Fatih Altaylı: Nasıl emekli olduğun değil nasıl çalıştığın önemli

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Emeklilik yaşı ile ilgili tartışmamız sürüyor.

Bir okurum faks göndermiş.

Diyor ki: ‘‘Bana Almanya'daki işçinin maaşını versinler. Almanya'daki işçinin sosyal haklarını versinler. Almanya'daki işçiye sağlanan sağlık hizmetini sağlasınlar. Ve emekli olunca Almanya'daki işçinin aldığı emekli maaşını versinler. Değil 62, 72 yaşında emekli olmaya razıyım.’’

Almanya'dan bir okurum da bordrosunu fakslamış. Yan ödemelerle birlikte maaşı 5 bin 535 mark. İhtiyarlık ve maluliyet sigortası olarak her ay yüzde beş kesinti yapılıyor.

İşsizlik sigortası için binde 3, kaza sigortası için de yüzde 1.5 kesintisi var.

Hastalık sigortası için yüzde 1.5, eşi ve çocuklarının hastalık sigortası için de yaklaşık yüzde 1.7 kesintisi var.

Eline geçen maaş 4 bin 700 mark. Okurum, bu kesintilerle bütün ailesinin sosyal güvenlik altında olduğunu yazmış.

Ayrıca da eklemiş: ‘‘Bu paranın dışında yılda 1 brüt maaş vergi veriyorum. O vergiyi vermek ağırıma gitmiyor. Çünkü okula giden çocuğuma kitap ve defteri okul o vergiyle alıyor. Ben çocuğum için okul masrafı yapmıyorum. Çok küçük bir kesintiyle bütün ailemin sağlık sorununu garanti altına alıyorum. Hem de birinci sınıf.’’ Aslında mesele kaç yaşında emekli olduğunuz veya kaç yıl yaşadığınız değil.

Çalıştığınız dönemde hangi şartlar altında yaşadığınız ve hangi şartlar altında çalıştığınız.

İnsanca çalışabilmek, insanlık dışı koşullarda emekli edilmekten elbette iyidir.

Ama insanca çalışıp, insanca yaşatacak bir kazanç elde edebiliyorsanız.

Biri yer biri bakar

BİR başka okur ise benimle aynı fikirde olmadığını söylüyor.

Şöyle yazmış:

‘‘Avrupa'dan örnekler veriyorsunuz. İyi de Almanya gelişme dönemindeyken, sosyal güvenlik diye bir şey hiç yoktu. İnsanlar ölünceye kadar çalışırlardı. Devlet sosyal güvenlik primlerinin defalarca üstüne yattı. Onlar çok çalıştılar. Bugün semeresini görüyorlar.’’

Bunu yazan okuruma sormak istediklerim var.

Gelişmeye çalışan Almanya'da banka batıran işadamlarının milyarlarca marklık borçlarını devlet üstlendi mi?

Almanya gelişsin diye insanüstü bir gayretle çalışan işçilerin patronları, milyarlarca markı yurtdışındaki bankalara yatırdılar mı?

Almanya gelişmek için çalışırken, Alman bankaları Alman hazinesine yüzde yüz elli reel faizle mark sattılar mı?

Almanya'nın gelişme döneminde Alman işadamları vergi kaçırdıklarını göğüslerini gere gere söylediler mi?

Yoksa hep birlikte çalışıp, hep birlikte zorluk çekip, hep birlikte mi geliştiler? Ne dersiniz sevgili okurum?

2 milyona yarım milyar ceza

EGZOZ emisyonlarını ölçürtmeyenlere bir uyarıda bulunalım. Biliyorsunuz, otomobiliniz 2 yaşından büyükse bu ölçümü yaptırmanız ve belge almanız gerekiyor. Yaptırmadığınız zaman cezası çok ağır. Otomobil eğer şahıs malıysa ceza 114 milyon TL. Otomobil eğer şirkete aitse ceza 3 katı. Yok eğer otomobil bilanço esasına göre deftere tabi bir şirkete aitse ceza tam 5 katı. Yani 2 milyon liralık ölçümü yaptırmayanlar, yarım milyara varan ceza ödemek zorunda kalabilirler. Aman dikkat.

Buna ne dayanır?

OLAYI anlatan bir profesör.

Babası 1945 yılında, erken yaşta ölmüş.

Öldüğünde 15 yıllık sigortalıymış.

Baba ölünce anneye maaş bağlanmış.

Anne profesör dostumuzu ve iki kız kardeşini bu maaşla büyütmüş.

Kızlar büyüyünce devlet onlara da maaş bağlamış.

Anne kocasının ölümünden sonra 1985 yılına kadar yaşamış ve devletten 40 yıl maaş almış.

Anne öldükten sonra kızlara maaş ödenmeye devam etmiş.

Allah'ın işi, kızlar evlenmemişler. Ve bugün hálá 1945 yılında ölen babalarından kalan maaşı alıyorlarmış. 15 yıllık sigortalının mirasçılarının biri kırk yıl, diğerleri ise 50'şer yıldır maaş alıyorlar. Devletin sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanıyorlar.

Yani devlet 15 yıllık prim, toplam 140 yıllık maaş ödemiş ve daha da ödüyor. Bunun altından nasıl kalkılır?

Hizmete göre kesinti

SSK kesintilerinde bir haksızlık yapılıyor gibime geliyor. Bence yakınların sigorta kapsamına alınması konusunda bir tercih hakkı olmalı. Diyelim ki, ben ve eşim ayrı ayrı çalışıyoruz ve ayrı ayrı prim ödüyoruz.

Yani ikimiz de ayrı ayrı sosyal güvenlik kapsamındayız.

Bizim primlerimizin daha düşük olması gerekmez mi? Çünkü ben onun yükünü beraberimde taşımıyorum. Hakeza 10 çocuklu bir çalışanla, tek çocuklu bir çalışanın SSK'ya getirdiği yük aynı mı? SSK'nın verdiği bütün hizmetleri ayrı ayrı sunmak ve çalışanın bunlar arasında seçim yapmasını istemek ve ona göre prim kesintisi uygulamak daha iyi olmaz mı?

IMF'ye göre sosyal güvenlik

SOSYAL Güvenlik Reformu adı altında dağıtılan taslakta SSK hastaneleri ile ilgili bir şey bulamadım. Bu hastanelerde hizmetlerin düzeltilmesi nasıl olacak belli değil! Bulamadığım bir başka şey, kaçak işçi çalıştırılmasının ne şekilde önleneceği. Sigortasız işçi çalıştıran kurumlara nasıl bir ceza uygulanacak da, caydırıcılık sağlanacak? Sosyal güvenlik şemsiyesinin nasıl genişletileceği konusunda da pek bir ipucu yok. Taslak daha çok IMF'ye verilmek için hazırlanmış bir ekonomik rapor gibi duruyor.

Ben daha iyisini hazırlayabilirdim. İş göremez hale gelenleri öldürürsünüz, çalışmayanları denize atarsınız, kocası ölen kadını, babası ölen çocuğu mezara birlikte koyarsınız, sosyal güvenlik diye bir sorun kalmaz. IMF de çok memnun olur.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Suya götürdüklerimizi susuz getirmediğimiz zaman.



Yazarın Tüm Yazıları