TÜRKİYE, aylardan beri ABD yönetimini ‘‘kırmızı çizgileri’’ konusunda uyardı.
Bu çizgilerin tamamı Kuzey Irak'taki olası gelişmelerle ilgiliydi.
Başta bölgede bir Kürt devleti kurulmamasının altı çiziliyordu.
Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, Musul ve Kerkük'ün Kürtlerin kontrolüne girmemesi, Irak anayasası uyarınca ‘‘otonom’’ olan Kürtlerin kontrolündeki bölgeye bu iki kentin dahil edilmemesi, Türkmenlerin haklarının korunması, Türkmenlerin haklarının anayasa güvencesine alınması gibi konular Türkiye tarafından ‘‘önemli’’ bulunmuş ve bu noktaların altı ‘‘kırmızı çizgilerle’’ çizilmişti.
Türkiye bu ‘‘çizgilerin’’ korunması için Kuzey Irak'ta bulunmak istiyor, bu çizgilerin aşılmasını ‘‘müdahale nedeni’’ olarak sayıyordu.
Meşhur 2. tezkere TBMM gündemine geldiğinde bugünkü noktayı önceden gördüğüm için ‘‘Türkiye savaşa tezkere reddedilirse girer’’ diye yazdım.
Çünkü tezkerenin geçmesi halinde, bu noktalarda bir tereddüt olmayacak, Türkiye bölgede ABD ile birlikte rahatça hareket edecek, hiçbir sıkıntı yaşanmayacaktı.
Ancak tezkere reddedildi.
O andan itibaren bugün ‘‘korku ve şaşkınlıkla’’ izlediğimiz gelişmelerin olması kaçınılmaz hale geldi.
Kürtler, Kerkük'e girdiler.
Bilinçli bir şekilde tapu kayıtlarını ve nüfus müdürlüklerindeki evrakı ortadan kaldırdılar.
Yarın sıra Musul'da.. Aynıları orada olacak.
Kırmızı çizgilerimiz birer birer aşılacak.
Nereye kadar aşılacağı ise tamamen ABD'nin insafına kalıyor.
Çünkü Türkiye'nin bölgeye bir müdahalede bulunması güç.
Çünkü bir müdahale, Türkiye'nin sadece ABD ile olan ilişkilerini değil, bütün Batı dünyası ile bağlantılarını zora sokar.
Bu yüzden şimdi ‘‘kabul edilebilir’’ geri adımlar atıyor ve çizgilerimizin rengini ‘‘kırmızı’’dan ‘‘pembe’’ye çeviriyoruz.
Türkiye'nin, yanı başında bu istenmeyen duruma maruz kalıp ‘‘karizmayı’’ çizdirmesinin sorumluları ise Türkiye'nin çıkarlarını iç politika malzemesi yapanlar.
Bunların kim olduğu da ‘‘gizli oturum’’ tutanaklarında, tarihte yargılanacaklar.
Gerilla değil kontrgerilla
SEVGİLİ dostum Enis Berberoğlu, ‘‘Amerikan ordusunun Irak'ta gerilla savaşı yaptığını’’ yazdı. Enis'in gazeteciliğine ve fikirlerine saygım vardır. Enis'in tespitleri ve tanımlamaları yerli yerinde. Yeni bir savaş konsepti üzerinde düşünmek için insanı gıdıklayan tarafları var. Ancak ABD ordusunun Irak'ta gerilla harbi yaptığını söylemek oldukça güç. Çünkü Amerikan ordusunun Irak'taki durumu ‘‘gerilla’’ tanımına uymuyor. Son günlerde savaş esirlerinin durumu nedeniyle dillerden düşmeyen ‘‘Cenevre Sözleşmesi’’nin 4. maddesi ‘‘gerilla’’nın hukuki tanımını yapıyor:
‘‘Silahlı kuvvetler mensubu olmayıp, teşkilatlı mukavemet harekátına katılan milis ve gönüllüler.’’
Amerikan ordusunun Irak'taki güçlerini bu tanıma sokmak zor.
Yine hukuki olarak işgalci konumdaki bir gücü ‘‘gerilla’’ sınıfına sokmak zor; çünkü gerilla genelde işgalci veya işgalci olduğu varsayılan bir güce karşı koymak için oluşturulan gruplara verilen ad.
Gerilla, ufak unsurlardan oluşur ve giderek birleşerek büyür.
Amerikan ordusundaki durum buna da uymuyor.
Gerillanın elinde ağır silahlar yoktur. Tam aksine silah ve teçhizatları hafiftir ve gerillaya hareket kabiliyeti sağlar. Amerikan ordusunun ağır silahları buna da uymuyor. Amerikan ordusunun Irak'taki harekátını ille bir şeye benzetmek gerekiyorsa, bir ‘‘gerilla’’ harekátına değil, ‘‘kontrgerilla’’ harekátına benzetmek mümkün olabilir. Hava gücü olmayan, ağır silahları bulunmayan ve arazide savaşma yeteneğini kaybetmiş bir Irak ordusunun ‘‘gerilla’’ tarzı bir savunma yapacağını hesaplayan Amerikan Genelkurmayı, Irak'ta yürüttüğü harekátı bir ‘‘kontrgerilla’’ operasyonu olarak planlamış. Irak'ın ABD ordusuna karşı bir cephe açacak gücü olmadığını bildiği için ‘‘düzensiz saldırıya’’ karşı plan yapmış.
Düzensiz birliklerin ve milislerin yapacağı harekátlarda ‘‘sivil halkla’’ karşı karşıya gelme riskini ortadan kaldırmak için gerektiği yerlerde durmayı göze almış.
Amerika'nın yürüttüğü tipik bir ‘‘kontrgerilla’’ taktiğidir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kamu görevi yapanlar, sorumsuzluklarından ‘‘Cebimden veririm’’ diyerek kurtulamadığı zaman.