Kıbrıs’ta çözüm AB’nin elinde

KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı televizyonda izledim. Duygusal bir konuşma yaptı ki, etkilenmemek mümkün değil.

Gündemi Annan Planı’nın içerdiği olumsuzluklardan çok, AB’nin bu plana karşı alacağı tavırdı.

Planla ilgili birkaç olumsuz noktaya değindi. Haklı olabilir. Ancak bir anlaşmada her iki tarafın da bazı tavizler vermesi kaçınılmaz. Rumların olumsuz bulduğu noktalar çok daha fazla. Denktaş’ın bu konudaki tavrından benim sezdiğim, ‘Tanınsın tanınmasın iyi kötü bir devletimiz var. Şimdi niye bir başka devletle bir araya gelip yeni bir devlet oluşturalım’.

Buradaki itirazları bence çok geçerli değil. Rauf Bey’in buradaki tavrı bir devlet adamından çok, oyuncağı elinden alınmış bir çocuğun hareket tarzı. AB konusunda ise son derece doğru tespitleri var.

Annan Planı, Türk tarafı için ciddi kazanımlar içeriyor.

Ancak bu kazanımların AB hukuku ile çelişen çok tarafı var ki, bunu daha önce yazdığım bir yazıda da belirtmiştim.

Annan Planı, AB’nin kuruluş ruhu ile örtüşmüyor. Bu yüzden AB içinde bu plana karşı çıkanlar var. Denktaş’ın da dediği gibi, plan kabul edilir ancak AB bu planın getirdiği kuralları birincil hukuk olarak kabul etmezse, yarın Türk tarafının bütün kazanımları birer birer uçar gider. Plan, Güney’in ekonomik üstünlüğünü Kuzey’a karşı koz olarak kullanmasını engellemek için çok ciddi ve akılcı önlemler almış. Fakat bunların tamamı AB hukukuna aykırı. Zaten Denktaş da kazanımları inkár etmiyor ve AB’yi işaret ederek ‘şüphesini’ diye getiriyor. Kıbrıs’ta şimdi çözümün anahtarı AB’nin elinde. AB eğer bu anlaşmayı müktesebata dahil etmeyecekse, Annan Planı sadece laftır. AB’nin net tavrı belli olmadan referandum anlamsızdır.

1 Mayıs’ı Güney’e AB’ye katılma tarihi olarak vererek durumu forse eden AB’nin, şimdi de üzerine düşeni yapması gerekir.

Bir kez olsun Türk yanlısı olarak.

Kendini kandıran vali yardımcısı

DEVLETİN vali yardımcısı, ‘Doğru olmayan bir şey’ söyler mi?

Söylermiş...

Yıllarca yazarak Antalya’nın en güzel plajlarından biri olan Lara’yı işgal eden ‘Obaların’ yıkılmasını sağladım.

Buranın da aynı Konyaaltı gibi halka açık, modern ve turizm kentine yakışır bir hale gelmesini istiyordum.

Antalya’nın yepyeni otellerle şenlenen ve ikinci bir Belek olma yolunda ilerleyen Lara bölgesinin sahilini işgal eden mezbelelikler gidecek, kente hem güzel görüntü, hem de gelir sağlayacak modern plaj tesisleri yapılacaktı.

Obalar yıkıldı.

Ancak bırakın yerine planlanan modern tesislerin yapılmasını, yıkılan obaların enkazı bile kaldırılmadı.

Plaj, moloz ve pislik yığını olarak kaldı. Birkaç ay önce bu durumu dile getirdim ve bu işten sorumlu vali yardımcısının adını verdim.

Vali yardımcısı beyefendi bir mektup yazdı ve bana ‘resmi’ bir yanıt vererek buraların temizlendiğini söyledi.

Bu arada eskinin DYP Genel Başkan adayı, şimdinin AKP Genel Başkan Yardımcısı, Galatasaray Lisesi’nden ağabeyim Sevgili Mehmet Dülger aradı.

Rezaleti anlattım.

İlgileneceğini söyledi.

Anladığım kadarıyla adını bile anmak istemediğim ilgili vali yardımcısı, bana yazdığı yanıttaki gerçek dışı beyanları ona da aktarmış olmalı ki, bir sonuç çıkmadı.

Dün Antalya’da gidip gözlerimle inceledim.

Turizm sezonu başlarken pislik ve molozlar aynen duruyor. Şarapçılar, serseriler enkazı mesken tutmuş.

Allah korusun, çevredeki turistlerden birinin yolu gece buraya düşse, sağlam çıkması mümkün değil. Neye üzüleceğimi şaşırdım.

Bu pisliğe mi, yoksa bir vali yardımcısının herkesi kandırabileceğini zannetmesine mi?

NOT: Antalya’da süper bir vali var. Değerli Alaattin Yüksel. Onun vali olduğu bir kentte, bu rezalet nasıl oluyor da sürüyor anlamak mümkün değil.

Tren gelmez hoş gelmez

ULAŞTIRMA Bakanı’nın trenlerle yük taşımanın yeni esaslarını aktaran açıklamalarına, Doğu Anadolu’da ticaret yapan bir okurumdan ‘serzeniş’ geldi. Diyor ki: ‘Fatih Bey, Bakan Bey’in size verdiği yanıtı okudum. Ben Doğu Anadolu’nun bir kentine Bartın’dan mal getiriyorum. Ne yazık ki, Bartın’dan bu ile benden başka mal getiren yok. Ne yapayım da 10 vagonu doldurayım. Ben 10 vagon malı ancak 2 yılda getiririm. 2 yılda bir mi mal getireyim?’ Anlaşılıyor ki, káğıt üzerindeki çözümler Anadolu’daki küçük esnaf ve sanayicinin sorunlarını çözmüyor. TCDD yönetiminin buna da verecek bir yanıtı var mı acaba?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Ülkeyi soyup soğana çevirmenin de Atatürkçülükle bağdaşmadığını anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları