Liderler Kulübü’ne üye olmak

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kızı bu pazar evleniyor.

Allah mesut etsin. Bir ana-babanın en büyük özlemidir evladının ‘mürüvvetini’ görmek.

Başbakan’ın kızının nikah töreni için oluşturduğu davet listesi bazılarının tepkisine neden oluyor. Yabancı devlet başkanları, krallar.

Bana da bu durumu protesto eden yüzlerce faks, mail, telefon geliyor. ‘Yazın bunu Fatih Bey, bu ne ayıptır.’

Kimi köşe yazarları da bu durumu eleştiriyorlar.

‘Türkiye’de hikah şahitliği yapacak kimse kalmadı mı?’ diyen de var, ‘Böyle şatafatlı düğün yapılır mı?’ diyen de.

Bana gelen mesajlarda ‘Başbakan’ın kızı evlenecek diye 5 bin polis görevlendirilmiş. Ayıp değil mi? Devletin kaynakları israf oluyor’ diye öfkelenen de.

Okur her zaman haklıdır ama köşe yazarlarının bu sığ bakış açısına düşmemeleri lazım.

Bence Tayyip Erdoğan son derece doğru bir iş yapıyor.

Bulunduğumuz coğrafyadaki liderlerle sıkı bir dostluk ilişkisi geliştiriyor.

Eskiden Avrupalı liderlerin birbirleriyle şakalaşan, dost fotoğraflarını görür, bunun dışında kalıyoruz diye hayıflanırdık.

Şimdi bir adam çıkıyor, çat pat İngilizcesi ile kafa göz yara yara bu liderlerle dost oluyor.

Düğününe davet ediyor, onların iyi kötü günlerinde yanlarında oluyor. Uluslararası Liderler Kulübü’nün bir parçası olmaya çalışıyor. Yıllarca dışında kaldığımız, bir ara Turgut Özal’ın kapısını zorladığı, Tansu Çiller’in girebilecekken son anda üyelik talebinin reddedildiği kulübün asil üyesi oluyor. Onlar şarap kadehini kaldırırken, bizim Başbakan portakal suyu içiyor, et yemeklerini içinde domuz eti vardır diye yemiyor belki ama, kültür farkına rağmen içlerine giriyor..

Ben Tayyip Erdoğan’ın bu tavrını çok doğru buluyorum.

Kızının düğününe de çağırsın, torununun sünnetine de.

Aslına bakarsanız yapılan işe karşı olan yok. Bazıları yapana karşı. Aynı şeyi yapan ‘kafalarına göre’ biri olsaydı ayakta alkışlarlardı.

Ne erken seçim var, ne baskın

TEKE
Tek’te Başbakan Erdoğan konuğumdu. Bakıyorum çevrede bir izlenim var. ‘Başbakan en fazla Teke Tek’e çıkıyor’ diye. Hatta Milliyet’in televizyon sayfasını hazırlayan vatandaş durumu ‘İmalı’ bir başlıkla süslemiş ‘Bir Teke Tek klasiği’ diye.

Oysa Başbakan pek çok programa katılıyor. Ama en önemli açıklamaları Teke Tek’te yaptığı ve her Teke Tek sonrası programda konuşulanlar gündemi oluşturduğu için sanki başka programa çıkmıyormuş gibi bir izlenim doğuyor.

Açıkçası ben durumdan rahatsız değilim. Bir televizyoncu o ülkenin en üst siyasi kimliğini konuk etmekten keyif alır. Hele hele Erdoğan gibi açık ve net konuşan, sorulardan kaçmayan, sorulmasından en hoşlanmadığı sorulara da ‘Bu soru için ayrıca teşekkür ederim’ diyen bir lideri... Tabii bir de zamanlama meselesi var. Biz gündemi takip ediyor ve davetimizi aylar öncesinden yapıyoruz. O da ayrı. Önceki akşam Beylerbeyi Sarayı’nın müthiş atmosferinde konuştuk. Konuşulanlar dün bütün gazetelerde haberdi.

