ANNAN Planı’nda Türk Dışişleri’nin önemli katkısı olduğunu yazdım dün.
‘Malum’ çevrelerden itirazlar geldi. ‘AKP’li Dışişleri Bakanı’nın bürokrasisi’ diye.
Oysa Bürgenstock’ta müzakereleri yürütenlerin AKP ile uzaktan yakından ilişkisi yok. Hatta Kıbrıs konusunda en şahin düşünceli siyasetçilere daha yakınlar.
Mesela, AB ile derogasyon pazarlığını yürüten Büyükelçi Deniz Bölükbaşı 3 Kasım seçimlerinde MHP’den milletvekili adayı olmuştu. Annan Planı’nın müzakerelerinde önemli bir rol üstlenen Büyükelçi Ümit Pamir de uzun süre Ecevit’e danışmanlık yapmış, sosyal demokrat kimliği olduğu bilinen bir diplomat...
Denktaş ise yine doğruları saptırıyor. Önceki gün Meclis’te milletvekillerinin gözünün içine baka baka konuları ‘yanlış’ aksettirdi.
Denktaş konuşmasında planda siyasi eşitlik bulunmadığını, Rumların 1963’te olduğu gibi siyasi bir darbe yapabileceğini iddia etti.
KKTC Cumhurbaşkanı ya planı okumamış, ya da ‘doğru’ söylemiyor. Çünkü plan öyle demiyor. Senato’da sağlanan 24-24 eşitlik, kurucu devletler değil anadil esasına göre düzenleniyor. Kaldı ki Rumların istediklerini yapabilmesi için en az 6 Türk senatörün Rum tarafıyla birlikte hareket etmesi gerekiyor.
Bu sadece Denktaş’ın konuları nasıl işine geldiği gibi ele aldığının basit bir örneği.
Bu konularda daha yazacağım çok şey var, ama her şeye rağmen Denktaş’ı seviyorum.
Ve uzatmak istemiyorum. O KKTC’deki egemenliğini uzatmak için her şeyi yapıyor olsa da.
Batık bankacıdan yazdıkları için özür dileyen gazeteci kim olabilir?
SİZE aktaracağım satırları ben yazmadım. Türkiye bankacılık rezaletleriyle milyarlarca dolarlık bir soygunla karşı karşıya kalırken, bu bankacılık rezaletlerini yazan üç beş şerefli yazardan birisi tarafından epey bir süre önce kaleme alındı.
Bu yazar, yüzlerce milyon dolarlık Egebank batığının sanığı Murat Demirel’in danışmanlığını yapan bir kişinin, Cengiz Yalvaç’ın Murat Demirel’e yazdığı notları köşesinde yayınlamıştı.
Bu notlar bazı gazeteciler için şeref, bazıları içinse utanç vesikası olarak tarihe geçti.
Yazıldı ama hatırlatmakta fayda olduğunu düşünerek tekrar ‘iktibas’ ediyorum.
Bakın Murat Demirel’in basınla ilişkilerini düzeltmeye çalışan ‘Adamı’, patronuna Türk basınıyla ilişkileri konusunda neler yazmış:
‘Sayın Başkanım, Hürriyet’te Fatih Altaylı gene bazı konuları eşeleyerek konuyu gündemde tutmaya çalışıyor. Bizi köşene alma dememiz onda ters tepki yaratıyor. Dolayısıyla kendisini aramayarak tepkinizi göstermememiz yerinde olur. Bilgilerinize arz ederim. 17 Temmuz 2000.’
Aynı kişiden Murat Demirel’e bir bilgi notu daha:
‘Hürriyet’te Fatih Altaylı bazı sorulara cevap arıyor. Fantezi niteliğinde bir yazı. Ciddiye almaya gerek yok. 3 Haziran 2000.’
Ve batık bankacı Murat Demirel’in adamından Murat Demirel’e bir başka not. Bu olayı ortaya çıkaran meslektaşımın deyimiyle ‘meslek adına onur kırıcı’ bir not:
‘28 Mart tarihli Sabah’ta İlker Sarıer kendi sütununda fantezi bir yorum yapmıştır. Bu sabah İlker Sarıer’i aradım ve görüştük. Sizinle çalıştığımı yeni öğrendi ve özür diledi. Bundan sonra bir daha olmaz dedi. Bilgilerinize arzederim. 29 Mayıs 2000.’
Biz birkaç yazar, banka soygunlarının üzerine çalakalem giderken bugünlerde patronunun emriyle bana saldıran birinin kimliğini ve kişiliğini ortaya koyan bir not.
Ben daha ne diyeyim?..
Niye?
YUKARIDAKİ yazıda kişiliği hakkında ipuçlarını bulduğunuz Sabah yazarı bir süredir bana saldırıyor.
Kendisini okumadığınızdan eminim ama ben hatırlatayım; Başbakan Erdoğan’a benim geçmişte kendisine muhalif olduğumu hatırlatarak, ‘Bu adamı ciddiye almayın’ yazılarıyla başladı, sonra da sövme ‘moduna’ geçti.
Ben bu konuyla ilgili son bir yazı yazarak bunun nedenini anlatayım.
Yıllık geliri yaklaşık 200 milyon doları aşan, yıllık kárı en az 50 milyon dolar olan Sabah ve ATV’yi sevgili dostum Turgay Ciner yılda 10 milyon dolara kiralayınca ben tepki gösterdim.
Devletin alacağını tahsilde kullanılabilecek kıymetli bir malın bu kadar ucuza kapatılmasına izin vermemek için yılda 20 milyon dolar kira önerdim.
Patron olmaya, gazete çıkarmaya meraklı olduğumdan değil, sadece devletin zarara uğratılmasını engellemek için.
Benim bu yazılarımdan sonra hükümetin üst düzeyinden Ciner’e bazı hatırlatmalar yapıldı.
Geçmiş hükümet döneminde yapılan bu kira anlaşmasının biraz yukarı çekilmesi istendi. Yani ben amacıma ulaşmış oldum.
Sabah’ın karalama kampanyası da bundan sonra başladı.
Ama ben çamurdan korkmam.
Dışımı geçici olarak kirletseler de içim temiz.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendi kısa siyasi geleceğimizi, ülkemizin uzun geleceğinden daha önemli görmediğimiz zaman.