KUZEY Irak'ın, önümüzdeki 10 yıl için Türkiye'nin en büyük ‘‘sorunu’’ olmaya aday olduğunu aylardır vurgulamaya çalışıyorum.
Tıpkı 1. Körfez Savaşı sonrası olduğu gibi, bu operasyon sonrasında da Türkiye, Güneydoğu'sunda ciddi sorunlar yaşayacak.
Çünkü Türkiye, ABD'nin Kürtlerle hangi şartlarda anlaştığını ve ABD'nin Kürt gruplar üzerindeki etkisinin nerelere kadar uzandığını bilmiyor. Bu köşede haftalar önce yazdım.
ABD'nin Adana Konsolosluğu'ndan en üst düzeyde yetkililer, Güneydoğu Anadolu'da uzun süredir ciddi bir faaliyet yürütüyorlar.
Yerel siyasi ve ekonomik unsurlarla toplantılar yapıyorlar. ABD'nin üst düzey konsolosluk yetkililerinin bu toplantılarda takındığı tavır ‘‘Bölge Valisi’’ tavrıydı. Müfettiş edasıyla bölge halkının Türkiye ile ilgili şikáyetlerini dinliyorlar, gelecekle ilgili projeler şekillendiriyorlar.
Bunları daha önce yazdım. Önceki gün de, yine ABD'nin Adana Konsolos Yardımcısı, Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde DEHAP yöneticileriyle bir toplantı yaptı.
Böyle bir toplantının gerekçesi ne olabilir?
Bu toplantıdan Türk yetkililer haberdar mıdır?
İçeriğiyle ilgili bir bilgi var mıdır?
Bunları bilmiyoruz.
Bildiğimiz, ABD'nin uzunca zamandır, bir yandan Kuzey Irak'taki Kürt gruplarla, bir yandan da Türkiye'deki ‘‘ayrılıkçı’’ unsurlarla temas halinde olduğu. Giderek küstahlaşan Barzani'nin KDP'sinin programında ise şöyle yazıyor:
‘‘KDP, Kürdistan'da yaşayan herkesin özgürlük, bağımsızlık ve güven kazanmasını talep eder.’’ Ve devam ediyor:
‘‘KDP, Türkiye, İran, Suriye ve Rusya'da yaşayan Kürtlerin çabalarını destekler, haklarını savunur ve geleceklerini belirlemeleri için kendi bağlı bulundukları devlete karşı destek verir.’’
Bu hayli iddialı programı bölgedeki gelişmelerle paralel düşününce Türkiye'nin gelecek 10 yıldaki muhtemel sıkıntısı ortaya çıkıyor. Bu sıkıntının yaratacağı gerilimin bölgedeki ABD tarafından istenen ortamı sağlamayacağını, bu politikaları üreten Amerikalı ‘‘think- tank’’lerin de anlamış olduğunu umuyoruz.
Bush'un beyin takımından Clinton'a mektup
ELİMDEKİ mektup hayli eski. Yaklaşık 4 yıl önce yazılmış. Muhatabı dönemin ABD Başkanı Clinton. Altındaki imzalar ise çok tanıdık isimler: O gün ABD'de ‘‘muhalefeti’’ temsil eden, bugün ise iktidar gücünü paylaşanlar. Bakın az sonra size özetleyeceğim mektubu kimler imzalamış:
Richard Armitage, Francis Fukuyama, Zalmay Halilzad, Richard Perle, James Woolsey, Paul Wolfowitz ve Donald Rumsfeld. Bunlar Irak'a yapılacak operasyonun ‘‘teorisyenleri’’ ve ‘‘uygulayıcıları’’.
Dediğim gibi bu mektup 4 yıl önce Başkan Clinton'a yazılmış. Ve Irak'a karşı acil yaptırımlara gidilmesi konusunda Başkan'ı uyarıyor. Mektubun ilk paragrafında şöyle yazıyor:
‘‘Sizi Amerika'nın, dünyadaki dost ve müttefiklerinin çıkarlarını güvenceye alacak yeni stratejiler geliştirmeye çağırıyoruz. Bu stratejinin hedefi her şeyden önce Saddam rejiminin devrilmesini hedef almalıdır. Size bu zor ve gerekli işte tam desteğimizi vermeye hazırız.’’
Bugün Bush'u destekleyen takım 4 yıl önce Clinton'a Saddam'a savaş açmaya karşılık ‘‘tam destek’’ vaat ediyor. Mektubun ikinci paragrafında Irak'ın kitle imha silahlarının denetlenemediği, kimyasal ve biyolojik silah üretmeye devam edebileceği, ambargonun delindiği ve buna karşılık ABD'nin elinden bir şey gelmediği anlatılıyor ve Irak'ın silahlanmasının ABD açısından belirsiz bir hale geldiği söyleniyor. Üçüncü paragraf ise bakın ne diyor:
‘‘Eğer Saddam kitle imha silahlarını geliştirebilirse, ki bu kesin gözüküyor, bölgedeki Amerikan güçlerinin güvenliği ve İsrail gibi dostlarımızın geleceği tehlike altına girecektir. Arap ülkelerinin ve dünya petrollerinin önemli bir bölümünün geleceği de tehlike altına girecektir. 21. yüzyılda dünyadaki güvenlik, bu tehdidi ele alış biçimimizle şekillenecektir.’’
Dördüncü paragrafta bugünkü durum anlatılıyor:
‘‘Kısa vadede diplomasi işe yaramadığı takdirde askeri güç kullanmaya hazır olmak gerekmektedir. Uzun vadede ise Saddam Hüseyin rejimine son vermektir.’’ Ve devam ediyor:
‘‘Sizi Saddam'ı ortadan kaldıracak bir strateji üzerine yoğunlaşmaya davet ediyoruz. Bu diplomatik, politik ve askeri çalışmalar gerektiriyor. Bu politikanın gerçekleşmesinin zorluğunun ve tehlikelerinin farkındayız. Ancak bunları yapmamanın yaratacağı tehlikeler daha büyük. Amerika bu adımları mevcut Birleşmiş Milletler kararlarına dayanarak atabilir. Buna askeri güç de dahildir. Amerikan politikası, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin oluşumundaki hatalar yüzünden sekteye uğratılamaz. Sizi hızlı hareket etmeye ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden bu duruma karşı harekete geçmeye zorluyoruz. Göstereceğiniz zafiyet, geleceğimizi ve çıkarlarımızı tehlikeye atmak demektir.’’
Ve yukarda saydığım imzalar...
Mektup 11 Eylül saldırılarından hemen hemen iki yıl önce yazılmış. Anlaşılan Clinton bu ‘‘flu’’ ekibi çok ciddiye almamış. Bedelini ise Al Gore ödedi. ‘‘Flu’’ bir seçimle Bush ve ‘‘bu mektupta imzası’’ olanlar iktidara geldi.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Devlet adamlığına soyunanlar, sadece yarını değil, gelecek yüzyılı da düşündüğü zaman.