Akla ziyan bir rezalet. Bir yandan utanç verici, bir yandan da bu rezillik ortaya çıkmalı diye düşünüyorum.
Arkadaşlar tutanakları alıp habere hazırladılar.
Haberlerin başlamasından yarım saat kadar önce haber hazırdı.
Oturup izledim.
İfadeler, itiraflar, suçlamalar... Her bir kelime, bir çivi gibi beynime çakılmaya başladı. 30. saniyede dayanamadım.
Bülent Çöltekin'e
‘‘Bu haberi kullanmayın’’ dedim.
Haberi kullanmadık ve şöyle bir duyuru yaptık:
‘‘Onlar yapmaya utanmadılar ama biz yayınlamaya utanıyoruz’’ diye bir spot yazarak bu haberi yayınlamayacağımızı duyurduk.
Hürriyet Gazetesi ise haberi yayınladı.
Şimdi bazı çevreler Kanal D Haber'i örnek gösterip Hürriyet'i eleştiriyorlar. Bazıları ise eleştiri dozunu kaçırıyor ve iğrençleşiyor.
Şunu açıkça söylemek isterim ki, Hürriyet'in yaptığı son derece doğru. Yapılış biçimi belki eleştirilebilir ama yapılan doğru. Bu rezalet bilinmeli, duyulmalı, konuşulmalı.
Bu
‘‘pislik’’ ortaya çıkmalı.
‘‘Peki o zaman Kanal D haber niye yayınlamadı?’’ diye soracaksınız. Yayınlamadık çünkü televizyon ile gazete farklı mecralar.
Biri 15 milyon insan tarafından izleniyor, diğeri 600 bin kişi tarafından okunuyor.
Etkileri de farklı.
Ben de tutanakları okuyunca
‘‘Haber yapın’’ dedim ama televizyon haberi olarak görünce yayınlatmadım.
Her mecranın kendi kuralları, kendi sınırları var.
Bu olayda Kanal D Haber'in yaptığı da doğru, Hürriyet'in de.
Tek eleştirilebilecek nokta belki sunum. Ama zarfa değil, mazrufa bakmak lazım.
Yazarken iyi
İSLAMCI basın,
Abdurrahman Dilipak'ın evine eski Deniz Kuvvetleri Komutanı
Güven Erkaya'nın várisleri tarafından başlatılan haciz işlemini eleştiriyor...
Hangi hakla çok merak ediyorum.
Abdurrahman Dilipak, köşesinden herkese verip veriştiriyor. Ancak bunun yasal sorumluluğundan nedense kaçıyor. Kaçmaya çalışıyor. Bu zat daha önce de bana hakaretler içeren hitaplarla dolu yazılar yazdı.
Ben de her seferinde bunu mahkemeye verdim.
Ve tazminatlar kazandım.
Fakat her nedense
Abdurrahman Dilipak bu tazminatları bir türlü ödemedi.
Avukatlarım parayı tahsil edebilmek için
Dilipak'ın yazılarının yayınlandığı gazeteye gittiler.
Ancak nedense
Dilipak'ı hiçbir zaman bulamadılar.
Maaşına haciz koymak istediler. Gazeteden
‘‘Burada çalışmıyor’’ yanıtı aldılar.
Yazılarının nasıl olup da yayınlandığını sorunca
‘‘Bize fakslıyor. Karşılığında bir bedel ödemiyoruz’’ dediler.
Yazılarında aslan kesilen
Dilipak, iş yazdıklarının bedelini ödemeye gelince buhar olup uçuyordu. Hal böyle olunca
Erkaya Ailesi
‘‘haciz’’ uygulatmış. Şimdi buna kızıyorlar.
Eeee, tatlı tatlı yazmanın, acı acı cezası oluyor bazen.
Reklam eleştirmenleri
SON dönemde moda olan gazetecilik türlerinden biri
‘‘reklam yazarlığı’’.
Televizyon ve gazetelerde yayınlanan reklamları izleyip bunlar üzerine ahkám kesiyor, iyi veya kötü diyor, kendilerince not veriyorlar.
Bunların biri öğretim üyesi, biri eski gazeteci, biri ise hálá gazeteci.
Bunların danışmanlık yaptıkları firmalarla olan ilişkileri, bunların profesyonel olarak hizmet verdikleri kuruluşları ön plana çıkaran yazılarıyla ilgili bir eleştiri yapmayacağım. Çünkü bunları çok yaptım. Takan olmadı. Mesleğin yara almasını takan yoksa bana ne.
Ancak
‘‘tamamen tarafsız ve ahlaklı’’ olduklarını varsaysak bile reklam eleştirisi konusunda da zaman zaman ölçüyü kaçırıyorlar.
Çünkü bir reklamı ortaya çıkaran tek unsur ajans değil.
Müşteri ajansa geliyor ve ne istediğini anlatıyor.
Ajans bu anlatılandan bir çıkarımda bulunuyor ve buna uygun bir fikir üretiyor.
Bu fikir müşteri tarafından kabul edilirse, bu sefer prodüksiyona geçiliyor. Bir grafik tasarımcı gazetede yayınlanacak reklamı ortaya çıkarıyor, bir yönetmen televizyonda yayınlanacak filmi çekiyor. Oldukça karmaşık bir süreç sonunda çok fazla kişinin ortak emeğiyle ortaya çıkan bir çalışma.
Bu çalışmayı eleştirebilmek için müşterinin ne istediğinden, ajansın ne yaptığına kadar çok fazla detayı bilmek gerekiyor. Üstüne üstlük bir de reklamın etkisini ve markaya katkısı ölçebilmek lazım.
Bunların hiçbiri yapılmadan müthiş kolektif bir süreç üstünkörü eleştiriliyor. Ayrıca çok inandırıcı olmuyor. Çünkü, bu yazılar daha çok sektöre hitap ediyor. Sektör ise yazıların satır aralarını da okuyor.
Bu da bu arkadaşların şanssızlığı.
NOT: Bence reklamcılar da reklamlarında basın eleştirisi yapsınlar.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Prisma ile ilgili haber yapmakiçin Prismacı gazeteciler görevlendirilmediği zaman.