Ancak benim bir şey çok dikkatimi çekti.

Vatan Gazetesi Başbakan’ın erken bir seçim planladığını yazmıştı. Bu duyumlar bize de geliyordu. Bunu Başbakan’a sordum. Net ve açık bir yanıt, hatta daha ötesi söz verdi. Aynen şöyle dedi:

‘Ben geçmişte siyaseti izlerken, kendini güçlü hisseden liderlerin baskın seçimlerle, erken seçimlerle bu gücü oya ve iktidara çevirme gayretlerini hep kınadım. Bunun hep yakışıksız olduğunu düşündüm. Üstelik bakın bugün ne onlardan ne de onların partilerinden eser kaldı. Siyasetle böyle oynamamak lazım. Ben bu parlamentonun yasal süresinin sonuna kadar kalmasından yanayım.’

Ben de sordum: ‘Bu bir söz mü, temenni mi?’

Net yanıtladı:

‘Söz diye alabilirsiniz. Zamanından önce seçim yapmam.’

Sarıgül, solu ileri götürür mü?

CHP’
nin elle tutulur tek ‘lider adayı’ Mustafa Sarıgül, genel başkanlığa doğru koşusunu bu hafta Sivas’tan başlatıyor.

İlginç ve iddialı bir tercih. CHP’nin çok güçlü olmadığı, buna karşın Mustafa Sarıgül’le birlikte hareket etmesi şimdilik mümkün görünmeyen bazı CHP’lilerin güçlü olduğu bir kent.

Musafa Sarıgül’e pek çok ‘klasik’ CHP’li burun kıvırıyor. Kimileri ‘sol ideolojiyi’ temsil etmediğini söylüyorlar, kimileri ise ‘yeterince’ partili olmadığı kanaatindeler.

Sol ideoojiyi temsil etmek ne demek anlayamıyorum. Çünkü Mustafa Sarıgül, siyasette hep sol partilerde yer aldı. Herhalde bunu kastetmiyorlar. Kastedilen, Türkiye’de bazılarının sol diye yutturmaya kalkıştığı icraatsız, her şeye muhalif tavırsa Sarıgül’ün bunu temsil etmediği ortada.

Çünkü Sarıgül, işi, çalışmayı ve başarıyı temsil ediyor. Bunlar Türkiye’de solla ‘çelişen’ kavramlarsa Sarıgül’le ilgili ‘çekingenlik’ haklı olabilir.

Ancak ben Sarıgül’ün sola bir hareket getireceğini, solun projeler üretecek bir şekilde yapılanmasını sağlayacağını biliyorum.

Ancak bana sorarsanız Sarıgül’le ilgili ‘itiraz’ beyan eden CHP’lilerin iki temel ama söyleyemedikleri ‘kaygısı’ var.

Birincisi ve önemlisi Sarıgül, solun klasik ‘Beyaz Türklerini’ temsil etmiyor. Çünkü Sarıgül toplumun en alt katmanlarından tırnaklarıyla kazıyarak gelmiş biri. Bazı CHP’liler onu kendilerinden görmüyor, bazıları ise ‘kıskanıyor’.

Bir diğer unsur ise Sarıgül’ün aşırı medyatik olması. CHP’nin tutucu kesimleri bunu bir zaafiyet olarak görüyor.

Şurası bir gerçek ki, CHP’nin bugünkü yapısı ile Sarıgül’ün ortaya koyduğu kişilik bağdaşmıyor.

Ama solun bugünkü yapısı ile toplumun ne kadar bağdaştığını göz önüne alacak olarsanız, ‘Sarıgül CHP’yi ileri götürür mü?’ sorusunun yanıtını da bulursunuz.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

İftiraların iftiraya uğrayanları önce üzüp, sonra yücelttiğini iftiracılar da anladığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları