor. Ardından da Erdoğan'a, ‘‘Büyük Fenerbahçe için bana destek verin’’ diyor.

Erdoğan hiç beklemeği bu ‘‘destek talebi’’ karşısında şaşırıyor.

Saran'a ‘‘Dostça ve Abice’’ bir tavsiyede bulunuyor.

‘‘Bakın Sadettin Bey’’ diyor, ‘‘Ben bu spor kulübü işlerine girmeyi hiç düşünmüyorum. Türk sporuna kim destek veriyorsa bizim de ona desteğimiz olacaktır. Ama ben özel olarak kulüp işlerine girmem. Fakat sana seçim işlerini bilen bir siyasetçi olarak bir tavsiyede bulunayım. Seçim dönemine kadar bekle.

Eğer takım lider durumda ise ve işler iyi gidiyorsa sakın aday bile olma. Çünkü kazanamazsın.

Yıpranırsın. Olumsuz bir gelişmenin faturası sana çıkar. Yok eğer takım kötü gidiyorsa, hedeften uzaklaşmışsa o zaman aday ol. O zaman seni zaten herkes destekler.’’

Saran,
Başbakan'a teşekkür edip çıkıyor. Şimdi ben Saran'ın, Fenerbahçe'nin galibiyetlerine sevinip sevinmediğini merak ediyorum.

Şiddet meselesine uyandılar

HANGİ spor yazarını görsem, ‘‘Spor medyası için yazdıkların sonuna kadar doğru’’ diyor.

En karşı çıkanı, ‘‘Üslup sertti ama haklısın’’ noktasında.

Hatta bu konu TSYD içinde bile konuşuluyor ve orada da ‘‘özünde’’ haklı olduğum teslim ediliyor.

Bu büyük aşama.

Onlar bu noktadaysa, ben de üslupta geri adım atmaya hazırım.

Bir süredir sporda şiddet meselesi gündemde.

Doğrular ‘‘yeni yeni’’ tartışılmaya ve kulüp yönetimlerinin bu şiddet içindeki yeri masaya yatırılmaya başlandı.

Umarım bazı yöneticilere göbekten ve gırtlaktan bağlı olanlar bu konuyu ele alırken samimi davranırlar.

Ancak emin olun ki, yönetimlerin primi olmasa sporda şiddet falan olmaz.

Geçen sene Galatasaray-Fenerbahçe maçı sonrası Şeref Tribünü'nde saldırıya uğruyorum.

Bana saldıranların tamamı ‘‘mafya üyesi’’. Mahkemeye gelen ‘‘sabıka kayıtları’’ Meydan Larousse fasikülünden kalın. O zaman ‘‘Yahu bu adamları Şeref Tribünü'ne kim aldı’’ diye sormayanlar, şimdi yavaş yavaş ayılmaya başladılar.

Star Televizyonu yıllardır benim Galatasaray taraftarlarının saldırısına uğradığım zamanki görüntüleri yayınladı ve ‘‘Kendi taraftarının bile istemediği adam’’ dedi.

Ama benim saldırıya uğrama nedenimin, Galatasaray 2. Başkanı olarak tribün mafyasına bilet vermeyi reddetmem olduğunu kimse söylemedi.

Tribün liderliğinin birkaç iyi niyetli taraftar dışında mafyalaştığını ve bunun yönetimler sayesinde bir rant kapısı haline geldiğini kimse yazmadı.

Anlı şanlı kulüp başkanlarının ve yönetimlerinin, ‘‘esrarkeş’’ amigoların düğünlerine tam kadro katıldığından kimse söz etmedi. Şimdi yavaş yavaş herkes hizaya geliyor.

Umarım geri dönmezler.

Kayıtdışının tedbiri mi olur?

UZANLAR'a ait mallara ve şirketlere tedbirler koyuluyor, sonra bu tedbirler yumuşatılıyor, bazen kaldırılıyor, sonra yeniden koyuluyor.

Aslına bakarsanız bu tedbirler tam bir tuluat. Çünkü bir işe yaramıyor. Çünkü ‘‘tedbir’’ dediğin ‘‘yasal’’ bir önlem.

Bir şirketin kayıtlı, yasal işlemlerinde kazandığı paralara tedbir koyulur.Yasal olmayan, açıktan yapılan, elden halledilen alışverişlerde tedbir sadece ‘‘komedi’’ unsuru olarak kalır. Şimdi Uzanlar'ın işlerinde tedbir var. Olsa ne olur, olmasa ne olur? Ne bileyim, Telsim'in faturaları eğer başka şirketler üzerinden kesiliyor ise, çimento yüklü kamyonların yükü eksik beyan ediliyor, hatta hiç edilmiyor ise, faturasız satılan malların parası elden ve iskontolu olarak tahsil ediliyor ise, bu paralar şirketlerin defterlerine hiçbir zaman yazılmıyor, gelirler bilançolarda hiçbir zaman gösterilmiyor ise tedbir neye yarar ki! Eğer bu tedbirler ‘‘göstermelik’’ değil de gerçekten bir işe yarasın diye koyuluyorsa boşuna koyulmuş. Burada yapılması gereken, tedbir koymak değil, bu grubun şirketlerinin yönetimlerine ‘‘kayyum’’ atamak, hatta yönetimleri tam olarak görevden alıp yerine devletin adamlarını oturtmaktır. Yoksa Uzanlar'ın kayıtdışı düzeninde tedbir bir işe yaramaz.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Atatürk'ün ilkelerine lafla değil işle sahip çıktığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları