TÜRKİYE ‘‘tezkere’’ ile ne kaybettiğinin hesabını Amerika'dan özür dileyerek değil ama kendi içinde tartışarak yapmak zorunda.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tezkereye hayır diyerek çok tarihi bir dönemeçte en azından kısa ve orta vadede büyük hata yaptı.
Bir an gözlerinizi kapayın, tezkerenin Meclis'te kabul edildiğini düşünün ve bugünkü Türkiye'yi hayal edin:
Hazinenin kasasında sıcak sıcak 30 milyar dolar vardı.
Irak'ın yeniden yapılandırılmasında kimlerin aktif rol oynayacağına, ihalelerin kime verileceğine ABD ile birlikte Türkiye karar veriyordu.
Kuzey Irak'taki sınırımız sonuna kadar açılmıştı ve Türkiye'den Irak'a doğru bir ticari akın başlamıştı.
Başkan Bush Ortadoğu gezisini Türkiye'den başlatıyordu.
Türkiye'nin Başbakanı Tayyip Erdoğan, ABD'de ağırlanıyor, bölgenin yeniden dizaynını Camp David'de Başkan Bush'la beraber planlıyordu.
Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği konusundaki karamsar ortam Türkiye'deki iş alemini germiyordu.
Kuzey Irak'taki Kürt gruplar küstah girişimlerde bulunamıyordu.
Senato ve Kongre gündemlerinde ayrı ayrı bekleyen Ermeni Soykırımı tasarılarını buralara sevk etmek hiçbir Amerikalı siyasetçinin aklından geçmiyordu.
Türkiye bu fırsatları tepti. Türkiye sadece bunları da kaybetmedi.
50 yıl boyunca sulayıp büyüttüğü bir ağacı, tam meyve vereceği gün, üzeri çiçeklenmişken ‘‘kesti’’.
50 yıllık Türk-Amerikan ilişkileri tarihinde ABD'nin ilk kez Türkiye'ye gerçekten ihtiyaç duyduğu ve Türkiye'nin de bu ihtiyaçtan fayda sağlayacağı dönemde ilişkiler bozuldu.
Bilmem bilir misiniz, Amerikalılar Türkiye'yi bilmezler. Türkiye'yi tanıyan Amerikalıların büyük bölümü Pentagon'dadır ve onlar Türkiye'yi severler, güvenirler.
Ama bu ‘‘di’’li geçmiş zamanda kaldı.
Türkiye Amerika'daki en güçlü lobisini, ‘‘Pentagon’’u kaybetti.
Üstelik de Pentagon'un Amerika'da etkinliğini arttırdığı dönemde.
ABD'de şimdi Pentagon'dan filizlenip yükselen yeni bir akım var: Neo Conservatives.
Bunlar kendilerini Neo Con olarak tanımlıyorlar. Esin kaynakları ise bir İngiliz devlet adamı: Churchill. ABD siyasetinde 11 Eylül sonrası güçlenen akım işte bu. Neo Con'lar ABD'nin güvenliği için dünyayı yeniden şekillendirmeye soyundular.
Bunun ilk iki adımında başarılılar.
Türkiye 1. adım olan Afganistan'da verdiği gerek askeri, gerekse istihbarat desteğiyle Ne Con'ların gözdesiydi. Ancak şimdi değil. Bunlar Türkiye'ye kırgınlar. Sanıldığının aksine AKP'den çok, CHP'ye ve askerlere kızıyorlar. AKP'nin acemi olarak hata yapabileceğini ama diğer ikisinin ABD ile ilişkilerinin köklü olduğunu ve hata yapmaya hakları olmadığını düşünüyorlar.
Ancak her şeye rağmen Neo Con'larla Türkiye'nin arası düzelebilir.
Bunları da bir başka yazıda aktaracağım.
Yılmaz Erdoğan meselesi
YILMAZ Erdoğan ile Hürriyet Gazetesi bir haber konusunda uzlaşamadılar.
