En azından
‘‘kabaca’’ görüntü böyle. İşin kolayı bu.
‘‘Basın zaten yalan söyler’’ deyip işin içinden sıyrılmak.
Yalancılıkla suçlanan gazetecilerden ikisini biliyorum.
Bu toplantıda suçlanan
Mustafa Balbay'dı.
‘‘Genç subaylar rahatsız’’ haberiyle.
Daha önce de
Fikret Bila yalanlanmıştı. Onun haberinin başlığı
‘‘Ordu tezkereye karşı’’ idi.
Oysa bilirim ki, ne
Fikret, ne de
Mustafa ‘‘yalan’’ yazan gazetecilerdir. Tam aksine
‘‘doğru’’ konusunda son derece
‘‘pimpiriklidirler’’.
Çok güvenilir olmadıkça kaynaklarına bile
‘‘tek başına’’ güvenmezler.
Bu yüzden de ben, en azından bu iki gazetecinin
‘‘yalan’’ yazmadığı düşüncesindeyim.
Ve galiba Genelkurmay Başkanı da bu iki gazeteciyi yalanlarken, bir yandan da haklarını teslim etti.
Ve her ikisinin de
‘‘yanıltılmış’’ olabileceğini söyledi.
Bu, şu demek:
‘‘Genelkurmay ve ordu adına benim söylemediğim hiçbir şeye itibar etmeyin. Beni zor durumda bırakırsınız ama sonra da siz zor durumda kalırsınız.’’
İkinci Başkan Orgeneral
Yaşar Büyükanıt'ı yanına alması da
‘‘Benim dışımda tek yetkili yanımda’’ mesajıydı.
Orgeneral
Özkök gerçekten
‘‘müthiş’’ bir Genelkurmay Başkanı.
Türkiye'nin hassas durumuna uygun hareket etme konusunda eşsiz. Siyaset böyle bir Genelkurmay Başkanı'na sahip olma şansını iyi kullanmalı.
Başbakan
Erdoğan ‘‘uyum tablosu’’ çizmektense, uyumu bozan unsurlar konusunda kendine iletilen mesajları iyi algılamalı.
İyi niyetli mesajları anlamazlıktan gelmek, iyi niyet suiistimali anlamına geliyor.
Kitle partisi genel başkanı olmak, bu mesajları iyi değerlendirmek demek, suiistimal etmek değil...
İngilizce şarkı hataymış!
SERTAB Erener, Eurovision Şarkı Yarışması'na İngilizce bir şarkıyla, üstelik de seçmesiz katılacak olunca Türkiye'de kıyamet koptu.
Önce
‘‘Türkçeciler’’ ayaklandılar.
‘‘Türküz, Türkçe konuşuruz. Türkiye'nin tanıtımı olacak bir yerde niçin İngilizce’’ dediler.
Buradan onlara yanıt,
Sertab'a destek verdik,
‘‘Yapılan iş doğru’’ diye. Yılların dostu
Sezen Cumhur Önal bile kızdı bana.
‘‘Türk popu nasıl olur da yabancı dilde temsil edilir’’ diye sitem ederek ve yabancıların Türkçe söylediği şarkılardan örnekler vererek.
Diğer
‘‘eleştirici’’ grup ise dikkate almaya değecek türden değildi.
‘‘Mesleki kıskançlık’’ için yapılabilecek bir şey yoktu. Her yerde vardı.
Sertab Erener'in ve ona destek verenlerin ne kadar haklı olduğu cumartesi akşamı ortaya çıktı.
Sertab, Kıbrıs Rum Kesimi'nden bile 8 puan alarak
‘‘işi bitirdi’’.
Şimdi sorarım
‘‘Türkçe’’ diyenlere:
Türkçe bir şarkıyla sonuncu olarak mı Türkiye'nin daha iyi tanıtımı yapılırdı, yoksa İngilizce bir şarkıyla birinci olarak mı Türkiye'yi daha iyi tanıttık?..
Üstelik de önümüzdeki yıl Eurovision finali Türkiye'de yapılacak. Eğer olay tanıtımsa, bu seferki duble kaymaklı ekmek kadayıfı.
İşin ilginci, büyük uluslararası yarışmalar öncesi sertçe ve zaman zaman terbiyesizce eleştirilenler başarılı oluyor hep. 1998'de Fransa'da Milli Takım Teknik Direktörü
Aimee Jacquet yerden yere vurulduğu döneminde takımını Dünya Şampiyonu yaptı. Türkiye'de
Lucescu ‘‘Çeribaşı’’ olarak nitelendirilirken Süper Kupa'yı aldı, Şampiyonlar Ligi çeyrek finali oynadı, Türkiye Şampiyonu oldu.
Şenol Güneş, teknik direktör olup olmadığı tartışılırken Türkiye'yi futbolda dünya üçüncüsü yaptı.
Eleştirilmek iyiymiş, bazen üzücü bir biçimde olsa da.
Beşiktaş yönetimi şampiyonluğu hak etmişti
BEŞİKTAŞ'ın şampiyonluğu hayırlı uğurlu olsun. Bence hak etmişlerdi. Yönetim olarak inandılar ve kilitlendiler. İç hesaplaşmaları bir kenara bıraktılar. Şampiyonluğu çok istediler. Ve oldular.
Pazar akşamı maç biter bitmez Beşiktaşlı dostlarımı telefonla arayıp bir bir kutladım. Kapımın önünden geçen komşuların korna seslerine ise tebessümle yanıt verdim. Şampiyonluğu Beşiktaş'a kaptırmak, Fenerbahçe'ye kaptırmanın etkisini yaratmıyor Allah'tan.
Şampiyonluk yolundaki rakibini iki kez yenen takımın şampiyon olması son derece
‘‘adil’’. Bunun dışında bir de
‘‘İlahi adalet’’ olmalı ki, Beşiktaş şampiyonluğa ulaşırken başında Galatasaray'ın
‘‘kovduğu’’ Lucescu, Galatasaray'ın şampiyonluk umutlarını söndüren golde Galatasaray'dan yollanan
Sergen'in imzası vardı.
Aslına bakarsanız bu sezon şampiyonluk bu maça kalmazdı. Beşiktaş kendi hatalarıyla Galatasaray'ı potaya soktu. Beşiktaş'ın bu şampiyonluğu umarım Beşiktaşlı dostlarımıza da bir gerçeği öğretmiştir. O gerçek, takımlar rakiplerine üstünlük sağlar ve şampiyonluğa ulaşırken bazen hakem hatalarından da faydalanabiliyorlar. Ama bu durum ligin şaibeli olduğu anlamına gelmeyebiliyor.
Galatasaray ise geçen sezon sonundan beri müthiş bir hatalar zinciri içindeydi. Şampiyonluğun gittiği dakikalarda bile Galatasaray bu hatalarını sürdürmeye niyetli göründü.
Şampiyon olunsaydı bu hatalar yok sayılacak ve bu
‘‘yanlış’’ tutum sürecekti.
Şimdi Galatasaray yönetimi, şapkasını önüne koyup, hatalarını tartmalı ve önümüzdeki sezona bu hatalardan ders alıp başlamalı. Gerçi bu sezon yapılan hataların büyük bölümü gelecek sezonu da bağlıyor, ama yine de dönülebilecek hatalar. Galatasaray yönetimi bunu yapmazsa, Galatasaray'da gerileme dönemini de başlatmış olacak.
Sonrasını düşünmek bile facia...
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gerçeklerden kaçarak gerçekleri değiştiremeyeceğimizi anladığımız zaman.