Nalıncı Hıncal Usta

SEVGİLİ abim Hıncal Uluç’la tartışmak zor iştir. Çünkü meseleleri ‘nalıncı keseri’ üslubuyla ele alır.

Hıncal Uluç’un ‘Dinç Bilgin iyi yaşamıyor’ demesine yanıt olarak yazdığım bir yazıya ‘Benim okuduğumu anlamadığım’ karşılığını vermiş.

Dinç Bilgin ‘şimdi’ iyi yaşamıyormuş.

Dinç Bilgin’in şimdi nasıl yaşadığını yakından takip etmiyorum.

Ama Londra’daki evini ‘emekli bir memura’ sattığını biliyorum.

Oğlunun gayet iyi yaşadığını ise biliyorum.

Ancak Sevgili Hıncal Abim, kendi yazısını hatırlamıyor galiba.

Çünkü o yazıda Uluç, Dinç Bilgin’i Türk medya kahramanı olarak gösteriyor ve ‘Ne kazandıysa medyaya yatıran, Türk medyasının gelişmesini, çağ atlamasını sağlayan adam’ olarak tanıtıyordu.

Ben de Dinç Bilgin’in medyadan kazandığı, daha doğrusu bankadan hortumladığı parayla neler yaptığını, paraları nereye yatırdığını hatırlatmaya çalışıyordum.

Hıncal Abimiz bana yanıtında, ‘Onlar bankadan önceydi’ diyor.

Doğru olabilir. Ama o zaman da Sabah borç batağındaydı. Kamu bankalarına borçluydu. Zaten o borç batağından çıkabilmek için Etibank’ı aldılar ve iyice battılar.

Ha bir de, ‘Gazeteci gazeteci gibi yaşamalı’ demişsin. Fazla paraya alışan gazeteci kul olur, demeye getirmişsin.

Yüzde bir milyar haklısın.

Gazeteci gazeteci gibi yaşamalı Hıncal Abi.

Ben öyle yapıyorum.

Sen hiç benim, 3000 dolarlık otel odasında kalıp bütün okurlarıma bunu tavsiye ettiğimi gördün mü?

Açıkçası benim bir otel odasına 3000 dolar verecek halim yok.

Büyük transfer tekliflerini elinin tersiyle itmeye gelince...

Biz de çok teklifi geri çevirdik Hıncal Abi.

Yanında çalışmaya utanacağımız adamların hortumdan gelmiş parasını, çocuklarımızın kursağından geçirmemek uğruna...

Hıncal Abicim, yanıtına vereceğim yanıt budur.

Ellerinden öperim...

Devlet, yasadışı bahisçileri kolluyor

DÜN Türkiye Jokey Kulübü’nün yüksek kesintiler yüzünden hem yetiştiricilere ‘yeterli’ ikramiye veremediğini, hem de kesinti oranının bahis oyunlarını cazip olmaktan çıkarıp TJK’nın cirosunu, buna bağlı olarak da devletin gelirlerini olumsuz etkilediğini yazmıştım.

Bugün konunun bir başka boyutuna değineceğim.

1970 ve 80’li yıllarda at yarışlarında bahisçilere dağıtılan ikramiyeler çok cazip değilken, ‘yasadışı bahis sektörü’ oluşmuştu.

Bunlara ‘Yazıcı’ deniyordu ve bu kişiler yasadışı bahis oynatıyor, hiçbir kesintileri olmadığı için de TJK’dan yüzde 10, hatta 20 fazla ikramiye vererek bahisseverleri çekiyorlardı.

TJK bunlarla uzun süre mücadele etti ve kazandı.

Ancak artan kesintiler yüzünden bu yasadışı bahis sektörü şimdilerde hortladı.

TJK’nın yüzde 60’ı bulan kesintileri yüzünden, şimdi internet ortamından da faydalanan yasadışı bahisçiler, her yarış günü trilyonlar topluyor ve TJK’ya oranla yüzde 30 daha fazla para dağıtıyorlar.

Yani devlet, elindeki altın yumurtlayan tavuğu keserken, gayri yasal bahis ortamları parsayı topluyor.

Devletin buradaki tavrını anlamak ise mümkün değil.

Kendi kontrolündeki bahis işinde müthiş kesintiler yaparken, özel sektöre verdiği ‘İddaa’ işinde son derece cüzi bir kesintiyle yetiniyor.

Buradaki müthiş adaletsizliğe başka bir yazımda değineceğim.

Derdimiz kişilerle değil

DÜN
YKB’nin satışıyla ilgili bir yazı yazdım. ‘YKB kime ve nasıl satılırsa satılsın bankanın portföyündeki kıymetlerin değerlendirilmesi sırasında küçük yatırımcılar korunsun’ dedim.

Hemen başladılar: ‘Koç Grubu ile de kavga edecek.’

Eh be kardeşim!.. Bir kez de saygı duyun. Bir kez de şapka çıkarın. Deyin ki, bu adam o grup, bu grup demiyor.

Doğrularını yazıyor. Derdi onunla bununla değil, derdi konuların ahlaklı ve yasal bir şekilde çözülmesinde.

Yapı Kredi’nin Koç Grubu gibi kurum haline gelmiş bir elde olması hoşuma gider.

Ama o bankaya yıllardır para bağlamış küçük yatırımcıların korunması, Koç Grubu’nun da görevidir.

Sadece benim veya SPK’nın değil.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

İçinde bulunduğumuz durumun farkına varamayacak kadar şuursuzlaşmadığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları