Kürtler Irak'ta nasıl barınacak?

ABD, Kuzey Irak'taki Kürt grupları istediği gibi yönlendiriyor.

Türkiye'nin tezkereyi tartıştığı günlerdeki Barzani ve Talabani görüntüsü ile bugünkü Barzani-Talabani görüntüleri arasındaki fark bu yönlendirmenin en açık kanıtı.

ABD'nin Kuzey cephesini açmasına imkán sağlayacak tezkerenin TBMM'den geçmesinin istendiği günlerde ABD müthiş bir şekilde Kürt kartını oynuyor ve Türkiye'yi Kürtlerle rahatsız etmeye çalışıyordu. O günlerde Kuzey Irak'taki peşmergeler ellerindeki Türk bayraklarını yakıyor, Türkiye'ye karşı yürüyüşler düzenliyor, Barzani ve Talabani Türkiye'ye yönelik hadlerini aşan açıklamalar yapıyorlardı.

ABD'nin bu ‘‘kartı’’ Türkiye'de koz olamadı ve tezkere geçmedi.

Bu kez ABD aynı kartı farklı bir şekilde oynamaya başladı.

Bu kez yapılması gereken Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesini engellemekti. Bunun için de Türkiye'nin Kürt gruplar tarafından tahrik edilmemesi, ayağına basılmaması gerekiyordu. Düne kadar Türkiye'nin hassasiyetlerini kaşımak için her şeyi yapan Kürt liderler birdenbire tam aksi bir tavır sergilemeye başladılar.

Amerika ‘‘Susun’’ demişti, onlar da sustular..

Irak'ta şu anda ilginç bir tablo var.

Irak'ta Saddam'a karşı ‘‘işgalcilerin’’ yanında yer alması beklenen ve bunda haklı nedenleri bile olabilecek pek çok grup, beklenen tepkiyi vermedi. Irak bir bütün halinde ‘‘Anglosakson ittifakına’’ karşı direniyor. Bunun tek istisnası Kürtler.

Sadece Kürt gruplar, bir bütün halinde direnen ‘‘yurttaşları’’ gibi hareket etmeyip, ABD ile ‘‘derin’’ bir işbirliği içine girdiler.

Savaşın sonucu ne olursa olsun Irak'ta Kürtleri zor günler bekliyor. Özerk veya federal, kendi ülkesine karşı düşmanla birlikte savaşmış olmak, kolay affedilir bir ‘‘suç’’ değil.

Polisimiz AB standardına yaklaştı

TÜRK polisi bu köşede yıllarca ‘‘en acımasız’’ biçimde eleştirildi. Öyle ki, benim burada yaptığım eleştiriler gün geldi ‘‘polis okullarında’’ ders diye okutuldu.

Hatta polis camiası kendilerine karşı hasmane bir tutum takındığımı bile düşündü, bunu anketlere yansıttı. Ancak bilmiyorum farkında mısınız, Türk polisinin hareket tarzında ve vatandaşa yaklaşımında müthiş gelişme de şu son yıllarda yaşandı. Polisin tavrında müthiş bir yumuşama gerçekleşti. Eskiden rastladığımız zaman şaşırdığımız vatandaşa karşı kibar tavır, neredeyse bütün polislerin ortak tavrı haline geldi.

En fazla eleştirdiğimiz ‘‘Çevik Kuvvet’’ bile toplumsal eylemlerde daha bilinçli davranır oldu. Vatandaşın içindeki polis korkusu, yerini karşılıklı bir saygıya bıraktı. Bu gelişmeyi büyük bir keyifle izlediğimi itiraf etmeliyim.

AB standartlarını yakalaması en güç grup gibi görünen polislerimiz, bana göre o standartları şimdiden yakaladılar bile.

Adam gibi tartışamadık bile

HİÇBİR meseleyi ‘‘adam gibi tartışamayan’’ Türk basını, bu kez de sınıfta kaldı. Irak'a yönelik Amerikan harekátıyla ilgili düşünceler Türk basınını ikiye böldü. Bu bölünme normaldi. Dünyanın ikiye bölündüğü bir yerde, Türk basınının ikiye bölünmesini anlamsız bulamayız. Ancak bu bölünüşün ardından yapılan suçlamalar ‘‘aptallık’’ boyutuna ulaştı. Bir kısım yorumcu ‘‘Türkiye'nin bu savaşta ABD'nin yanında yer alması gerektiğini’’ savundular. Bir kısmı ise tersini.

Tersini savunanlar Türkiye'nin çıkarını ABD ile birlikte olmakta görenleri ‘‘satılmış ve kan emici’’ olmakla suçladılar. ABD'yle beraber hareket etmeyi savunanlar ise kendileri gibi düşünmeyenleri ‘‘aptal ve öngörüsüz’’ olmakla itham ettiler. Oysa ben her iki grubun da ‘‘aslında iyi niyetli’’ olduğunu düşündüm hep.

‘‘Ülke çıkarının hangi yönde olduğunu’’ tespit etmenin son derece güç olduğu bir dönemde farklı düşüncelerin oluşması son derece normal bir durumdu. Ama biz Türkler bunu bile kabullenemedik.

‘‘Satılmış şerefsiz. Orada çocuklar ölecek’’in yanıtı, ‘‘Ulan dangalak herif biz olmasak da ölecekler. Ya bizim çocuklar en olacak’’ şeklinde oldu. Bu ‘‘düzeysiz’’ kavgadan kárlı çıkan ise ‘‘öngörüsüz ve hesapsız’’ siyasetçiler oldu.

CHP ‘‘körü körüne’’ muhalefet yapmanın bedelini ödemeyecek.

AKP ise sayısal olarak ‘‘Evet’’ dediği ama bir usul uygulaması nedeniyle ‘‘Hayır’’ demiş gibi göründüğü bir tezkerenin faturasıyla karşılaşmayacak. Çünkü Türkiye bir kez daha meseleyi sığ bir biçimde ele alıyor. Kimse uzun vadeli hesap yapmıyor, kimse geleceğe ilişkin projeksiyonlar ortaya koymuyor.

Ben size söyleyeyim, aslında ‘‘Savaşa karşıyım’’ diyenler bile tezkerenin geçmemiş olmasından rahatsızlar. Çünkü onlar ‘‘Nasılsa tezkere geçer, biz vicdanlı görünelim’’ havasındaydılar.

Şimdi artık net bir şekilde görünüyor ki, Irak savaşının iki kaybedeni olacak.

Bunlardan biri Türkiye diğeri ise ABD.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Spor basını magazin basınının bile kalitesini bozmadığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları