Paylaş
Üstüne üstlük liglerin ‘‘güvenirliliği’’ azalıyor, en önemlisi de tribünde dehşet artıyor.
Bütün bunların sorumlusu ise elbette ki, Eskrim Federasyonu değil.
Futbol Federasyonu'nun liglerin kalitesine ve kulüplerin mali yapılarının bozulmasına katkılarını bir başka yazıda anlatacağız.
Ligleri ‘‘güvenilmez’’ hale getiren Merkez Hakem Komitesi'ni de bir başka yazıda ele alırız.
Ancak şiddet konusunda Federasyon'un tavrı başka yazıyı bekleyecek gibi değil.
Federasyon tribün terörüne karşı en küçük bir önlem bile almıyor.
Bu yılın en ‘‘dehşetli’’ örneği Karşıyaka-Göztepe arasında yaşanan gerginlik.
Daha sezon başlamadan iki takım arasında hem kan hem de can çıktı.
Tribün kavgasında 1 kişi öldü. Onlarcası yaralandı.
Gerginlik artarak sürdü ve dün yine iki takım arasında oynanan maçta büyük olaylar patlak verdi.
Taraftarlar fütusuzca olay çıkartıyor, can alıyorlar.
Çünkü hiçbir yaptırım yok.
En fazla bir ya da iki maç saha kapama.
Üç maç seyircisiz oynama.
Sonra terör kaldığı yerden.
Oysa Karşıyaka-Göztepe örneğindeki durumlarda bu cezaların caydırıcı olmadığı, kimsenin de umursamadığı ortada.
Böyle bir durumda yapılacak olan çok basit.
Her iki takımı da ‘‘küme düşüreceksin’’.
Karşıkaya'yı 3. ligin bir grubuna, Göztepe'yi aynı ligin bir başka grubuna postalayacaksın, bakalım taraftarlar bir daha tribünde birbirine girebiliyor mu?
Ama federasyon bunu yapamaz.
Çünkü orada yaparsa, her yerde yapması gerekir.
Ne Trabzon'a, ne Beşiktaş'a, ne de Fenerbahçe'ye veya Galatasaray'a yapabilir bunu.
Bu seçim sistemiyle hiçbir kulübe yapamaz.
Yapamadığı için de futbolda terör giderek artar.
Çocuklarımızı maça yollayamayacağımız ve tribünlerin kendiliğinden boşalacağı güne kadar.
Rakipler başka statta mı oynuyor?
GALATASARAYLI futbolcular Olimpiyat Stadı'na ‘‘sallamayı’’ pek seviyorlar. Haklılar.
Olimpiyat Stadı bir Ali Sami Yen değil.
Aynı havayı yaşatmıyor.
Ama kötü sonuçları stada bağlamak hiç hoş değil.
Galatasaray, Rizespor'dan beş yerken Olimpiyat Stadı'ndaydı da, Galatasaray'a beş atan Rizespor Ali Sami Yen veya Fenerbahçe Stadı'nda mı oynuyordu?
Hariciyemiz değil politikacılarımız başarısız
OKTAY Ekşi dün hoş bir yazı yazmış. ‘‘Hariciyemiz bu kadar iyiyse, neden hep haksız duruma düşen taraf Türkiye oluyor?’’ diye soruyor Oktay Abimiz.
Bu soruyu yıllardır ben de sorarım. Onun için de hariciyecilerin ‘‘eskileri’’ beni pek sevmez.
Hatta Washington'daki en başarılı büyükelçilerimizden biri olan Faruk Loğoğlu'nun kendisi de bir büyükelçi kalibresinde olan ‘‘müthiş’’ eşi Mevhibe Hanım beni gördüğünde selamdan önce sitem eder.
Ancak ben hariciyecilerimizden çok politikacılarımızın kusurlu olduğunu düşünüyorum.
Kişilikli, özgüvenli olmayan politikacılar tarafından yönetilince, dış politikanız da buna göre oluyor.
Türkiye yıllardır ‘‘tavşan boku’’ anlayışıyla dış politika yapıyor.
Kokma, bulaşma. Statükoyu korumaya çalış, koruyamıyorsan en az zayiatla meseleyi atlat.
Kazanmak mı? Şaka yapıyor olmalısınız.
Ancak emin olun ki, burada ‘‘suçluluk’’ sıralamasında hariciyecilerimiz en sonda gelirler.
Bakın yakın dönemde Türk dışişlerinin en başarılı dönemi Hikmet Çetin'in bakanlığına rastlar.
Hikmet Çetin neden başarılıdır bilir misiniz?
Çünkü Hikmet Çetin dış ilişkilerde ipleri hariciyecilere vermiştir.
Bakan olarak bakanlığın sorunlarını çözer, bakanlığı yönetir ama bilmediği işlere ‘‘maydanoz’’ olmaz.
Dinler, sorar, bakanlık görüşü oluşturur, bakan görüşü değil.
Bu yüzden başarılıdır.
Eğitimsiz, bilgisiz, bu nedenlerle kompleksli ve kendi geleceğinden daha uzağı düşünmeyen politikacılarla dış politikada başarılı olamazsınız.
En basit şekliyle Kıbrıs davasında bugüne kadarki başarısızlık acaba Türk Dışişleri'nin başarısızlığı mıdır, yoksa Kıbrıslı bir politikacının ve anavatandaki bazı dar görüşlü zevatın mı?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Çenesini değil, beynini çalıştıranlara saygı duyulduğu zaman.
Paylaş