Medya ahlakını, medya ahlaksızlarından öğreneceğiz

TÜRKİYE'de bir grup gazeteci var ki, bunlar mesleğimizin onurunun bugün iki paralık olmasının müsebbibleri.

Yıllarca iş takip ettiler, siyasilerle ortaklık yaptılar, haber kaynaklarıyla yatağa girdiler, sınıf atlamak veya en azından öyle bir görüntü vermek için mesleklerini kullandılar, mesleki ahlaksızlık sonucu elde ettikleri ayrıcalıklı konumlarını yaşam tarzı gibi sunarak yazılar yazdılar..

Bunları izleyen ve aptal olmadığı için de gören okur, ne yazık ki, faturayı benim mesleğime çıkardı.

Bunların ‘‘kişilik ve ahlak zaafiyetleri’’ gazeteciliğin zaafiyeti gibi algılandı. Fakat bunlar o dönemde belirli çıkar çevreleri tarafından pohpohlandılar, zengin sofralarının soytarısı olarak alkışlandılar.

Bunlar aslında ‘‘uyanık’’ adamlar ve kadınlardı.

O furyada müthiş paralar kazandılar, mal mülk sahibi oldular. Fakat dediğim gibi bunlar uyanık kişilerdi.

O devrin bittiğini hemen fark ettiler. Ve benim mesleğimin bu en ahlaksız kesimi birdenbire ‘‘etikçi’’ ya da anlaşılabilir şekliyle ‘‘mesleki ahlakçı’’ oldular.

Ve başladılar ‘‘medya etiği’’ üzerine döktürmeye.

Konuya hákimdiler, çünkü işi çığrından çıkaranlar bizzat kendileriydi.

En lüks restoranlardan çıkmayan, şarap ahkámı kesen, first class'tan aşağı uçmayan bu yazarlar dönüp, ‘‘Medya halktan koptu’’ dediler. Oysa medya halktan falan kopmamıştı. Onlar kendilerini medya zannediyordu, o kadar.

Onlar bu saydığım işleri yaparken, biz ise hırsızlık, yolsuzluk yazdık.

İstisnasız bütün güç odaklarıyla kavga ettik. İşten çıkarılmamız için her gün patronumuza onlarca telefon geldi. Tehditlerle, kavgalarla yaşadık. Ailelerimiz paranoya krizlerine girdi. Onlar şarap degustasyonundayken, biz bazen Hakkari'nin dağında, bazen evde batık banka dosyaları içindeydik.

Onlar ‘‘Bu dönemde Türkiye'de yaşanmaz’’ diye New York'tayken biz meydanlardaydık.

Şimdi ‘‘o ahlaksızlar’’ etik üzerine yazı yazıyor.

Onlara kızmıyorum.

Çünkü bugün yaptıkları da başka bir ahlaksızlık türü ve kendilerine yakışıyor.

Ama size kızıyorum.

Çok çabuk unutuyorsunuz diye.

Unutmayın lütfen.

Belki de söyleyen sizin dedenizdi, ‘‘Ayinesi iştir kişinin’’ diye.

Ahlak üzerine yazı yazdılar diye ahlaklı olmadılar.

Unutmayın.

Sezer'den hatırlatma vetosu


CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer'in ‘‘hesapsız’’ hiçbir davranışına tanık olmadım bugüne kadar.

Bu kapsama sokamayacağım tek hareketi ‘‘Uçan Anayasa Operasyonu’’ olabilir ama orada da ‘‘başlama atışını’’ kimin yaptığı hálá bir muamma olduğu için yorum yapmam imkánsız.

Dediğim gibi Sezer'in ‘‘hesapsız’’ hiçbir hareketi yok bence.

Son veto da öyle bir ‘‘veto’’.

Pek çok yere mesaj gidiyor.

AKP iktidarının yapabileceklerinden ‘‘ürken’’ kesimlere çok üst tonda söylenmiş bir ‘‘Merak etmeyin ben buradayım’’ mesajı.

AKP'ye ‘‘Güçlüsünüz ama beni de bu hesabın içine katmalısınız’’ uyarısı.

CHP'ye ‘‘Adam gibi muhalefet yapacaksanız yapın, yoksa ülkeyi zora sokarsınız’’ fırçası. Askere ‘‘Günü geldiğinde veya o gün gelirse ben pes etmeden sizin konuşmanıza gerek yok’’ uyarısı.

Vatandaşa da ‘‘Türkiye'de sistem işliyor’’ hatırlatması.

Sezer'in Anayasa değişikliklerini veto etmesinin bence anlamı bu.

Yoksa o da bu değişikliklerin kişiye özel olmadığını, anormal bir durumu normalleştirme çabası olduğunu hepimiz kadar biliyor.

Ama uyarıyor: ‘‘Ben yemem’’.

Yasa önüne tekrar geldiğinde sorun çıkarmayacak. İmzalayıp geçecek.

Ama hep ‘‘orada’’ olacak.

Medyatik ve sosyetik gurmeler


KEBAP sever misiniz? Ben severim. Bence herkes sever. Bazıları burun kıvırır ama bilirim ki, onlar da bayılırlar. Hürriyet'in Cuma ekinde bir grup ‘‘gurme’’ kebapçılara not verdiler ve kendilerince bir 10 yaptılar.

Büyük bölümü İstanbul'da ama bir ikisi de yurdun diğer köşelerinden. Okuyunca güldüm.

Çünkü bizim ‘‘gurme’’lerin kebapçılarından bazıları ‘‘kebapçı’’ bile değildi. Bizimkiler daha çok ‘‘sosyetik ve medyatik’’ İstanbul kebapçılarını sıralamaya koymuş ve araya bir iki tane de ‘‘gerçekten müthiş’’ kebapçı yazmışlardı.

Ama ayıp ettiler. Özellikle de İstanbul'un bence en ‘‘müthiş’’ iki kebapçısına. Ama galiba bizim gurmeler kendilerine ‘‘gurmelik vehmetmeden’’ önce benim adını vermediğim bu ikisi kebapçılık yapmaya başladığı için onları saymıyorlar. Ama o zaman da ‘‘gerçek gurme’’ olamıyorlar.

NOT: Bu iki kebapçının adını şimdilik vermiyorum. Belki siz tahmin edebilirsiniz.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Adam olmanın bir laf değil, hayata karşı bir duruş olduğunu anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları