PPI raporu: ABD’nin ticaret politikası ile terör önlenemez
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
WASHINGTON'da bulunan ‘‘Progressive Policy Institute’’ (İlerici Politika Enstitüsü)'nün yapmış olduğu bir inceleme ABD'nin ‘‘terörizme karşı mücadele’’ dediği, ‘‘dünya jandarmalığı’’nın aslında ‘‘sağlıklı’’ bir yapılanmaya dayanmayan bir ‘‘kabadayılık’’ olduğunu ortaya koyuyor.Enstitü, yayınladığı raporda şöyle diyor: ‘‘Amerika Birleşik Devletleri terörizmle savaşta cephede bulunan Müslüman ülkeleri yalnız bırakıyor ve izole ediyor.’’Raporda yer alan uyarıda, Bush yönetiminin politikaları eleştiriliyor ve bu politikanın terörizme karşı savaşı desteklemekten çok, kösteklediği belirtiliyor. Bush yönetiminin eleştirilen politikası ‘‘ticaret politikası’’. Amerika'nın dış ticarette, terörizmle ‘‘sınır komşusu’’ olan ülkelere gereken desteği vermediği rakamlarla belirtiliyor. Bu ülkelerden biri olan Pakistan'ın Afganistan'a yapılan harekat sonrasında uğradığı zararların bir kısmını ‘‘tekstil ihracatı’’ yoluyla telafi etmeyi planladığı ancak burada büyük bir ‘‘haksızlığa’’ uğradığı vurgulanıyor. Afganistan'a yapılan harekát sırasında Pakistan'ın Amerika Birleşik Devletleri'ne 1 milyar dolarlık fazladan ihracat planladığı ancak Amerika'nın yanlış politikaları nedeniyle bu rakamın 143 milyon dolarda kaldığı ve bu yüzden de Pakistan'ın büyük hayal kırıklığı yaşadığı vurgulanıyor. PPI'nın raporunda Müslüman ülkelerin global ekonomide giderek dışlandığı da gözler önüne seriliyor. Ortadoğu bölgesine yapılan yabancı yatırımların 1985 yılında dünya sermaye hareketleri içinde yüzde % 5'lik bir payı olduğu ancak bunun 2002'de yüzde 1.4'e gerilediği belirtiliyor. Aynı bölgenin global ticaretteki payının da 1980 ile 2000 yılları arasında yüzde 13.5'tan, yüzde 4.6'ya gerilediği anlatılıyor. PPI'nın raporu Amerikan yönetimlerini sert bir biçimde suçluyor ve Bangladeş, Mısır, Endonezya, Pakistan ve Türkiye gibi ‘‘büyük’’ Müslüman ülkelerin Amerika'nın ticarette uyguladığı ‘‘en yüksek bariyerlere’’ tosladığını bu kelimelerle ortaya koyuyor. Bu politikanın kaçınılmaz sonucunun terörizmdeki yükseliş olduğu vurgulanırken, ABD'nin terörizme karşı savaşta bu ülkelerden talep ettiği desteği almakta giderek zorlanacağı da anlatılıyor. Kredi mağdurlarına 'Mehmet Emin içtihadı'ELİMDE bir faks var. Bir Yapı Kredi Bankası mağduru. Anladığım kadarıyla bankadan aldığı kredi kartını ödemekte güçlük çekmiş ve şimdi ‘‘müthiş’’ bir faiz ile boğuşuyor.. Yapı Kredi Bankası'na veya BDDK'ya sesini duyurmak için beni aracı seçmiş. Aslında belki de bütün bankalar için de örnek teşkil edecek bir öneri. Okurum diyor ki: ‘‘Başta Yapı Kredi'nin kredi mağdurları olmak üzere bütün kredi mağdurları, bankalara olan borçlarını Mehmet Emin Karamehmet'in şartları ile ödesinler. İlk 3 yıl ödemesiz olsun. Mehmet Emin Karamehmet'e uygulanan vade ve faiz oranları uygulansın. Biz de borçlarımızı 15 yılda ödeyelim.’’Son derece yerinde bir öneri. Kredi mağdurlarına destek veren Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün belki ilgilenir. Ama o ilgilenmese bile zannediyorum bu anlaşma kredi mağdurlarının davalarına bakan mahkemelere ‘‘örnek anlaşma’’ olarak sunulup bir içtihat haline gelebilir.. Öyle ya, sektörün ‘‘kural koyucusu’’ raconu böyle kestiyse, mahkemeler de buna uymalı. YÖK mü, YÖP mü?ÜNİVERSİTE rektörleri arıyorlar zaman zaman. Ortak şikáyet Kemal Gürüz. Afişe olmak istemiyorlar ama dertliler. Dertleri Gürüz'ün YÖK'ü ve buna bağlı olarak tüm üniversite camiasını bir ‘‘siyasi parti’’ haline getirmiş olması. Önceki gün İstanbul'un büyük üniversitelerinden birinin rektörü ‘‘Ben Kemal Gürüz'den kat be kat Atatürkçüyüm. Üstelik de, geçmişim onunki gibi değil. Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmaksa ben ondan on kat fazla çıkarım ama üniversitelerin işi durduk yerde hükümetlerle kavga etmek değildir. Merak etmeyin gerekirse biz cumhuriyete ondan daha fazla sahip çıkarız ama o bu tarzıyla üniversiteleri ve bilimi zedeliyor’’ dedi. Haklıydı. Gürüz, her nedense koltuğunu ‘‘kavgayla’’ korumaya çalışıyor. Yıllardır büyük bir başarısızlık abidesi haline gelen YÖK'te koltuğundan olmak istemiyor. Demokrasi falan da bence umurunda değil. Kendisini koltuğundan indirmek isteyecek olanlara ‘‘İşte gericiler beni istemiyor’’ diyebilmek ve otoritesine karşı çıkabilecek demokratik sesleri ‘‘Bunların kim olduklarını biliyorsunuz’’ diyerek susturabilmek için bu yolu benimsiyor. Böyle olunca da YÖK bir kurum değil, bir parti oluyor. Bence Gürüz'ün yapması gereken de bu. Bıraksın YÖK'ü kursun YÖP'ü. Biz de verelim oyu. NOT: YÖP, Yüksek Öğretim Partisi'dir. NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Başkalarının cevaplarına imza atmadığımız zaman.