Cezalar da hep bunlara aykırılıktan verilir.
Bir filmde bir kadının memesinin ucunun görünmesi, biraz ateşli bir öpüşme hep bunlara girer.
Biz de böylelikle Türk örf ve ádetinin ne olduğunu anlarız.
Ama bazen de
‘‘anlayamayız’’.
Önceki gün Kanal D Haber, kendi tabiriyle babası, dedesi yaşındaki 28 kişinin aylarca tecavüzüne uğrayan zavallı kızın Adalet Bakanı'na yazdığı mektubu yayınladı. Aynı mektup dün de Hürriyet'in manşetindeydi.
Bugün Hürriyet, Mardin'deki tecavüz davasının tutanaklarını veriyor.
Okuyamadım. İçim kaldırmadı.
Tecavüz edenler ise çoluk çocuk sahibi, kamu görevlisi, işi gücü olan, toplum içinde
‘‘saygın’’ kabul edilmiş yaratıklar (adamlar diyemiyorum kusuruma bakmayın).
Yani RTÜK'ün bizim televizyonlarda gösterdiğimiz meme ucundan, öpüşme sahnesinden rahatsız olduğunu düşündüğü kişiler.
Memenin ucundan rahatsız olan Türk örf ve ádeti nasıl oluyorsa, 13 yaşında bir kıza tecavüzden rahatsız olmuyor ki, kimsede ses yok.
Her fırsatta ortalığı ayağa kaldıran kadın yazarlardan da ses yok.
Adalet Bakanı'ndan da ses yok.
Kimseden ses yok.
Anlaşılan meme ucu Türk örf ve ádetine aykırı ama 28 tane herifin, 13 yaşında bir kıza tecavüz etmesi ve bunun cezasız kalması Türk örf ve ádetlerine uygun.
Sevsinler böyle örf ve ádeti.
2. Egebank faciasını yaşamayalım
UZUN zaman önce bir banka ile ilgili olarak Hazine murakıplarınca hazırlanmış bir rapordan bazı bölümler yayınlamıştım.
Bankanın Bankalar Kanunu'nun neredeyse bütün hükümlerini ihlal ettiği, kredilerinin neredeyse tamamını kendi grup şirketlerine kullandırdığı, yükümlülüklerinin büyük bölümünü yerine getirmediği raporla belgelenmişti.
Ancak rapor ilginç bir şekilde sona eriyordu:
Bankaya el koymaya gerek yoktu. Çünkü banka müthiş bir likiditeye ve nakit girişine sahipti.
Grup şirketlerinin bankada değerlendirdiği paralar, bankaya el konulmasını gereksiz hale getiriyordu.
IMF'nin
‘‘Bu bankaya da el koyun’’ talimatına rağmen bankaya el konulmamasının temel gerekçesi buydu.
Ancak o günden bugüne köprülerin altından çok sular aktı.
Raporda belirtilen durum bugün artık söz konusu değil.
Egebank'ın batışı dün gibi hafızalarda. 100 markı, 50 doları bile vatandaşın cebinden hortumlarken, bankanın batık olduğunu belirten kapı gibi murakıp raporları
‘‘sümen’’ altında bekliyordu..
Umarız bu kez de benzer bir durumla birkaç ay sonra karşılaşmayız.
Gereği ne ise bir an önce yapılır.
YÖK'teki değişiklik olumlu ama...
YÖK Yasası'nda önemli değişiklikler gündemde. Bana sorarsanız, son derece
‘‘doğru’’ değişiklikler.
Yanlış olan ise zaman.
Zamanın yanlışlığının nedeni ise iktidarda AKP'nin olması.
Daha önce de defalarca yazdık. AKP ciddi bir
‘‘samimiyet’’ sorunu yaşıyor. Yaptığı doğru işlerin altında bile çapanoğlu arıyoruz. Onlar da bizim bu aramalarımızı haklı çıkarmak için ellerinden geleni yapmıyor değiller. Sanki kendi icraatlarını sabote etmek istermiş gibi davranıyorlar.
YÖK Yasası'nda da bu olacak.
Mesela yapılan işlerden biri çok önemli. Üniversite rektörlerinin seçiminde YÖK devre dışı kalıyor. Bence olumlu. Çünkü bu sistemle, YÖK yönetimi üniversitelerde kendi altyapısını oluşturuyor. Üniversite bağımsızlığı derken, tam aksine YÖK'e bağımlı bir sistem oluşuyor. Üniversiteye YÖK siyaseti giriyor.
Hakeza YÖK başkanının görev süresinin 4 yılla sınırlanması.
Son derece doğru. Sistem öyle bir kuruluyor ki, kendi bırakmadıkça YÖK başkanını değiştirmek mümkün değil. Bu değişiklikler başından olması gereken değişiklikler. Ama bunları yapan AKP olunca herkes şüpheyle yaklaşıyor. Bir yandan AKP'nin farklı siyasi görüşlerinden dolayı
Kemal Gürüz'den intikam almak için bu değişikliği yaptığı, diğer yandan da AKP'nin kendine yakın kadroları üniversitelere doldurarak üniversitelerde
‘‘gerici’’ kadrolaşmaya yöneleceğini konuşulmaya başlanıyor. Sonuçta her şeyi zaman gösterecek. Dileyelim ki, Türkiye'nin aleyhine çalışmasın.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ahlaksızlığı saklamanın en büyük ahlaksızlık olduğunu unutmadığımız zaman.