Elele Dergisi'nin Yılmaz Erdoğan ile yaptığı röportajı haber yapan Hürriyet, bu röportajdan Yılmaz Erdoğan'ın bakire bir kız bulursa evleneceği sonucunu çıkarmış. Bunu da Yılmaz'ın sözlerine dayandırmış.
Günlerdir her iki taraf da haklılığını kanıtlamak için uğraşıyor.
Ben röportajı hem okudum, hem de ilgili bölümünü dinledim.
Açıkçası her iki tarafı da haklı buldum.
Yılmaz böyle bir şey söylemiyor. Orada Yılmaz haklı.
Yılmaz son dönemde röportajcılara hasıl olan bir hastalığın kurbanı oluyor.
Haberine başlık bulmak isteyen röportör tuzak bir soru soruyor.
Yılmaz da buna düşüyor.
Yılmaz'ın hatası ‘‘Böyle bir soru soramazsınız’’ dememek oluyor.
Ama yine de ben ‘‘kurban’’dan yanayım.
Röportajlar, konuşulan kişiye tuzak kurmak için yapılmamalı.
Röportajların başlığı sorulardan değil, yanıtlardan çıkmalı.
Beni değil, hortumcuları mahkemeye verin
BDDK'dan hálá bir ses seda yok. Çeşitli kanunların numaralarını sıraladıkları, görev ve yetkilerini hatırlattıkları (keşke bana hatırlatırken kendileri de hatırlasalar) içi boş yanıtları ben yanıt saymıyorum. Ben diyorum ki, kaç para tahsil ettiniz. Bazı borçluların mal kaçırmalarını ve devleti zarara uğratmalarını engellemek için ne yaptınız? Yanıt yok. Normal. Çünkü yapılan bir şey yok. Şirketlerin içi göz göre göre boşaltılıyor. Elinde her türlü kanuni yetki olan BDDK ise izliyor. Oysa borçlu şirketlere kayyum atamak, yönetiminin her kademesine kendi adamlarını getirmek ve bu yolla borçların ödenebilmesini sağlamak gibi yetkileri var. Ama kullanmıyorlar. Çünkü niyetleri borç tahsil etmek değil. Buna ‘‘Hayır. Tahsil etmek istiyoruz’’ diyeceklerdir ama değil. Çünkü lafa değil işe bakıyorum, öyle bir girişimleri yok. En basit örnek ATV. Şirket her ay milyonlarca dolar kár ediyor. Bir kuruş borç ödemiyor. Çünkü muvazaalı işlemlerle parayı kaçırıyorlar. Bunu benim kadar BDDK da görüyor ama kılını kıpırdatmıyor. BDDK Başkanı olacak zatı muhterem devletin parasını kaçıranlara dava açacağına BDDK Hukuk Dairesi'ne ha babam bana dava açtırıyor. Ama yargı kararları ‘‘tokat’’ gibi geliyor. Yüce Türk adaleti her defasında benim yazdıklarımın ‘‘gazetecilik mesleğinin sınırları içinde olduğunu ve kamu yararını savunduğumu’’ bildiriyor. Umarım BDDK Başkanı Engin Akçakoca ve arkadaşları da bir gün yargı karşısına giderlerse benim kadar rahat olurlar.
Güle güle
YAZILARIMA bir süreden beri konu olan BDDK 1. Tahsilat Daire Başkanı, mümtaz bürokrat Sayın Hasan Tengiz'in görevden alındığını az önce öğrenmiş bulunuyorum. Görevini yapmayıp kamuyu zarara uğratanlara iyi bir örnek olacağını umuyorum. İnşallah bundan sonra bu göreve gelecek olanlar Tengiz'in hatalarına düşmezler.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Siyasete soyunan bir adamın gazetesi, Türkiye'nin bir etnik grubuna kendi dillerinde ‘‘Eşek’’ diyerek hakaret etmediği zaman.