KIBRIS’ta ortaya çıkan sonuç, Kıbrıs Türkleri açısından ‘ideal sonuç’ değil. Ancak gelecekleri açısından daha umut verici bir tabloyu ortaya çıkardığı da bir gerçek. Statüko bozuldu. Dinamik bir süreç başladı. KKTC’nin buradan zararlı çıkması mümkün değil.
Bu oyunun asıl galibi ise ‘Anavatan’ oldu. İşgalci imajından kurtuldu, çözümsüzlüğün nedeni olarak gösterilmekten uzaklaştı ve bütün bunlar olurken Kıbrıs’taki fiili durumu değişmedi.
KKTC’ye yönelik ambargonun hızla kalkması, peş peşe tanınmaların başlayacağı bir süreci kimse hayal etmesin.
Ama işler KKTC’nin lehine gelişecek. O kesin. Rum tarafı ise AB üyeliğiyle birlikte Kuzey’de bir çözülme beklentisine girecek ama artık zor. Çünkü Rumların, Türklere bakış açısı artık ortaya çıktı.
Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi, ‘win-win’ yani ‘kazan-kazan’ oldu ama kazanan iki taraf KKTC ve TC oldular.
Şimdi bu iyimser tabloyu pekiştirmek gerekiyor.
Bunu yapmanın en kestirme yolu ise Kıbrıs’ta asker sayısında indirime gitmek. Rum yaklaşımının ortaya çıktığı bugünlerde Türkiye’nin adadaki Türk halkını Avrupa Birliği’nin ‘namusuna ve hukukuna’ emanet edecek bir adım atması ve adadaki Türk askeri sayısını azaltacak girişimde bulunması müthiş bir diplomatik hamle olacaktır. Bu fikrimi önceki akşam Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e söyledim.
‘Dikkatle düşünülmesi gereken bir konu’ yorumunu yaptı. Ancak ‘İhtimal dışıdır’ demedi.
Hükümet bu konuyu Genelkurmay’la birlikte ele almalı ve Kıbrıs’ta bulundurulan askeri birliklerin bir bölümünü geri çekmeli. Bunun yaratacağı olumlu hava, Annan Planı ile ortaya çıkan havayı öylesine destekler ki, biz bile şaşırabiliriz.
Genelkurmay Başkanı eşbaşbakan değil bunu hazmedin artık
GENELKURMAY Başkanı Hilmi Özkök’ün basın açıklamasından sonra bir yazı yazarak konuşmayı övmüş, Orgeneral Özkök’ün konuşmasının demokrasi dersi niteliğinde olduğunu söylemiştim.
Bu yazıdan sonra karşılaştığım bir dostum, ‘Fatih saçmalamışsın. Genelkurmay Başkanı hiçbir şey söylemedi. Hiçbir şey söylenmeyen bir konuşmayı nasıl demokratik bulduğunu doğrusu çok merak ettim’ dedi. Benim demokratik bulduğum da tam buydu işte. Genelkurmay Başkanı’nın kendi konusu dışında hiçbir şey söylememesi. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde genelkurmay başkanları, basını toplayıp ülkenin sorunları, uluslararası ilişkileri, hükümetin aldığı veya alacağı kararlar hakkında ahkám kesmezler.
Bunlarla ilgili eleştiri veya övgüde bulunmazlar.
Onlar kendi işlerini yapar, söyleyeceklerini devletin ilgili yerlerinde söylerler.
Genelkurmay başkanları, ülkenin ‘eşbaşbakanları’ değildir.
Türkiye’nin yakın dönemde gördüğü en muhteşem genelkurmay başkanlarından biri olarak tarihe geçecek Hilmi Özkök de aynen böyle yaptığı için ben onu alkışladım.
Bazılarının ‘karanlık beklentilerini’ karşılamadığı için beğendim.
Bazıları da, sırf bu nedenle beğenmediler.
Biliyorum...
Beşiktaş Bilgili’yi çok arar
BJK Başkanı Serdar Bilgili’yi pek çok kez övdüm bu sütunda. Yine öveceğim.
Bazı ‘serseriler’ farkında değil ama Beşiktaş’ı müthiş bir organizasyon haline getiren kişi Serdar Bilgili’dir.
Kavruk bir kulübü alıp marka yapma konusunda önemli adımlar atmış, Beşiktaş’ı Batılı bir kulüp organizasyonuna kavuşturmuş bir başkandır. Çağdaş futbol kulübü yöneticiliğinden bihaber bazı ‘zavalllılar’,Bilgili’yi anlayamadıkları için üç beş kötü sonuçla üstüne saldırdılar.
Biraz da basının gazına geldiler belki.
Oysa bu spor basınının daha birkaç ay önce Beşiktaş’ı yeni Avrupa kralı, yeni efsane olarak gösterdiklerini unuttular.
Lucescu’yu kral ilan ettiklerini hatırlamadılar. Ve zor günde takıma ve yönetime saldırdılar. Galatasaray ve Fenerbahçe’nin borç batağında olduğu bir dönemde borçsuz bir kulüp yaratan yönetime...
Bilgili de her onurlu insan gibi istifasını verdi. Yönetirken de örnekti, giderken de. Beşiktaş, Serdar ve ekibini çok arayacak.