Murat Demirel'i yazmaya başladığımda gülenler oldu.
Nail Keçili'yi teşhir ettiğimde kendisi bile güldü.
Dinç Bilgin, Kamuran Çörtük ve daha onlarcası hep bu
‘‘köşeye’’ konuk oldular. O günlerde hepsi birer
‘‘küçük imparator’’du.
Ama sonunda çoğunun yolu Kartal'a, hepsinin yolu İflas Masası'na düştü. İş yargıya intikal edince sustuk. Yargı
‘‘susunca’’ yine konuşmaya başladık.
Ama hiçbir zaman
‘‘dünkü’’ kadar kötü hissetmedik kendimizi. Dün gazetemi açtım, birinci sayfada
‘‘Mustafa Süzer’’ bana bakıyor ve gülüyor.
Ve Kentbank'ın eski sahibinin, mahdumlarının
‘‘başarı öyküsü’’ karşımda. Ortada babalarıyla müthiş bir fotoğraf. Bilirim suç bireyseldir. Babaları banka batırdı diye çocukları dava etmek gerekmez, ama
‘‘hortumlanmış bir banka’’ ile oluşturulmuş servetin üzerine oturanları da
‘‘yüceltmek’’ gerekmez.
Dinç Bilgin, M.E. Karamehmet ve daha onlarcasıyla bu gazetenin verdiği
‘‘özgürlük’’ ortamında kavga ettik. Vergi verenin parasını, yetim veya değil çocuklarımızın hakkını savunduk. Bu gazete ve biz bunlarla kavga ederken, birinci sayfada gülümseyen
‘‘Kentbank'ın eski sahibi’’ hiç hoşuma gitmedi. Hemen
Ertuğrul Özkök'ü aradım.
‘‘Haklısın’’ dedi. Anladım ki, bu bir tavır değil, bir
‘‘hata’’ydı.
Kabaran öfkem yatıştı.
Mücadelemizi doğru yerde sürdürebileceğimizi anladım.
NATO var mı yok mu göreceğiz!
2010 yılında bizi AB'ye alacak olan Avrupalı dostlarımız, Türkiye'nin Irak saldırılarına karşı korunmasına destek vermeyi reddettiler.
Oysa bunlardan asker masker istemedik.
Yollasalar da zaten kabul etmezdik.
83 yıl önce
‘‘popolarına bakarak’’ gidenleri, bir daha bu topraklarda görmek gibi bir arzumuz yok da, üç tane Patriot vereceklerdi onu da vermiyorlar.
Teşekkür ederiz.
Irak'a nükleer teknolojiyi Fransızların, kimyasal silah üretecek hammaddeyi ve tesisleri Almanların sattığını birinci Körfez Savaşı'nda zaten öğrenmiştik.
Şimdi de, özellikle Fransızlar, Irak'la müthiş petrol anlaşmaları yaptılar.
Fransızlar bütün sorunlu bölgelerde riski yüksek anlaşmalar yapmayı zaten seviyorlar. İran'da da varlar, Orta Asya'da da var olmaya çalışıyorlar.
Bu nedenle de, Türkiye'ye savunma desteği vermiyorlar. Ancak Türkiye'nin bir kozu daha vardı.
Kuzey Atlantik Anlaşması'nın dördüncü maddesi.
Yani bir NATO üyesinin saldırıya uğrama ihtimaline karşı, diğer NATO üyelerinden yardım istemesine imkán sağlayan madde.
Bu maddenin işletilip işletilmeyeceğini Başbakan
Gül'ün geçtiğimiz aylarda gazete ve televizyon yöneticileriyle yaptığı toplantıda sormuştum.
Ve aldığım tepkiden
‘‘bamteline’’ bastığımı anlamıştım.
Şimdi o gün geldi.
Türkiye,
‘‘4. madde’’yi işletti ve yardım talep etti.
Ben bu yazıyı kaleme alırken, yanıt henüz gelmemişti.
NATO, bu yanıtı vermek için yapacağı toplantıyı erteleyerek akşama aldı.
Siz bu yazıyı okurken, aldığımız yanıtı da biliyor olacaksınız.
Bu yanıt, NATO'nun artık var olup olmadığının da cevabı...
Tabii NATO yok ise AGSP'nin de olmayacağını hatırlatmaya bilmem gerek var mı?
Savaşsız bayramlara
SEVGİLİ okurlar, bugün Kurban Bayramı'nın ilk günü. Hepinizin bayramını kutluyorum.
Bayramın hepinize iyilikler, sevgiler, güzellikler getirmesini diliyorum. Bir başka dileğim de bölgemiz için. Umarım bu bayram, Müslümanların silahların gölgesinde, savaş tehlikesi altında yaşadığı son bayram olur. Dilerim bayramlar bölgemize barış, bölgemiz insanlarına mutluluk getirir.
NOT: Her bayram olduğu gibi bu bayramda da yazı yazmama geleneğine uyuyorum. 3 gün yokum.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sevdiklerimize ayırdığımız zamanı, aslında kendimize ayırdığımızı anladığımız zaman.