ABD’de yaşayan bir eski diplomattan bir e.posta geldi.
Türkiye’ye gündem pompalandığı yolundaki görüşlerime tamamen katıldığını söylüyor.
Ve ekliyor:
Sayın Altaylı,
‘Türkiye’ye Gündem Pompalanıyor’ başlıklı (bugünkü) yazınızı okumadan önce size bu bulguyu göndermeye karar vermiştim. Siz de bu izleniminizi başlığa taşıyınca ileteyim istedim.
Pollock adlı gazeteci, sizin de belirttiğiniz gibi tanınmış biri değil. O tarz bir yazı yazılması için çalıştığı gazete ‘bir yerlerden’ dürtülmüş ve yazıyı yazma işi de Pollock’a düşmüş olabilir. Ama ayrıntılı bilgilerin kaynağının, ‘Ankara’da ikamet eden bazı Amerikalılar’ olduğu konusunda şüphem var. Bu, kote edilen Amerikalılar, böylesi ayrıntılar verecek acemilikte değillerdir sanıyorum.
Onlar yazıyı istemişlerdir, Pollock kardeşimiz de ‘görev aşkı’ ile işe sarılmış ve hani teniste smaçlık bir top gelir de siz topu ‘öldürmeniz’ gerektiğini bilirsiniz; ama o anda, şöyle sert vurayım, şöyle ters köşeye atayım derken fileye takarsınız ya, işte öyle olmuş galiba. Yani ‘over killing’. Yazısına koyarak ‘over-kill’ ettiği ayrıntıları ise yine ‘Ankara’da ikamet eden bir Türk gazeteci’ vasıtasıyla elde etmiştir sanıyorum. (Emekli diplomat burada Pollock’un dostu olan ve Ankara’da bir gazetenin temsilciliğini yapan birinin adını veriyor.)
Nereden beslenirse beslensin, Pollock’un kastı aştığı ortada.
Diplomat dostum daha sonra benzer yazılar kaleme alan De Borchgrave isimli yazarın ilişkide bulunduğu karanlık odaklarla ilgili olarak da bir araştırma yaptığını belirtiyor.
Anlayacağınız birileri bir oyun tezgáhlıyor.
Bizden birileri de buna alet oluyor.
En azından iddia böyle.
İthal içkilerde vergi kaçakçılığı
MALİYE yüksek vergilerle yerli içki üreticilerinin ‘anasını ağlatırken’ içki ithalatçıları da gümrüklerin ‘anasını ağlatıyor’.
Nasıl mı? Basit, vergi oranları arttıkça fiyatlarını düşük gösterip hep aynı oranda vergi ödeyerek.
İşte gümrük müfettişlerinin tespitleri.
İthalatçı firma, bir kasa Johny Walker Red Label viskinin değerini gümrüğe 14.36 sterlin olarak bildiriyor. Ama aynı viskiyi free shop’a 47.50 sterline satıyor.
Bir başka ithalatçı Jim Beam, bir kasasının fiyatını gümrüğe 41.50 dolar olarak bildiriyor ama aynı ürünü free shop’a 68 Euro’ya satıyor. Yine bir başka firma, Jack Daniels marka viskinin fiyatını gümrüğe 30.72 dolar olarak bildirirken bu malı free shop’a 91.56 dolardan satıyor. Yani açık ve net bir biçimde vergi kaçakçılığı yapılıyor. Fiyatlar küçültülerek bu mallarda ÖTV ve KDV kaçakçılığı yapılıyor. Çünkü malın asıl değeri, free shop’a satılan değer.
Diğeri ise uluslararası pazarlama firmasının Türkiye’de kendine ait firma üzerinden düşük vergi ödemek üzere kurduğu bir düzen. Bu düzene arada bir çomak sokanlar olsa da sistem işliyor ve Türkiye sadece ithal içkilerden dolayı yılda yüz milyonlarca dolarlık vergi kaybına uğruyor. Tabii Maliye de çok masum değil. Onlar da yüksek vergi oranlarıyla bazen sahteciliği, bazen de kaçakçılığı teşvik eder ve özendirir hale geliyorlar.
O da ayrı mesele...
Bu konuyla ilgili yazılarımız sürecek.
Sadece elçilik değil kent korunuyor
BİR avukat, Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’nin çevresindeki güvenlik önlemlerini mahkemeye götürdü.
Hukukçu vatandaşımız, büyükelçilik arazisinin çevresine demir bariyerler dikilmesini ve elçiliğin önünden geçen yolda ‘kontrollü trafik’ uygulanmasını ‘hatalı’ buluyor ve bunun önlenmesi için yargıya başvuruyor Oysa dünyanın hemen her yerinde ABD büyükelçilikleri benzer bir biçimde korunuyor. Mesela, Londra’da ABD Büyükelçilik binasının bulunduğu bölge tamamen trafiğe kapalı.
Paris’te de durum farklı değil.
Avrupa’nın hemen her başkentinde ABD büyükelçiliklerinin çevresinde benzer ‘ağır’ koruma önlemleri alınmış.
Burada korunan sadece ABD Büyükelçiliği değil, aynı zamanda kentin huzuru ve yaşayanları da korunuyor. Çünkü bu önlemler ‘caydırıcı’ olduğu için bir şiddet eyleminde bulunulamıyor ve böylece herkes korunmuş oluyor.
Ankaralı hukukçu yurttaşımızın girişimini ‘beyhude’ bir uğraş olarak görüyorum.
Hani Marmaray çevreciydi
İSTANBUL’un iki yakasını denizaltından demiryoluyla bağlayacak Marmaray Projesi’ni yıllar önce Hürriyet’te ben duyurmuştum.
Çok doğru bulduğum bir projeydi. Projenin en önemli özelliklerinden biri de ‘çevreci’ olmasıydı.
DHL Genel Müdürlüğü’nden bu projeyle ilgili olarak bilgi aldığımda, ‘O kadar ki, inşaatın yapım aşamalarında balıkların göç hareketleri bile göz önüne alınacak. Balıklar rahatsız edilmeyecek’ denilmişti. Ancak şimdi öğreniyorum ki bu konuda sözler tutulmuyor. Projenin su altı bölümüyle ilgili olarak nisan ayında çalışmalar başlıyor.
Bu şu demek: Tam balıkların göç döneminde inşaat yapılacak.
Uzmanlardan aldığım bilgiye göre bunun anlamı şu: En az 5-6, belki de çok daha uzun bir süre için Karadeniz ve Marmara’da balıkçılık büyük yara alacak.
Projenin biraz geç başlamasında hiçbir sakınca olmayacağını düşünüyorum.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
En büyük güç kaynağının özgüven olduğunu anladığımız zaman.