KIBRIS seçimlerinin sonuçlarını fazla tartışmaya gerek yok.
Çünkü Kıbrıs'ta fazla bir şey değişmeyecek.
Herkes Kıbrıslı seçmenin verdiği mesajdan bahsediyor. Bu mesaj üzerine yorumlar yapılıyor.
Allah aşkına söyleyin, Kıbrıslı seçmenin ne düşündüğünü bu seçimden önce bilmiyor muyduk?
Biz de biliyorduk, bizden daha iyi Kıbrıs'ı yönetenler de biliyordu.
Kıbrıslının böyle düşündüğünü bildikleri için Annan Planı'nı Kıbrıs Türkleri'ne götüremediler.
Kıbrıslının ne düşündüğünü öğrenmenin en kestirme yolu, Anan Planı üzerine bir referandumdu. Bu yapılmadı. Çünkü seçime yansıyan sonucun referanduma da yansıyacağı biliniyordu. Ankara'daki hükümet bu nedenle Kıbrıs konusunda ‘‘fazla müdahil’’ olmadı. Kıbrıs'tan gelecek mesaj biliniyordu. Bu nedenle seçim sonucu önemli değil.
Önemli olanın ne olduğunu Teke Tek'e katılan Abdullah Gül söyledi:
‘‘Kıbrıs'ta Türkiye'nin kabul etmeyeceği bir çözüm söz konusu olamaz.’’
Geçen hafta konuştuğum CTP Lideri Mehmet Ali Talat da daha önceki söylemlerini bir yana bırakmış, ‘‘Türkiye'den bağımsız hareket etmemiz mümkün değildir’’ demişti.
Talat'ın ‘‘gerçekçi’’ tek talebi, Denktaş yerine görüşmeci olmak ve Türkiye ile mutabık kalınan çözüm önerilerini masada tartışan kişi haline gelmekti. Seçim sonuçları Talat'ın bu talebini gerçekleştirecek şekilde şekillenmediği için Kıbrıs'ta fazla bir şey değişmeyecek. İster hükümet bir şekilde kurulsun, isterse üç ay sonra seçime gidilsin fark etmez. Kıbrıs'ta çözüm yine ve hálá Ankara'nın elinde. Seçimin getirdiği tek yenilik, Denktaş'ın elinin artık eskisi kadar güçlü olmadığı.
Ankara'da Kıbrıs konusunda ‘‘siyasi kararı’’ verecek mercilerin eli şimdi daha rahat.
Fakat Kıbrıs'la ilgili Ankara'dan çıkacak karar sadece ‘‘siyasi’’ değil.
En ‘erkek’ tavırları hep kadınlar mı gösterecek!
POPSTAR yarışmasının 4 kişilik jürisinde tek ‘‘erkek’’ Deniz Seki çıktı. Zaten genelde böyledir. Zor durumlarda ‘‘en erkekçe’’ tavrı kadınlar sergiler. Popstar yarışmasında da böyle oldu. Deniz Seki çıktı, bu yarışma için oy kullanan vatandaşların ‘‘riyakár’’ tavrını sert biçimde eleştirdi ve jüri üyeliğini bıraktı. Daha önce, bir kişinin yasalar karşısındaki durumunun ‘‘star’’ olmasını engellemeyeceğini yazdım. Hala da böyle düşünüyorum. Ama bir yarışmada yarışmacılardan birini ‘‘katil’’ olduğu için yüceltmek kabul edilebilir bir durum değil.
‘‘Katil olmak’’ bir mecburiyet ve bir mağduriyet değil. Katil olmak, Bayhan isimli yarışmacının günün birinde star olmasına engel değil ama bir ‘‘katili’’ alkışlarla yüceltmek ne kadar doğru?
Bayhan'ın kendi çabasıyla ‘‘star’’ olması kabul edilebilir bir durum ama Bayhan'ın geçmişini onun için bir avantaj haline getirerek halkın oylarıyla ‘‘star’’ yapmak kabul edilebilir mi?
Her zaman sorduğum türde basit bir soruyu Bayhan'a oy verenlere sormak isterim.
Bayhan'ın öldürdüğü kişi sizin bir yakınınız olsaydı da onu popstar yapmak için telefona sarılır mıydınız, ya da salonda alkışlar mıydınız? Bu sorunun yanıtını vermeden oy vermek korkaklıktır. Deniz Seki'ye gelince. Bence jürideki görevine geri dönsün. O jüride kendi gibi olan tek kişi o. Olmaya da devam etsin.
Saddam son perdeye kadar sahnede kalmak istedi
SADDAM'a ‘‘korkak’’ yaftası yapıştırıldı bile. Çatışmaması, intihar etmemesi ve bir şekilde ölmemesi eleştiriliyor.
Torunu kadar olamadı, oğulları kadar olamadı. ‘‘Basit’’ bakış açısıyla bu yaklaşım doğru. Ama ‘‘politik’’ açıdan baktığınız zaman Saddam'ın ‘‘canlı ve tutuklu’’ olması ABD açısından çok daha karmaşık bir durumu beraberinde getiriyor. ABD, Saddam'ı ne yapacak?
Yargılayacak ama nasıl, nerede ve hangi yasalarla?..
Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'ni ABD tanımıyor, çünkü günün birinde bir Amerikalının bu mahkemede yargılanma olasılığını düşünmek dahi istemiyor. Saddam, Irak'ta yargılanacak. Peki suçlama ne?
ABD'nin savaşa gerekçe olarak gösterdiği suçların hiçbiri kanıtlanamadı.
Saddam'a yöneltilebilecek suçlar kendi halkına karşı işlediği suçlar.
Yani Kürt ve Şii katliamları...
Bunlar Irak'ta kurulacak bir mahkemede gündeme getirilecek. Saddam da kendini savunacak.
Ve bazı şeyler söyleyecek.
Bütün bunlar olurken de, dünyanın farklı ülkelerinden farklı sesler, farklı tepkiler gelecek.
İş göründüğü kadar basit olmayabilecek. Saddam ölmemekle bu oyunun son perdesine kadar sahnede kalacağını gösterdi.
Son bir şovun ardından bir idam sehpasında, dünyanın gözü önünde ölmeyi, karanlık bir mahzenden ayaklarından sürüklenerek çıkarılıp bir kamyon kasasında morga götürülmeye tercih etti.
Sizce bu tercih aptalca mı?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Halkları çiş ile kaka arasında tercih yapmak zorunda bırakmadığımız zaman.