Irak’taki temsilcilikler hızla açılacak

DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül'le konuştuk. Irak'taki ihalelerde Türkiye'nin dışlanması konusunu bizim kadar önemsemiyor.

‘‘Amerika sadece bizim değil, en yakın müttefiki İngiltere'nin bile Irak'tan iş almasına karşı çıkıyor. Bu konuda İngiltere ile bile aralarında sorun var’’ diyor. Bu işle ilgili olarak koordinasyonla görevlendirilen Büyükelçi Ahmet Ökçün'ün verdiği rakamlar ise çarpıcı. Ökçün, Irak'ın ancak 5 yıl sonra yılda 25 milyar dolarlık petrol çıkaracak kapasiteye erişebileceğini, bunun da 500 milyar doları bulan Irak'ın dış borçlarını ödemekte kullanılması halinde bile Irak'ın 25 yıl hiç durmadan petrol satması ve bu sırada hiçbir harcama yapmaması gerektiğini hesaplıyor.

Ökçün'e göre Irak'ta ortada büyük bir pasta yok. Ben kendi adıma Ökçün'ün bu hesabını gerçekçi bulmuyorum. Irak hemen hiçbir şey üretmeyen bir ülke. Dış alım yapmak zorunda. Bunu en ucuza yapabileceği ülke ise Türkiye. Özellikle de tüketim mallarında. Anladığım kadarıyla hükümet de bunun farkında. Dışişleri Bakanı Gül, Bağdat Büyükelçiliği'nin yaz ortasına kalmadan faal hale getirileceğini söylüyor.

Karşı tarafta muhatap olunacak bir yönetim olmadığı için büyükelçi düzeyinde değilse bile maslahatgüzar düzeyinde faaliyete geçilecek.

Sadece Bağdat'ta değil, Musul ve Kerkük'te de hızla birer ‘‘konsolosluk’’ açılıyor.

Bununla ilgili olarak Barzani ve Talabani ile anlaşmaya varılmış durumda. Türkiye buralarda da ‘‘diplomatik’’ varlığını gösterecek.

Bu acelenin tek gerekçesi, ilişkileri bir an önce normalleştirip ticarete uygun altyapıyı hazırlamak. Bunlar çok doğru adımlar. Ancak lafta kalmayıp bir an önce atılması gerek.

Hırsızı denetleyen hırsız olursa!


HERKES müteahhitlere ve siyasilere kızgın. Siyasiler ihale vermiş, müteahhitler de çalmış. Peki ya kontrolör denilen ‘‘şerefli’’ yurttaşlarımız.

Her işin başı ‘‘denetim’’ değil mi?

Bunu daha önce başka konularda da yazdık. Bankalar battı. O bankaları her yıl denetleyip ‘‘Taş gibidir maşallah’’ raporu veren anlı şanlı ‘‘Uluslararası Bağımsız Denetim Kuruluşlarına’’ hiçbir şey olmadı. Oysa ABD'de bir şirket batınca denetim firması bunu raporunda görmemişse o da batıyor. Türkiye'de bunu aylarca yazdım kimse umursamadı. Bu meselede de öyle. Müteahhit çalmış, bina bu yüzden yıkılmış.

Peki müteahhit çalarken, devlet adına, kamu adına onu denetlemekle görevli ‘‘şerefsiz’’ nerede?

Müteahhit çalarken, kontrolör ne almış.

Yok mu onun adı sanı.

Bilinmiyor mu?

Siyasetçi işi gereği ihale verecek. Müteahhit sistem gereği en fazla kárı elde etmeye çalışacak. Bunu yaparken hırsızlık yapmasını ise kamu adına ‘‘denetçi’’ ya da ‘‘kontrolör’’ engelleyecek.

Yani asıl sorumluluk onda. Ama onun adını anan, arayan soran yok.

Hep bir ağızdan, canı gönülden siyasetçiye ve müteahhide küfrediyoruz.

Asıl ‘‘ahlaksız’’ı ise unutuyoruz. Yakasına ilk yapışılması gereken denetçidir. Bu işin hesabını sormaya ondan başlamak gerekir.

ERDOĞAN, KOZLU’YA ‘DEVAM ET’ DEMİŞ


ABDULLAH Gül'e AKP'nin kadrolaşma ile ilgili ‘‘savunmalarının’’ geçerli olmadığını söyledim. AKP yönetimi ‘‘başarısız bürokratları’’ değiştirdiğini söylüyordu. ‘‘THY yönetimini nasıl başarısız olarak nitelendirirsiniz?’’ diye sordum.

Yanıtı ilginçti. ‘‘THY yönetimini biz değiştirmedik’’ dedi. ‘‘Tayyip Bey, THY Yönetim Kurulu Başkanı Cem Kozlu ile bizzat görüştü. Görevine devam etmesini istedi. Hatta bu konuda ısrarcı bile oldu. Ancak Cem Kozlu Coca Cola'daki görevinin çok ağır olduğunu ve bu görevine ağırlık vermek istediğini söyleyerek Tayyip Bey'den izin istedi’’ diye anlattı olayın iç yüzünü. Bu anlatım işi değiştiriyor. Demek ki, sadece iktidarlar bürokrasisini seçmiyor. Bürokrasi de iktidarını seçiyor. Ben Türkiye adına Cem Kozlu'nun görevini sürdürmesini isterdim.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Şıracının avukatı bozacı olmadığında.
Yazarın Tüm Yazıları