GEÇEN yıl Annan Planı’na karşı belirli çevreler kesif bir muhalefet yaparken, bu köşede defalarca yazdık.
‘Bu plana evet desek de demesek de, 1 Mayıs’ta Kıbrıs AB’ye üye olunca ve Türkiye’nin de AB’ye üye olma niyeti devam ederse Kıbrıs’ı tanımak zorundayız’ diye.
Hatta sorduk: ‘2 Mayıs günü Kıbrıs, Ankara’da büyükelçilik açmak isterse ne yanıt vereceksiniz?’
Şimdi 17 Aralık öncesi Kıbrıs’la ilgili Türkiye’nin adım atması yolunda zorlamalar var.
Zorlamanın kaynağı, Kıbrıs ve Yunanistan. AB’de Türkiye’ye engel çıkarmak isteyenler de buna balıklama atlıyorlar.
Kıbrıs sadece lafta değil, fiili zorlamaya da başladı. Bizim ‘Rum Kesimi’ dediğimiz Kıbrıs, İstanbul’da konsolosluk açmak için bir süredir girişimlerde bulunuyor. Türkiye’nin zaten Kıbrıs’ı tanımamak gibi bir şansı yok. Bir kulübe üye olmak istiyorsunuz; ama üyelerden biriyle kavgalısınız.
Ya kavgayı bir kenara bırakacaksınız ya da üyelik hevesinizi. Başbakan da, Dışişleri Bakanı da aslında bu durumu biliyorlar. Kıbrıs’ı ‘tanımayı’ bir koz olarak elde tutmak istiyorlar ve adımı 17 Aralık’tan önce atmaktan yana değiller. Ama müzakere sürecinde Kıbrıs’ı tanımadan AB’ye üye olamayız.
Bunu herkes sindirsin.
İlik bağışlayın banka batmasın
TÜRKİYE’de bir banka daha iflasın eşiğinde. Üstelik de bu banka cebimizle değil, doğrudan doğruya sağlığımızla ilgili. Türkiye’de kanserli hastalara umut olan iki kemik iliği bankası var. Bunlardan biri İstanbul’da Çapa Kemik İliği Bankası, diğeri ise Ankara Üniversitesi Kemik İliği Bankası.
Ankara’daki zaten ‘kötü’ durumda. Sadece bin kemik iliği örneğine sahip.
İstanbul’daki ise 26 bin ilik örneği barındırıyor.
Her iki banka da 1999 yılında Dünya Kemik İliği Bankası’na üye oldular. Böylelikle bu bankaların, yani aslında Türkiye’deki milyonlarca hastanın, 39 ülkeden 53 kemik iliği bankasına kayıtlı 9 milyon 122 bin 656 gönüllü vericiden oluşan büyük havuzdan yararlanma hakkı doğdu. Ancak şimdi bu imkán ortadan kalkmak üzere. Çünkü Türkiye’deki kemik iliği bankalarının elindeki kemik iliği örneği sayısı yetersiz kaldı. Yıllardır yapılan bağışlar o denli düşük ki, banka giderek önemini yitiriyor. Ve şimdi Dünya Kemik İliği Bankası, Türkiye’deki bankalarla işbirliğini askıya alacak.
Bir şartla. 31 Aralık 2004’e kadar 2 bin 500 yeni bağış yapılmazsa.
2 bin 500 yeni bağış, Türkiye’deki kanserli hastaların umutlarının sürmesine imkán sağlayacak.
Aksi takdirde...
Onu düşünmek bile istemiyorum.
Bu devlet tabii batar
BAŞBAKAN ve ekonomi yönetimi ‘Delikleri tıkadık’ diyedursun, bu ülkede delik melik tıkanmaz.
Çünkü kimi çalar, kimi çırpar, kimisi de görgüsüzce har vurur harman savurur. Anlatacağım örneğe bakın, haklı mıyım, haksız mıyım siz karar verin. İki gün önce Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı bir genel müdürlüğün 5 personelinin Ankara’dan Kayseri’ye gitmesi gerekmektedir.
Ankara’dan Kayseri’ye nasıl gidilir?
Basit. Otomobille iki buçuk saatlik yoldur. Binersiniz otomobile ya da otobüse, 2.5 saatte gidersiniz. Ama ismi bende saklı bu arkadaşlar böyle yapmazlar. Ankara’dan uçağa binerler, 1 saatlik uçuşla İstanbul’a gelirler. İstanbul’da havalimanında 2 saate yakın bekleyip Kayseri’ye 1 saatlik uçuşla giderler. Sonra da aynı yolla geri dönerler.
Hem yolu 2’şerden 4 saat uzatırlar, hem de çok daha pahalıya mal ederler. Bu arada bağlı oldukları genel müdür, havalimanlarındaki VIP salonlarını da uyarır ve bu personelin kullandıkları havalimanlarında VIP’ten geçiş yapmalarını sağlar.
Bunun adı tek kelimeyle görgüsüzlüktür. Üstelik de savurganlıktır.
Başbakan Erdoğan’ın da dediği gibi, ‘bürokratik oligarşi’ işte budur.
Bu kişilerin isimlerini merak eden ‘ilgili’ kişiler beni ararsa onu da veririm.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Soygunla ve vurgunla mücadele ettiğini söyleyen hükümetler, soygunculara karşı eşit mesafede durdukları zaman.