KIBRIS davasına destek vermedikleri için Avrupa Konseyi’ndeki Azeri milletvekillerine çok kızmıştık.
Ancak aynı halkı şimdi anavatan Türkiye’nin belediye başkanları yediler.
Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Asamblesi’nde Kıbrıs’ın üç sandalyesi vardı. Strasbourg’da yapılan toplantılarda asamblede Rumlara ayrılan 3 üyelikten birinin seçilmiş bir Türk belediye başkanına devredilmesi önerisi getirildi.
Bu öneriyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilcileri Avrupa’daki bir siyasi kuruluşta resmen temsil edilme hakkını ilk kez kazanmış olacaklardı.
Hemen devreye giren Rumlar, Türk belediye başkanının Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında toplantılara katılması için bir değişiklik önergesi verdiler. Rumların verdiği önergeye Almanya ve Çek Cumhuriyeti ‘hayır’ derken 12 kişilik Türk heyeti herkesi hayrete düşüren bir tutumla ‘çekimser’ oy kullandı.
Türk heyetinin bu tavrı üzerine, KKTC’ye bir sandalye kazandırmaya hazırlanan Azeri, Gürcü ve hatta Ermeni üyeler de oylarını çekimsere çevirdiler.
Böylelikle KKTC adına çok önemli bir fırsat Türk delegasyonunun oylarıyla kaçırılmış oldu.
Olayı araştıran Türk Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına gelen bilgilerse hadisenin bir hatadan kaynaklanmadığını, tam aksine KKTC’nin siyasi bir ihtirasa kurban gittiğini gösteriyor. Asambledeki 4 DSP’li, 3 ANAP’lı, 2 MHP’li, birer AKP ve DYP’li, 1 de bağımsız üyeden oluşan Türk heyetinin başkanı olan ANAP’lı Çanakkale Belediye Meclis Üyesi Yavuz Mildon’un Bölgesel Meclis Başkanlığı’na aday olduğu ve başta Yunanistan olmak üzere diğer ülke üyelerini karşısına almak istemediği için çekimser oy kullandığı ve heyeti de bu yönde etkilediği iddia ediliyor.
Türkiye yıllardır KKTC adına en küçük bir kazanım elde etmek için çırpınıyor.
Bir kişinin ‘dandik’ bir siyasi beklentisi uğruna bütün bunlar çöpe atılıyor.
Yuh olsun!..
AB Bakanlığı’na Gül karşı mı?
HERKES bir hükümet değişikliğinden söz ediyor. Hangi bakanın gidip, yerine kimin geleceği konuşuluyor.
Herkes kendi meşrebine göre bazı ‘duyumlar’ alıyor.
Benim kulağıma gelenler doğru olsa, kabinede toptan bir değişim olması gerekir.
Bir Abdullah Gül, bir de Tayyip Erdoğan kalır.
Ama durum tam bu değil.
Çok kısa vadede bir kabine değişikliği söz konusu gibi görünmüyor.
AB ilerleme raporu çıkmadan bence bir değişiklik olmaz.
Ancak bir konu çok ciddi konuşuluyor.
En kısa sürede bir Avrupa Birliği Bakanlığı kurulması.
Ancak bana gelen bilgilere göre kabinede bir isim ‘şimdilik’ kaydıyla buna karşı.
O kişi de Abdullah Gül. Dışişleri Bakanı, müzakere tarihi alınıncaya kadar böyle bir bakanlığa gerek olmadığını söylüyor ve ‘Hele bir tarih alalım. Bakanlık bir günde ihdas edilir’ diyormuş. Hatta Gül’e göre bu aşamada kurulacak bir AB Bakanlığı işlerin karışmasına hatta şu ana kadar tek elden ve başarılı bir şekilde yürüyen sürecin aksamasına bile neden olabilirmiş.
Ancak bu bakanlığın kurulmasını isteyenler, hatta ‘o bakan’ olmayı hayal edenler de Abdullah Gül’ü eleştiriyorlar.
Gül’ün tavrını ‘AB’den tarih almanın şerefini kimseyle paylaşmak istemiyor’ diye yorumluyorlar.
Bu arada bir dipnot. Dışişleri Bakanı Gül AB’den tarih alma konusunda kendinden çok emin görünüyor. ‘Müzakereler 2005 Martı’nda başlar’ diyor.
Herhalde bizim bilmediğimiz bir şeyleri biliyor.
Öger’den gereksiz bir konuşma
VURAL Öger iyi bir turizmci olabilir ama kötü bir politikacı olma yolunda ilerliyor. Öger, Alman vatandaşı kimliğiyle Avrupa Parlamentosu’na girmeye hazırlanırken, verdiği ‘abuk sabuk’ demeç yüzünden kendi politik yaşamı ile birlikte Türkiye’yi de zora sokuyor.
Öger’in bir Alman tarihçinin ‘Sizi Viyana’da püskürttük. AB’ye de almayacağız’ sözlerine, şaka da olsa ‘Kanuni’nin yapamadığını biz nüfusumuzla yapacağız’ diyerek Avrupa’daki Türkleri işaret etmesi ciddi bir gaf.
Öger aynı cümlesinin devamında Almanya’da düşük olan doğum oranına da değiniyor ve bunun yaratacağı sosyal güvenlik sorununa da değiniyor ama akılda kalacak olan cümlesi ilki.
Yani Türklerin Viyana’nın rövanşına gelmesi.
Bu sözler AB’nin Türkiye’yi kabul etmemesi için tarihi bir gerçeği hatırlatıyor.
Çünkü AB her ne kadar son 40 yılın kurumu gibi görünse de, bu birlik arayışının geçmişi 500 yılı aşıyor ve Fatih Sultan Mehmet zamanına dayanıyor.
Avrupa’yı siyasi, ekonomik ve askeri bir güç olmak için birlik haline gelmeye iten neden Türkler. Avrupa Türklere karşı birlik olmaya çalışıyor.
Öger de bu tarihi gerçeği belki de bilinçsizce hatırlatıyor.
Üstelik tam da zamanında.
Siyasete girmeye hazırlanan Vural Bey’e devlet adamı tanımını hatırlatmakta fayda var.
Devlet adamı ne söyleyeceğini bilen değil, neyi söylemeyeceğini bilen adamdır.
Kulağına küpe olsun.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yazarlar ne kadar etkili olduklarına bakıp, sonra övündüğü zaman.