Ortadoğulu olmak şart değilmiş

TERÖR İspanya'yı da vurdu. İlk gelen bilgilerde ETA'nın yani ayrılıkçı Bask terör örgütünün adı ön plandaydı.

Bizim Kanal D’nin haber merkezindeki arkadaşlara, ‘‘ETA böyle bir eylem hiçbir zaman yapmadı. Ne üslup, ne de yapılan iş ETA'ya uyuyor. Eylemi ETA üzerine yıkan bir haber yapmayın’’ dedim.

Ben böyle düşünürken ETA'nın siyasi kanadı Herribatasuna bir açıklama yaparak eylemin ETA'nın işi olmadığını söyledi.

Ardından İspanya İçişleri Bakanı, saldırılardan ETA'yı sorumlu tuttu.

11 Eylül saldırıları sonrasında da çeşitli örgüt adları havada uçuşurken, biz ikinci kuleye yapılan saldırıdan yaklaşık 15 dakika sonra bunun El Kaide isimli örgüt tarafından yapıldığını duyurduğumuzda pek çok kişi ‘‘El Kaide de kim?’’ demişti.

Kim yaptı, neden yaptı, ETA mı, El Kaide veya uzantıları mı çok önemli değil.

İspanya'da patlayan bombalar, Türkiye açısından büyük önem taşıyor.

AB kapısındaki Türkiye'nin önündeki önemli psikolojik engellerden biri Türkiye'nin Batılılar tarafından bir Ortadoğu ülkesi olarak görülmesiydi. Sokaklarında İslamcı militanların bombalar patlattığı, caddelerde cesetlerin yattığı bir ülke.

Batılı kafalar, bu manzaranın sorumlusu olarak Türkiye'nin ‘‘kendi iç dinamiklerini’’ görüyorlardı.

Bu dinamiklere sahip bir ülke Avrupalı olamazdı.

İspanya'da, Madrid'de patlayan bombalar Türkiye'nin hedef olmasının nedeninin Ortadoğululuktan kaynaklanmadığını net bir biçimde ortaya koyacaktır.

Türkiye, terörle mücadele ettiği için, terörle mücadele konusunda Batı'ya destek olduğu için vurulmuştu.

Bugün hangi kaynaktan veya hangi nedenden olursa olsun, İspanya'nın da vurulmuş olması, Türkiye'nin imajı açısından önemli bir katkıdır.

Fırsat bulunduğunda yarın Londra'da, öbür gün Roma'da benzer patlamalar olabileceğini, Avrupalıların da, Ortadoğulu olmamalarına rağmen aynen Türkler gibi sokak ortasında işe veya alışverişe giderken öldürülebileceklerini, teröre kurban olabileceklerini şimdi onlar da gördüler.

Keşke bunun görülmesi 180'den fazla cana mal olmasaydı.

Tehlikeli araç kullanmak için hız şart mıdır?

GEÇENLERDE bir gazetede okudum. Yolda sürekli şerit değiştirerek gidenlere ceza geliyormuş.

Gelsin. Gelmesin diyen yok ama sadece onlara gelmesin.

Her gün işime otoyoldan gidip geliyorum.

Bu yolda sürat limiti 130.

En sol şeritten 130'la giderken önüme bir araç çıkıyor. Sürati 80.

Selektör yapıyorum çekilmiyor. Korna çalıyorum tınmıyor. Yanındaki şerit boş, geçmemekte ısrar ediyor. Hatta bir de el hareketiyle küfrediyor.

Ben de dayanamayıp sağ şeritten geçip oradan ilerlemek zorunda kalıyorum.

Ben miyim suçlu, yoksa bana yol vermeyen mi?

Trafiği tehlikeye düşürecek şekilde araç kullanan sizce hangisi?

Yolu bloke edenin hiç mi suçu yok?

Ya da siz sol şeritten gelirken, önünde 70'le giden aracı sollamak için 71 kilometre süratle kendini sol şeride atanın hiç suçu yok mu?

Bence asıl sorun, trafik polisinin denetleme yapma biçimi ve anlayışında.

Bizde trafik kontrolü dediğin, zulaya radar koymaktan ibaret.

Otoyolda devriye gezip ‘‘halt karıştıranları’’, çok yavaş veya çok hızlı giderek tehlikeli biçimde araç kullananları tespit etmiyorlar.

Stop lambası olmayan araçların, farı olmayan araçların, farları şeşi beş gösteren araçların hiçbirine ceza kesildiğini görmedim.

Bunların durdurulduğunu da hiç görmedim.

Trafik yasaları değişse ne olur, cezalar artsa ne olur?

Önemli olan trafik anlayışının değişmesi.

İstemem ama izlerim

MAGAZİN programı adı altında yayınlanan rezaletlerin toplum üzerindeki olumsuz etkisi ortaya çıkıkça, Kanal D olarak bu programları birer birer yayından kaldırmaya başladık.

Önce Televole'yi, ardından da magazin programı adına ne varsa hepsini yok ettik.

Şu anda Türkiye'deki televizyonlar arasında magazin programı olmayan tek kanal, Kanal D.

Allah'a şükür, magazin programlarını lanetleyenlerden tek bir teşekkür almadık.

Hatta onlar ‘‘çok kızdıkları’’ magazin programlarını seyretmek için başka kanallara gittiler. Biz ise bu yolumuzdan dönmedik.

İzleyicilere ve eleştirmenlere diyecek bir şeyim yok. Burası Türkiye, böyle şeyler normal.

Ama RTÜK'ü anlamam mümkün değil.

Eğlence programlarındaki şakalara bile tahammülü olmayan (haksız demiyorum) RTÜK, magazin programlarındaki rezaletlere tek bir ses çıkarmıyor. Bu ülkenin ciddi kurumları, toplumsal travmanın sorumlusu olarak magazin programlarındaki rezilliği gösteriyorlar, RTÜK aldırış bile etmiyor.

Magazin rezaleti alabildiğine sürüyor.

Fatih Karaca lafa gelince düzeyli yayınları alkışlıyor, ama düzeysiz magazinlere hiç ses çıkarmıyor.

Herhalde o da izleyicinin geneli gibi.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Yaşam biçimimiz ile imajımız birbirine uyduğu zaman.
Yazarın Tüm Yazıları