BU yazdıklarım bazılarını yine kızdıracak ama yazmasam olmaz.
Tren kazaları oldukça Ulaştırma Bakanı’na hep birlikte yükleniyoruz.
İyi de, yarım asırdır hiçbir yatırım yapılmayan, kaderine terk edilmiş, köhneleşmiş bir demiryolu sisteminin bütün suçunu mevcut bakana ve genel müdüre yüklemek doğru mu?
Hızlandırılmış tren kazasında yüklenmekte haklıydık.
Çünkü yetersiz altyapıya rağmen, bilimsellikten uzak keyfi bir kararla treni hızlandırmış, 38 vatandaşımızın ölümüne neden olmuşlardı.
Ama son meydana gelen kazada bakan ve genel müdürün ne suçu var?
Şimdiye dek pek çok uçak kazası oldu. Bunlarda ya pilot, ya DHMİ hatalıydı.
Bu kazalardan sonra THY Genel Müdürü’nün, DHMİ Genel Müdürü’nün ya da THY’nin bağlı olduğu Özelleştirme İdaresi Başkanı’nın istifasını istedik mi?
İkinci tren faciasından sonra arayan bir vatandaş telefonda, ‘Hadi bakalım şimdi de koru Başbakan’ını’ diyordu.
Güldüm. Otobüs kaza yapıp 40 kişinin ölümüne neden olunca otobüs şirketinin veya kaza raporuna göre Karayolları Genel Müdürü’nün istifasını isteyen oluyor mu?
Duygusal ve tepkisel davranmaktan vazgeçmemiz gerek.
Demiryolu son birkaç olaya rağmen hálá en güvenli ve en önemli taşıma aracı.
Bütün bu olanları fırsata çevirip, demiryolu taşımacılığına konsantre olmalı, yarım yüzyılı aşkın süredir kaderine terk edilen TCDD’ye sahip çıkmalıyız.
Hazır kamuoyunun dikkati demiryollarına çevrilmişken, yatırımları artırmalı, teknolojiyi yenilemeliyiz.
Demiryollarını kapatırsak hiç kaza olmaz. Bunu mu istiyoruz?
NOT: Bu yazıyı Bakan Yıldırım’ın açıklamasından bir gün önce yazmıştım. Dün lokomotiflere otomatik fren sisteminin takılacağı açıklaması yapıldı. Bence demiryollarını bir büyük proje haline getirmeli, ciddi bir yenileştirme ve modernleştirme projesi hazırlayıp uygulamaya koymalıyız.
Bakanın istifası Başbakan’ı rahatlatır
ULAŞTIRMA Bakanı’nın ilk kazada kusurlu, diğerlerinde ise suçsuz olduğunu düşünüyorum.
Toplumun geniş kesimi, Ulaştırma Bakanı’nın görevden alınması veya istifa etmesi gerektiğini düşünüyor.
Ama bırakın Ulaştırma Bakanı’nı, arkadaşı TCDD Genel Müdürü bile istifa etmiyor.
Başbakan’a da Ulaştırma Bakanı’nı görevden almadığı için kızanlar çoğunlukta.
Başbakan arkadaşlık, kader ortaklığı, vefa gibi duygusal ve anlaşılabilir insani nedenlerle Binali Yıldırım’ı görevden almıyor olabilir.
İnsani ve duygusal açıdan kabul edilebilir olan bu tavrın ülke yönetiminde, sorumluluk açısından yanlış olduğu su götürmez bir gerçek.
Ama Başbakan Erdoğan’ın duygusal tarafının çok ağır bastığını biliyoruz.
Burada görev Binali Yıldırım’a düşüyor.
Toplumda bu kadar ağır bir tepki varken, Bakan Yıldırım da aynen Başbakan’ı gibi ‘insani ve duygusal’ ama aynı oranda da ‘doğru ve gerekli’ bir karar alıp istifa etmelidir.
Yıldırım’ın istifası, Başbakan Erdoğan’ı siyasi olarak çok rahatlatacaktır.
Erdoğan ve Yıldırım büyük bir olasılıkla Türk insanının ‘zayıf hafızasına’ güveniyor ve ‘nasılsa unutulur’ diye düşünüyor olabilirler.
Doğru; bazıları bunu unutur ama siyasi erozyon işte böyle başlar.
Herkes her olayı hatırlamaz ama herkes biraz biraz bir şey hatırlayınca bir de bakarsınız ki siyaseten bitmişsiniz.
Mesut Yılmaz’ı, Tansu Çiller’i bitiren tek bir olay değildi kuşkusuz.
Küçük küçük yüzlerce birikim onları götürdü.
Binali Yıldırım bunu düşünüp Tayyip Erdoğan’a borcunu ödemeli.
Makinistler Hürriyet çalışanı mı?
TREN kazalarından sonra Ulaştırma Bakanı ve TCDD Genel Müdürü, kurtuluşu, suçu makinistlere yüklemekte buluyorlar.
Haklı olabilirler. Makinistler ‘kusurlu’ olabilir.
Ama o ‘kusurlu’ makinistler Hürriyet Gazetesi çalışanı değil. Onlar da TCDD’nin birer elemanı.
O kurumun, ehliyetlerine ve bilgilerine güvenip binlerce yolcuyu emanet ettiği kişiler.
Makinistler kusurluysa, personel çalıştıran kurum da, o kurumun yöneticileri de kusurlu demektir.
Makinist yetiştirmek, onları kusursuz hale getirmek benim değil, TCDD’nin işi.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ülkeyi korumak için ant içenler, koltuğu korumayı daha önemli hale getirmedikleri zaman.