URFİ Çetinkaya adlı uyuşturucu tacirinin yarım ton eroinle birlikte yakalandığını duyunca şaşırdım.
Benim bildiğim bu adam çoktan yakalanmış ve demir parmaklıkların arkasına koyulmuştu.
Sonradan öğrendim ki, Çetinkaya bir süre önce ‘‘sağlık nedenleri’’ ile serbest bırakılmış.
O da bıraktığı yerden işlerine devam etmiş.
Serbest bırakılma kararını veren ise bir hákim.
Geçen haftalarda, karşısına çıkarılan bir hırsızı serbest bırakarak 24 saat içinde iki kez yakalanmasına neden olan bir hákimi ve yasaların uygulanış biçimini eleştirmiş ve ‘‘Polis ne yapsın?’’ diye sormuştum.
Şimdi bir kez daha soruyorum, yıllar süren uğraş sonucu yakalanan bir uyuşturucu kaçakçısı polisten kaçarken vurulduğundan belden aşağısı tutmuyor diye hakim tarafından serbest bırakılırsa polis ne yapsın?
Aslında bu sorunun yanıtını bazı polisler vermiş bile.
Son bir yıl içinde 6600 polis çetelerle işbirliği yaptığı için görevden uzaklaştırılmış.
Çetinkaya'nın ekibinde de bir polis yer alıyormuş.
Baştan sona kokuşmuş bir düzen. Polis canı pahasına yakalıyor, hákim serbest bırakıyor.
‘‘Adam gibi’’ polis yakalamaya devam ediyor. Ama ‘‘zayıf’’ polis ‘‘Ben yakalıyorum onlar avanta yapıp serbest bırakıyor. Avantayı da ben yapayım’’ diyor.
Aynı durum sadece polis için değil, herkes için geçerli.
Yolsuzluğun üzerine giden siyasetçi de yargıya güvenemiyor.
Hakkını aramak isteyen işadamı da.
Sonunda işler bu hale geliyor.
Türkiye'de balık baştan, yargıdan kokuyor.
Ne yapıp etmeli, bu yargıya ne lazımsa vermeli, bu işi düzeltmeliyiz.
Yoksa hep birlikte batacağız.
Tekel niye çok para etmedi?
TEKEL ihalesinin sonuçlarının açıklandığı gün, bu işlerden iyi anlayan bir dostumu arayıp ihalenin ‘‘neden’’ bu kadar kötü bir teklifle sonuçlandığını sordum.
Uzun uzun anlattı.
Tekel için Özelleştirme İdaresi'ne verilen en yüksek teklifi JTİ'nin Japonya'daki merkez ofisi hazırlamış.
Türkiye'deki ofisin teklifin içeriğinden haberi olmamış. ‘‘Yetkili’’ kişi Japonya'dan gelmiş teklifi vermiş ve gitmiş.
Teklifin düşük olmasının birkaç nedeni olduğunu söyledi dostum.
Bunlardan en önemlisi, yakın zamanda 4 ülkenin daha Tekel özelleştirmesi yapmış olması.
Kuzey Afrika ve eski Doğu Bloku ülkelerinden bazıları geçtiğimiz bir yıl içinde Tekel'lerini son derece yüksek fiyatlara satmışlar. Ancak bu yüksek fiyatları veren sigara devlerinde hissedarlar ayaklanmış ve şirket yönetimlerini sıkıştırmışlar.
Bu da yöneticilerin teklif verirken ‘‘ellerinin titremesine’’ neden olmaya başlamış.
İkinci önemli unsur Tekel'in kár oranı. Tekel yüksek pazar payına rağmen, kár olarak bu pazar payının gerektirdiği k'arlılığa ulaşamıyor. Bunun temel nedeni Tekel'in pazardaki markalarının ‘‘ucuz’’ markalar olması ve ‘‘pahalı’’ markalar arasında Tekel'in pazar payının düşmesi.
Yabancı sigara şirketleri fiyat avantajı ile elde edilen pazar payını çok önemsememişler. Ucuz ürünlerle piyasaya girip pazar payı arttırmanın Tekel'e 3 milyar dolar vermekten daha akılcı ve düşük maliyetli olacağını hesaplamışlar.
Ve son önemli unsur da devletin vergi politikası olmuş.
Devlet sigaradan alınan verginin en azından orta vadede artırılmayacağı garantisi vermemiş.
Hal böyle olunca özelleştirme sonrası getirilebilecek yüksek oranlı bir vergiden korkan yabancı yatırımcılar Tekel'e düşük fiyat vermeyi tercih etmişler.
Dostuma ‘‘Peki bu fiyata Tekel verilir mi?’’ diye sordum.
‘‘Fiyatı piyasa belirler diyenlerin piyasanın belirlediği fiyatı beğenmemesi komik olur. Üstelik Tekel'in kárlılığına bakarsan fiyat çok da kötü değil. Asıl kötü fiyat içki bölümünde. Tekel'in içki bölümünün özelleştirilmesi vatan ihaneti gibi. Önce piyasayı herkese açtılar sonra satışa çıktılar’’ dedi.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hakemlikten anlamayan eskilerin yere göğe koyamadığı hakemlerin cilası, kural hatası yapmalarına gerek kalmadan bozulduğu zaman.