Kürşad Tüzmen'in Irak'a yaptığı bence
‘‘muhteşem’’ ziyaretin tek başarısız tarafı bu gezinin tanıtımının yeterince yapılmaması ve bu kadar olumlu geçen bir gezi hakkında bu kadar
‘‘olumsuz eleştiri’’ yapılmış olmasıdır.
Kürşad Tüzmen, Irak'ta gerçek bir
‘‘dost’’ gibi karşılandı.
Gerçek bir dost muamelesi gördü.
Irak'ta üç günlük gezide 250 Türk işadamı yaklaşık 750 milyon dolarlık iş bağlantısı yaptılar.
Bu bağlantıların sağlanmasında Iraklı Bakan
Salih ve Türk Bakan
Tüzmen'in büyük rolü oldu.
Bakan
Tüzmen, bir bakan değil Türkiye İhracatçılar Birliği Başkanı gibi 350 işadamıyla tek tek ilgilendi, hepsi adına pazarlık yaptı, mal sattı.
Otomobilden gıdaya, elektronikten keresteye, inşaat malzemelerine, sıhhi tesisata kadar yüzlerce kalemde bağlantı yapıldı, iş alındı.
Son gün iki ülke heyetlerinin
‘‘özel’’ yemeğinde gazeteci olarak sadece
Metehan Demir ile ben vardım.
Tüzmen ve Iraklı meslektaşıyla aynı masayı paylaştık.
Irak Ticaret Bakanı
Mehdi Salih, ‘‘Ülkenizde bu geziyi eleştirenler olmuş. Ama bakın buraya 350 işadamı geldi ve 700 milyon dolarlık bağlantı yapıldı. Kişi başına 2 milyon dolar üç gün içinde. Bu çapta iş yapabileceğiniz başka yer var mı?’’ diye sordu.
Son gün, son yemekte bile hálá iş bitiriliyordu.
TOFAŞ'ın 1 yıldan beri bu ülkeye satmak için uğraştığı 2000 adet otomobilin satışını tam bu sırada Bakan
Tüzmen bitirdi.
1 yıldır bitirilemeyen iş masada 5 dakikada bitti.
Üstelik tüm bu anlaşmalar Birleşmiş Milletler'in 13. faz olarak adlandırılan petrol karşılığı kontrollü ithalat izni içinde yapıldı.
Yani 6 aylık bir süreyi kapsıyor.
14. fazda da bir bu kadar, hatta daha fazla ticaret yapmak mümkün.
3 gün kaldığım Irak'ta epey bir gezdim.
Bu izlenimlerimi de size bu hafta boyunca aktaracağım.
Irak'a yapılan bu geziye iyi ki katılmışım diyorum.
Oturduğu yerden, etki altında yazanlara karşı, gerçekleri aktaracağım.
Bekleyin...
Bu gezi lüzumsuz muydu?
IRAK'a yapılan bu gezinin lüzumsuz olduğu ve katılan işadamlarının niyetinin iş yapmak değil, Bakan'a yakın olmak için uçağa bindiği yazıldı buralarda.
Açıkçası geziye katılmadan önce benim de fikrim bu yöndeydi.
Yokluklar ülkesi Irak'la, savaş arifesinde nasıl bir ticaret yapılabilirdi ki!
Ancak ticaretin
‘‘has’’ı yapıldı. Çünkü Irak, müthiş bir ithalat yapıyor. Dünyanın bütün ülkeleri orada.
Japonya Mısır üzerinden, pek çok Avrupa ülkesi Suriye ve Ürdün üzerinden Irak'a mal satıyorlar. Amerikan şirketleri bile Irak'ta.
Irak petrolünün yüzde 80'ini Amerikan şirketleri alıyor. Basra'dan kalkan tankerlerin neredeyse tamamı petrolü Teksas'taki rafinerilere taşıyorlar, çünkü bu petrol Teksas rafinerilerinin işlemesine en uygun petrol.
ABD Başkan Yardımcısı
Dick Cheney'nin ortağı olduğu şirket, Irak petrolünün en büyük müşterileri arasında.
Bu gezi Türk-ABD ilişkilerini bozmakla kalmaz, savaş sonrası Irak'ta kurulacak yeni yönetimin Türkiye'ye soğuk bakmasına neden olur diye bir iddia var.
Bu iddia Irak'taki Türk diplomatlarca yalanlanıyor.
‘‘Savaş olsa ve yönetim değişse bile, yeni gelenler de Iraklılar olacak ve Türkiye bu yüzden Irak'ı kaybetmez’’ diyorlar.Bizim gördüğümüz kadarıyla bu gezi Türkiye açısından bir risk değil, bir kazanç oldu. Burada yaratılmaya çalışılan havanın tam aksine.
Bush’a basmadan giremezsiniz
BAĞDAT'ın en büyük ve en lüks oteli El Reşit'in giriş kapısında yeri bir
‘‘Bush mozaiği’’ kaplıyor. Altında da
‘‘Kriminal Bush’’ yazıyor.
Bu resme basmadan otele girmek imkánsız.
Ama bu
Bush, baba
Bush.
İlginç olan bu mozaiği yapan sanatçının öyküsü.
El Reşit'in girişine bu
‘‘sanat eseri’’ni yapan kadın sanatçı, eserini tamamladıktan bir süre sonra öldürülmüş.
Hem de nasıl!
Irak'taki askeri tesisleri vurmak için bombalarını fırlatan bir uçaktan atılan bombanın
‘‘yanlışlıkla’’ bir sivil hedefi vurması sonucu.
Şansa bakın ki, vurulan sivil hedefte mozaiği yapan kadın ve ailesi oturuyormuş.
Bu bir propaganda mıdır, yoksa gerçek midir öğrenemedim.
Ama Bağdat'ta anlatılan öykü bu.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gerçekleri görmeden, gerçekleri yazamayacağımızı anladığımız zaman.