Paylaş
Sevgili Hıncal Uluç benim ne demek istediğimi anlamamış. Geçen hafta bir yazımda Uluç'un St. Tropez'yi konu alan bir yazısından söz ederek, burada en pahalı yat bağlama yerine sürekli Türk yatlarının bağlandığının anlatıldığını, bu arada Türkiye'de çalışanlara yüzde 20 zam ve 60 yaşında emeklilik öngörüldüğünü yazmış ve çelişkiye değinmiştim.
Sevgili ağabeyim Uluç, eleştirimin hedefi değildi.
Ancak o, kendisini eleştirdiğimi düşünmüş ve cumartesi günü bana sormuş: ‘‘Fatih, St. Tropez'deki en güzel yatın Türk yapımı olduğunu öğrensen ve orada Türk bayrağı ile nazlı nazlı salınan Savarona'yı görsen sen gururlanmaz mıydın.’’ Elbette gururlanırdım Hıncal Abi, ama beni daha çok gururlandıracak şeyler de var.
Ve ben birazdan bu sayacağım şeylerle gururlanmayı tercih ederim.
Mesela, Türk işvereni St. Tropez'nin en iyi yerine yatını bağlarken, o işadamının fabrikasında çalışan işçiler kendi ülkelerinin tatil cennetlerinde tatil yapıyor olsalar gururlanırdım.
Türk işvereni ilk kriz anında işçilerin yarısını işten kovacağına, ‘‘Yatı bu yıl St. Tropez'nin en pahalı yerine bağlayacağıma üç işçi daha az işten çıkarayım’’ deseydi gururlanırdım.
Benim demek istediğim Sevgili Hıncal Abi, daha hakça paylaşımın, daha gurur verici bir şey olduğuydu.
İşadamımız 600 SEL Mercedes'e, 750 BMW'ye, Jaguar'a binsin. Hiç itirazımız yok. Ama çalışanı da hiç değilse bir Renault 9, bir FİAT Palio alabilme umudu taşısın. Değil mi Hıncal Abi.
Bir kestin 100 dik
ORMAN alanı içine yapılan üniversiteler bir miktar baş ağrıtacak gibi. Bakan Çağan çözüm arıyormuş. Kesilen kesildiği, yapılan inşaatlar da bittiği için artık bu alanlarla ilgili kararın anlamı yok. Bu arazileri boşalttırıp buralardaki yatırımları çöpe atmak milli servete zarar. Üstelik kesilen ağaçları da geri getirmez.
Ancak bu hata telafi edilebilir. Bu gibi alanlarda üniversite inşaatı yapanlara devlet, elindeki çorak ve ağaçsız arazileri ağaç dikilmek üzere tahsis eder. Ve bu büyük holdingelere ‘‘Kardeşim al şu araziyi, buraya iki milyon ağaç dik’’ der. Holdinglerin bundan imtina edeceğini zannetmiyorum.
Seve seve yapacaklardır.
Terör var bahanesine önlem
PARİS Saint Germain'in tavrı, Türk futbol takımlarını zorlu bir Avrupa sezonunun beklediğini gösteriyor.
Anlaşılan o ki, bu yılki kupa rakiplerimizden hep bunları işiteceğiz:
‘‘Türkiye'de terör var, gitmeyiz.’’ Futbol Federasyonumuz ve UEFA'daki dostumuz Şenes Erzik buna karşı şimdiden önlemleri almak ve takımlarımızın olası hak kayıplarını şimdiden önlemek zorunda.
Yoksa her maç öncesi aynı stresi yaşarız.
Turizm Bakanı'ndan icraat bekliyorum
TURİZM'in durumu iyi diyenler gelip Antalya'yı bir görsünler.
Doğru. İki ay öncesine göre iyi ama yine bomboş.
Sokaklarda hareket yok, canlılık yok.
Setur Marina, bu yıl geçen yıla göre yüzde 35 müşteri kaybetmiş. Bu kaybı toparlama olanağı da yok. Gelen turistin büyük bölümü döküntü.
Yani son dakikaya kadar rezervasyon yaptırmayıp, son anda başka yer bulamadığı için Türkiye'ye gelenler.
Çoğu alt gelir grubu.
20 marka oda alıp, ekstra su bile içmeden tatilini tamamlayan cinsten. Bu durum sadece otelciyi değil, turizmi kökünden etkiliyor. Turistik eşya satıcısından köyde halı dokuyan aileye kadar... Bu yılın kaybını önümüzdeki yıl telafi etmek de bu kafayla mümkün değil.
Çünkü hálá tanıtım konusunda bir adım atılmıyor.
Belki de atılmaması daha iyi. Çünkü bugünkü kafayla tanıtım atağı demek,
ANAP'a yakın üç beş büyük ajansı biraz daha zengin etmek demek. Oysa yapılması gereken, her ülkede o ülkenin en büyük ajansıyla çalışmak ve bu çalışmayı da ülkeden gelen turist sayısındaki artış oranında ücretlendirmek. Yabancı ajanslarla ve bu şekilde çalışmak şart.
Çünkü ben bizim ajansların, devlet tarafından verilen bu tarz işlere ne gözle baktıklarını biliyorum...
Bunun için de şimdiden çalışmaya başlamak şart.
Turizm Bakanı Mumcu, genç ve dinamik.
Dinamik sektöre böyle bir bakan lazımdı.
Mumcu'nun turizm için mi, yoksa ANAP'a yakın holdinglere turizm alanı tahsis etmek için mi bakan olduğunu görmek için icraatını bekliyorum.
Gávurca bilen aranıyor
ANTALYA, turizmin başkenti. Ancak bu kenti yönetenlerin ve bu kente hizmet verenlerin büyük bölümü bundan bihaber.
Antalya'da bir büyük hastane var. Antalya Tıp Fakültesi Hastanesi. Geçen hafta cuma günü bir turist otobüsü kaza yapmış. Onlarca Alman turist bu hastaneye kaldırılmış.
Ancak kimse derdini anlatamıyor. Çünkü koca tıp fakültesi hastanesinde Almanca bilen yok. Olayın tanıklarından birinin anlatımına göre, bir hemşire koridorda şöyle bağırıyormuş: ‘‘Gávurca bilen yok mu?’’ Olacak şey mi bu,
Antalya gibi bir yerde.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yumurtayı kapıya dayanmadan hissettiğimiz zaman
Paylaş