TÜRKİYE, Avrupa Birliği'ne girmek için bu yılın sonunda tarih bekliyor ama Avrupa Birliği hızla yolun sonuna doğru koşuyor.
Avrupa'nın aşırı genişlemesi sonucunda ‘‘Birlik’’ içinde ciddi bir kaos ortamı oluştu.
Üyelerin eşit statü içinde olmaları, birliğin büyüklerini rahatsız ediyor.
Birleşmiş Milletler'deki ‘‘Güvenlik Konseyi’’ benzeri bir yapı oluşturma fikri AB içinde epeydir var. AB'nin ‘‘motor’’ gücünü oluşturan büyükleri ayrı bir statüye taşımak ve bunun çevresinde diğer ülkeleri oturtmak gibi bir fikir epeydir oluşuyor.
Ekonomik büyüklüklerine bakılmaksızın tüm üyelerin ‘‘siyaseten eşit’’ statüde olmaları ve hepsinin veto hakkına sahip olmaları Birliğin manevra gücünü, karar alma sürecini kısıtlıyor. Bu yüzden de geleceğe yönelik olarak yapılan planlarda AB içinde iki, hatta belki de üç farklı statü oluşturulması ve ülkelerin bu statülere göre söz sahibi olmaları mümkün.
The Economist Dergisi'nin kasım sayılarından birinde verilen rakamlar, AB'nin ‘‘homojen’’ bir grup olmaktan giderek uzaklaştığını zaten gösteriyor. The Economist'in verilerine göre, Avrupa Birliği'nin genişleme projesi içinde yer alan ülkelerin AB ekonomik düzeyine ulaşması için geçmesi gereken süreler neredeyse bir ömür:
Kıbrıs: 21 yıl
Malta: 29 yıl
Estonya: 31 yıl
Slovenya: 31 yıl
Macaristan: 34 yıl
Slovakya: 38 yıl
Litvanya: 53 yıl
Letonya: 58 yıl
Polonya: 59 yıl
Yani Türkiye büyük bir olasılıkla bu yılın sonunda bir tarih alacak.
Ancak Türkiye'nin aldığı tarih geldiğinde ortada Avrupa Birliği adı altında pek bir şey kalmamış olacak. Ancak yine de AB üyeliği ile ilgili bir tarih almış olmak Türkiye açısından önem taşıyor.
Hiç değilse standardımız onaylanmış olacak.
Ve daha güvenilir hale geleceğiz.
Dışişleri’nde evlilik için bonservis şartı
DIŞİŞLERİ Bakanlığı'nın yeni genelgesi ‘‘bekár’’ Dışişleri mensuplarını hayli hayal kırıklığına uğrattı. Dışişleri Bakanlığı mensupları, artık ‘‘yabancı uyruklu’’ kadınlarla biraz zor evlenecekler. Bu konuyla ilgili yeni düzenlemeye göre, evlenilecek kadınla ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı tarafından kabul edilecek düzeyde iki kişinin ‘‘bonservisi’’ gerekiyor. Gerçi genelde buna ‘‘kanaat bildirimi’’ deniyor ama okuyunca benim anladığım şekli ‘‘bonservis’’ oluyor. Bu çağda bu nasıl bir genelgedir Allah aşkına.
Kim hazırlamıştır, neden hazırlamıştır? Neden korkuluyor? Bir yabancı ülkenin, bizim diplomatları eşleri vasıtasıyla kontrol altına alıp Türkiye aleyhtarı faaliyette bulunmaya teşvik etmesinden mi? Bu kadar mı güvenmiyoruz personelimize? Bu mu Avrupa Birliği'ne girmeye çalışan Türkiye'nin en açık bakanlığının kafası? Sizin bu genelgeden haberiniz var mı, Sevgili Abdullah Gül?
İnsanın bonservisle eş almasını normal karşılar mısınız?
İş doğru, adı yanlış
GALATASARAY'da teknik ekip ve yönetim kurulu, işbaşına geldikleri günden bu yana en sağlıklı kararı aldılar ve şimdi bu karardan dolayı eleştiriliyorlar. Bu sezonu ‘‘kapatan’’ Galatasaray, geleceğe yöneldi. Bu doğru ama bence geç kalmış bir karar. Galatasaray futbol şube yöneticileri ile sık sık yaptığım sohbetlerde, Galatasaray'ın bu anlayışa yönelmesi gerektiğini geçen sezonun devre arasında söylemiştim. Takımın geçen yıl şampiyonluğu son haftaya kadar sürdürebilmesi bu anlayışın hákim olmasını bir yıl geciktirdi.
Eleştiriler ‘‘vefasızlık’’ üzerine yoğunlaşıyor. Başarıya ulaşmak isteyen kurumlarda ‘‘vefa’’ sadece bir semt adıdır. Profesyonelce düşünülmedikçe başarı olmaz. Kaptan Bülent'e ayıp edildiği söyleniyor. Bülent'i kardeşim kadar severim ama ortada bir ayıp yok.
Bülent'e sadece, ‘‘Bundan böyle seninle yürüyemeyeceğiz. İstersen yolunu çiz, istemezsen bu kulüpte başka görevler seni bekliyor’’ denildi. Üstelik de Bülent'e son iki yılda 1 milyon doları aşkın bir para ödendi.
Keza Arif...
Galatasaray'ı bırakıp giden Arif, Real Sociedad'da tutunamayınca Galatasaray en parasız döneminde 4 milyon dolar verip Arif'i tekrar yuvasına kazandırdı. Hakan Ünsal farklı mı? O da ‘‘iade-i itibarla’’ geri getirilmedi mi?
Ortada bir hata yok. Tam aksine, başarılı geçmişini geleceğe taşımak isteyen bir camianın kararlılığı var. Bunun için başlatılan bir yeniden yapılanma var. Burada tek yanlış şu: Bunun adı sezonu kurtarmak için yapılan bir operasyon olarak konulmamalıydı. Yapılan işi eleştiren Galatasaraylılar, bunun geleceğe nasıl yansıyacağını düşünüp öyle karar vermeliler. Galatasaray düşmanı spor medyasının dolduruşuyla değil.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kompleksli adamların kötü niyetli eleştirilerini ciddiye almamanın en doğru hareket olduğunu anladığımız zaman.