EGE Ordu Komutanı Hurşit Tolon Paşa konuştu. Allah'ı var açık konuştu.
Kıbrıs'ta çözüm isteyenler hain, İngiltere ve ABD düşman.
Kıyafeti sivil olduğu için konuşmaları Genelkurmay Başkanlığı'nı bağlar mı bağlamaz mı bilemiyorum.
Herhalde bağlamaz.
Çünkü Genelkurmay Başkanı'nın Genelkurmay adına açıklama yapabilecekler listesinde ‘‘Ege Ordu Komutanı’’nın adı yoktu. Gerçi o listede Kara Kuvvetleri Komutanı'nın da adı yoktu ama onun açıklaması sahiplenildi.
Bakalım Tolon Paşa'nın açıklaması ne olacak?..
Biz şimdilik açıklamanın Genelkurmay adına yapılmadığını ve Orgeneral Hurşit Tolon'un şahsi fikirleri olduğunu varsayarak konuyu ele alalım. Tolon, Kıbrıs'ta ‘‘Ver kurtul diyenler var’’ diyor ve Kıbrıs'ta çözüm isteyenleri ‘‘Hain’’ olarak nitelendiriyor. Bence çok yanılıyor. Bu iş akıllı bir hesap işi.
Kıbrıs'ta çözümsüzlük Türkiye'ye ne kaybettiriyor, ne kazandırıyor?..
Önce sağlıklı bir biçimde bunu hesaplamak lazım.
Eğer Kıbrıs'ta çözümsüzlüğün Türkiye'ye kaybettirdikleri, kazandırdıklarından fazla ise asıl ihanet Kıbrıs'ta çözümsüzlüğü savunmaktır.
Üstelik de Türkiye, Kıbrıs için masaya oturmaya hazırlandığı ve çözümsüzlüğü isteyen tarafın Rumlar olduğunu göstermek istediği bir dönemde çözümsüzlüğü savunan bu açıklamayı yapmak, iyiden iyiye ‘‘işbilmezliktir’’.
Dün Türkiye'nin önemli gruplarından birinin başkanıyla yemekteydik. Kıbrıs'ta çözüm olasılığının Türkiye'nin önünü çok açacağını söylüyordu.
Şöyle bir baktım.
Tolon Paşa'nın kriterlerine göre ‘‘bir hainle’’ yan yana oturuyordum. Öyle bir haindi ki, başında olduğu grup Türkiye'ye milyarlarca dolar yatırım yapmıştı.
En az 40-50 bin kişiye istihdam yaratıyor, Türkiye'ye her yıl milyar doların üzerine vergi ödüyordu.
Yıllık ihracatı milyarlarca dolarla ifade ediliyordu. Bu ülkede yaşıyor, bu ülkenin sorunlarıyla boğuşuyordu.
Yabancı ortaklıklar kuruyor, elin parasını bu ülkeye çekmeye çalışıyor, birkaç vatandaşına daha istihdam yaratmak için çırpınıyordu.
Ama ‘‘Tolon Paşa kriterleri’’ne göre vatan hainiydi.
Çünkü Kıbrıs'ta çözüm istiyordu.
Orgeneral Tolon'a şunu hatırlatmak isterim.
Bir ülkede rütbesi veya makamı ne olursa olsun kimsenin kimseye kendisi gibi düşünmediği için hain deme hakkı yok.
Unutmasın ki, bazen hesapsız tavır sergileyenlerin ülkelere verdiği zararı, bir hain ordusu bir araya gelse veremez.
Çalmak yasak, yapmak serbest
ZAMAN zaman dünyanın çeşitli ülkelerindeki abuk sabuk yasalardan söz edilir.
Bunlar bazen kitap, bazen internet geyiği olur.
Bizim Ceza Yasamız da bu konuda benzerlerinden geri kalmamak için çabalıyor.
TCK'nın ‘‘ön ödemeye dayalı’’ maddelerindeki para cezaları yeniden düzenlendi. Buna göre umuma açık yerlerde ‘‘müstehcen şarkı çalmanın cezası’’ 4 milyar 542 milyon liradan 5 milyar 837 milyon liraya yükseltildi.
Buna karşılık halka açık yerlerde ‘‘cinsel ilişki kurmanın’’ cezası 424 milyon lira ile 668 milyon lira arasında değişecek. Seks içerikli şarkı 5 milyar 837 milyon, bizzat seks yapmak 424 milyon ile 668 milyon arasında.
Anlamadığım bir nokta da bu 200 küsur milyonluk fark.
Acaba izleyici sayısına göre ceza artacak mı?
Savcı hatalıysa soruşturulur alenen uyarılmaz
ÖNCEKİ akşam eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, Teke Tek'e konuk oldu.
Yargının sorunlarını konuştuk.
Ana eksenimiz yargı bağımsızlığıydı. Sami Selçuk, yargının sadece ‘‘yürütme’’den değil kendinden de bağımsız olması gerektiğini söyledi.
Bunun üzerine Sami Selçuk'a bir soru sordum.
‘‘Savcı’’ Suha Aldan'a, içine bazı yargı mensuplarını da alan bir soruşturma yürüttüğü sırada hem Danıştay, hem Yargıtay başkanlarından, hem de Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili'nden uyarılar yapıldığını hatırlattım.
Ve ‘‘Bu da bağımsız yargıya bir müdahale değil mi?’’ dedim.
Sami Selçuk gecenin tek tutarsız yanıtını verdi:
‘‘Sayın Savcı da yaptığı açıklamalarla fazla ileri gitmişti. Bir uyarı lazımdı.’’
Bu yanıta hiç ama hiç katılamadım. Bir savcı, içinde Yargıtay, Danıştay üylerinin ve bazı hákim ve savcıların da adının geçtiği bir soruşturma yürütüyor.
Bu soruşturma sırasında savcı yasalara uygun olmayan bir davranış sergilerse bunun karşılığı savcıya aba altından sopa göstermek değildir.
Savcının hatası varsa eğer, bu da yine yargının kendi içinde çözülür. Savcı hakkında soruşturma açılır, suçlu bulunursa suçuna uygun bir ceza verilir. Ama savvcının hata yaptığı düşünülerek ona yönelik açıklamalar yapılmaz. Yapılırsa bu adalete baskının ağababası olur.
Adalete baskıyı sadece siyasiler değil, bizzat adalet mekanizmasının içindekiler de yapabilir.
Hákimlerin, savcıların zan altında olduğu bir ortamda, soruşturma yürüten bir savcıya yönelik bu uyarılar, yargıya güveni azaltmaktan başka hiçbir işe yaramadı.