NEWSWEEK Dergisi, ‘‘kötü diplomasi’’ için ödüller vermiş. Birincilik ABD'nin, burun farkıyla ikinci ise Türkiye. Fareed Zakaria ‘‘Türkiye yürüttüğü berbat diplomasiyle hem iyi niyetli yaklaşımları, hem de müthiş bir ekonomik desteği kaybetti. Karşılığında ise hiçbir şey kazanmadı’’ demiş, ABD'yi yerden yere vurduğu yazısında.
Gerçekten de durum tam bu.
Türkiye'yi kurtarması için Meclis'in üçte ikisini verdiğimiz AKP her gün biraz daha gömülüyor.
Meclis'te ‘‘tezkere’’yi geçirmediler. Karşılığında 30 milyar dolardan ve eski bir dosttan olduk.
Şimdi tezkerenin içeriğini parça parça veriyorlar, karşılığında hiçbir halt alamıyoruz. Üstelik bir saygınlık falan da kazanamıyoruz.
Bunun adına ‘‘diplomasi’’ diyorlarsa AKP'nin diplomasi anlayışından korkmak lazım.
Hadi diyeceksiniz ki: ‘‘Bu savaş hesapta yoktu. Onun için bir plan geliştirmemişlerdi.’’
Peki ya ekonomi.
AKP'nin ekonomik planı yürürlüğe girdi.
Vergi vermeyenle vereni aynı kefeye koy ve bunlardan yasal rüşvet al. Birinci etap bu.
İkinci etap daha etkili.
Anayasa'yı değiştir, orman arazisini, bu araziyi gasp edene sat. Arazi gasp etmeyen pişman olsun. Ve son hamle. Vatandaştan para dilen. Bankalar vasıtasıyla memleketi yıllardır hortumlayanlara para vermek için anneannemden bileziğini, üç aylığının yarısını iste.
AKP iktidara hazırlıklıymış doğrusu...
Anti-emperyalizmin idollerine bakın
IRAKLI bakanlar giderek daha popüler hale geliyor.Saddam Hüseyin'in masa arkadaşları bunlar. Savaş karşıtlarının giderek sempatisini kazanan ‘‘asker üniformalı’’ adamlar.
Sadece bugünlerde değil, her zaman asker üniformasıyla dolaşan ama savaş karşıtlarının şimdilerde pek sempatik bulduğu adamlar. Bu adamlar Irak televizyonunun ekranına çıkıp da o gün Amerikan kuvvetlerine verdirdikleri kayıpları anlatırken, bazılarımızın içinden alkışlamak geliyor. Saddam'ın ‘‘has adamlarını’’ neredeyse anti-emperyalizmin sembolü yapıp bağrımıza basacağız.
Peki kim bu adamlar?
Marifetleri ne?
Aslına bakarsanız ABD Irak'a operasyon yapmamış olsa, bu adamların tamamı Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi'nde yargılanması ve bu mahkemede bile ‘‘idama’’ mahkûm edilmesi gerekecek ‘‘kaçkınlar’’.
Kimisi binlerce Kürdün ‘‘kimyasal silahlarla’’ öldürülmesinden sorumlu.
En ‘‘masumu’’ ülke içindeki rejim muhaliflerine yapılan müthiş işkencelerin faili. En ‘‘canisi’’ ise Şii ayaklanmasında öldürülen en az 200 bin Şii Iraklıdan. Bu ekip bugün ‘‘savaş aleyhtarları’’nın kahramanları. Oysa savaş aleyhtarı olduğunu söyleyen kitlenin ‘‘siyasi tavır alması gereken’’ adamlar bunlar ve bunlar gibiler olmalı. Fakat kadere bakın ki, eli kanlı işkenceci canileri, onlardan en fazla nefret etmesi gerekenler savunuyor. Savaş istemek haklı bir tavırdır.
Ama bu adamların ‘‘kazanma ihtimali’’nden zevk almak ‘‘iğrençliktir’’.
Amerika'nın bu savaşı kaybetmesi demek, bu adamlar gibilerin kazanması demektir.
Siz hangisini tercih edersiniz!
İstanbul’un yolları Washington gibi
ÖNCEKİ gün İstanbul'un yollarının ‘‘perişan’’ halini yazdım. Kimi Büyükşehir, kimi ilçe belediyelerinin sorumluluğunda. Uzunca bir kısmı ise Karayolları'nın.
Delik deşik, çakır çukur, yol demeye bin şahit ister yolları.
İstanbul'un ‘‘duyarlı’’ Belediye Başkanı Gürtuna hemen aradı.
‘‘Fatih Bey, her yıl kış çıkışı böyle oluyor. Ama merak etmeyin hepsi yapılacak’’ dedi.
‘‘Başkanım bu yıl her yıldan kötü. Hiç böyle olmamıştı.’’ dedim.
‘‘Hatırlayın geçen yıl da çukurları beraber saymıştık. Üstelik bu yıl yağan kar da hiç yağmamıştı’’ diye geçen yılı anımsattı.
İstanbul'un yollarının bu yıl da gerektiği şekilde yamanacağını söyleyince, ‘‘Sayın Başkan yama tutmuyor. Yepyeni asfalt yapın’’ dedim.
‘‘Onlar kışlık yama. Hava düzelince keserek yama yapacağız. Öyle yapınca iyi oluyor’’ dedi. İstanbul'da 21 bin kilometre yol olduğunu, bunun büyük bölümünün altyapısının bozuk olduğunu ve bu yüzden çok hızlı yıprandığını söyledi. Bir yandan yama, bir yandan da altyapı düzeltme çalışmaları yaptıklarını anlattı.
‘‘Emin olun Washington da böyle, New York da, Paris de’’ dedi. Suimisal emsal olmaz diyerek ‘‘Dubai'nin yolları böyle değil’’ dedim.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sorumluluğu olmayan makamlarda oturanlar, kimleri kabul ettiklerine dikkat ettikleri zaman.