BİR gazeteci için kendi arşivini tarayıp, yıllar önce öngördüklerinin nasıl birer birer gerçekleştiğini görmek keyiftir ama bu genelde ‘üzücü’ bir keyiftir.
Çünkü olumsuz gelişmelere veya olumsuz gelişme olasılıklarına dikkat çekeriz.
Bu olumsuz gelişme olasılıklarının ‘gerçek’ haline gelmesi hem uyarılarımızın dikkate alınmadığının, hem de Türkiye’nin ‘zor duruma düştüğünün’ ortaya çıkması demektir. 2003 yılının ilk ayları boyunca ve meşhur ‘1 Mart Tezkeresi’ Meclis’e gelmeden önce, Irak’ta ve Kuzey Irak’ta meydana gelebilecek gelişmelerle ilgili onlarca yazı yazmışım. Olayları ve tarihi ‘durağan bir süreç’ zannedenler bu yazıları ciddiye almamış, bazı haddini bilmezler ise ağır eleştiriler yöneltmişler.
18 Mart 2003 günü ‘Talabani petrol zengini oluyor’ başlıklı yazımda aynen şöyle diyorum:
‘Yarın yeni bir Irak kurulur ve şöyle veya böyle anayasal bir düzen sağlanırsa, yanı başımızda olacaklara ‘Meşru’ müdahale hakkımız da kalmaz. Sonrasında ise ABD’nin bir şey yapmasına gerek yok. Etnik sınırlarla ayrılmayan ülkelerin sınırlarını ekonomik ve demokratik eşikler belirler.’
Ben bunu 2003’ün 3. ayında yazmışım. Bugün ABD yönetiminin ‘resmi’ görüşünü açıklayan Boucher ve diğerleri ne diyor:
‘Irak’ta seçimler yapıldı ve demokratik bir yönetim oluşuyor. Kuzey Irak sizin arka bahçeniz değil. Herhangi bir girişimde bulunmayın.’
Türkiye’nin Irak’a girmeyerek, bir gün bütün dünyayı karşısına alarak girmek zorunda kalacağını, Irak’ta aleyhimize gelişmeler olurken Irak’a girmemize izin verilmeyeceğini ve bir yalnızlığa itileceğimizi seslendiren daha pek çok yazım da var.
Aradan geçen iki yılda, benim öngördüğüm her şey gerçekleşmiş.
Peki Türkiye ne yapmış.
Yüksek perdeden ‘tehdit’ savurmaktan başka hiçbir şey.
Gerçekten güçlü olanlar, bas bas bağırıp yaygara yapmazlar.
Fısıldayarak konuşurlar.
Uluslararası ilişkilerde fısıldamak, bağırmaktan daha etkili olur.
Bir haberin öyküsü
SABAH Gazetesi geçen hafta THY’ye yönelik ağır ithamlarda bulundu. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı bir raporu yayınlayarak, THY’nin ‘güvenilir’ olmadığını vurguladılar.
Haberin ‘mesnedi’ vardı. Sivil Havacılık Genel Müdürü, THY Yönetim Kurulu üyelerinden biriyle ‘sert bir tartışma’ yaşayınca öfkelenmiş, böyle bir rapor hazırlatmış, raporu da Sabah’a vermişti. Sabah da bunu kullanmıştı. Sabah’ın bu haberle bazı ‘ticari hedefler’ de gözettiği iddiaları vardı ama ben bunu kendi adıma iddia edecek durumda değilim. Neyse, konumuza dönelim. Sabah’ın bu haberi üzerine Başbakan Erdoğan THY yönetimini arayarak ‘hesap sordu’.
Ertesi gün İstanbul’da Başbakan’a THY’nin cevaben hazırladığı ‘Basın Açıklaması’ gösterildi.
Başbakan açıklamayı aldı, buruşturup attı:
‘Ben açıklama istemiyorum. Ben tekzip istiyorum. Bu haber doğru değil. O zaman Sabah bunu yalanlayacak. Ne gerekiyorsa yapın’ dedi.
Başbakan’ın bu sözleri Sabah’a kadar ulaştı. Gazete yönetiminde ciddi bir panik oluştu ve Sabah kendi haberini ertesi gün ‘düzeltti’.
Bu arada ben de THY’yi arayarak ‘Bu haberden sonra yolcu sayısında bir düşüş meydana geldi mi?’ diye sordum.
Öyle ya, Yayın Yönetmeni’ne göre Türkiye’nin en ‘etkili’ gazetesi THY’nin güvenilir olmadığını iddia etmişti. Böyle bir iddia karşısında yolcuların THY’den kaçması gerekirdi.
Ama böyle bir şey olmamıştı.
Kimse haberi ‘sallamamıştı’.
Sabah adına üzüldüm.
Galatasaray büyük iş yaptı
GALATASARAY yönetimi çok iyi bir iş becerdi. Açıkçası şaşırdım.
Metz’den alınan Ribbery ve Çanakkale’den alınan Hasan Kabze, bence müthiş transferler.
Özellikle de Ribbery.
Fransız basını, Fenerbahçe’nin Anelka ile anlaşmasını tek sütuna haber yaparken, Ribbery ile ilgili sayfalar dolusu yazı çıkıyor. Metz yönetimi topa tutuluyor. Çünkü Anelka, bütün iyi özelliklerine, adının büyüklüğüne rağmen bir anlamda ‘geçmiş’. Ribbery ise gelecek.
Fransız futbol yorumcuları Ribbery’nin transferini Zidane’la kıyaslıyorlar. Bu oyuncunun Metz’de kalmasının zaten beklenmediğini ama bu kadar kolay kaptırılmasının da ‘ayıp’ olduğunu söylüyorlar.
Fransızları en çok şaşırtan ise Ribbery’nin Galatasaray’ı tercih etmesi. Çünkü Avrupa’nın pek çok büyük kulübü peşindeyken, onun Galatasaray’a gelmesi Fransızları şaşırtmış. Bir yorumcu şöyle diyor:
‘Ribbery, Avrupa’nın bir büyük kulübüne gidecekti. Bu kesin. Galatasaray’ın da bir Avrupa büyüğü olduğunu hepimiz biliyoruz ama Ribbery’nin talipleri arasında Galatasaray’dan çok daha cazip olanlar vardı.’
Fransızlara göre Fransız oyuncunun Türkiye’ye gelmesindeki en önemli etken eşinin Cezayirli olması ve kendisinin de Müslümanlığa geçmiş olması. O veya bu. Sonuçta büyük bir transfer. İnşallah ‘mundar’ edilmez.
Hasan Kabze de müthiş bir yetenek. Bu iki transfer, Özhan Canaydın’ın geldiği günden bu yana yaptığı en iyi iş dilebilirim.
NOT:Anelka’nın Fenerbahçe formasıyla yaptığı basın toplantısında futbolcuya Türkiye ile ilgili neler bildiği soruldu. Anelka birkaç şey sayarken ‘Galatasaray’ da dedi. Ancak çevirmen bunu aktarmadı. Ben de güldüm.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Geleceği görmenin kehanet değil, akıl işi olduğunu anladığımız zaman.