BAŞBAKAN Erdoğan Brüksel’de pek çok görüşme yaptı.
Bu görüşmelerde pek çok ‘önemli’ konu ele alındı.
Ancak Başbakan Erdoğan’ı en fazla şaşırtan görüşme Gürcistan Başbakanı ile yaptığı görüşmeydi.
Bu görüşme sırasında Gürcü Başbakan ortaya çok ilginç bir iddia attı.
Olay şöyle gelişti. Gürcistan Başbakanı Javaniya, Başbakan Erdoğan’a ‘Türkiye Batum Havalimanı’nı Gürcistan ile birlikte işletecekti. Bu tarihi fırsat ne yazık ki kaçtı’ deyince Başbakan Erdoğan meraklandı.
‘Neden kaçtı?’ diye sordu.
Gürcü Başbakan utana sıkıla anlattı:
‘Aslında Türkiye bugün Batum Havaalanı’nı Gürcistan ile birlikte işletecekti. Bu hem sivil hem de stratejik açıdan büyük avantaj olacaktı. Türk firmalarının öncülüğünde beraber inşa edecek ve işletecektik... Ama o dönemdeki başbakanınız karşı çıktı.’
Erdoğan yine anlamadı ve sordu. ‘Böyle bir şeye niye karşı çıksınlar ki!’
Gürcistan Başbakanı bir rezaleti açıkladı: ‘Başbakanınız alınan komisyonu uygun bulmadı... O yüzden bu iş böyle kaldı... Ne büyük bir tarihi fırsat kaçtı.’
Bir komşu ülke başbakanı, Türk başbakanına eski bir Türk başbakanının ‘avanta’ istediğini anlatıyor.
Bir ülke için bundan daha onur kırıcı ne olabilir diye merak ediyorum.
Erol Aksoy: Mal kaçırmıyorum malın değerini korumaya çalışıyorum
DÜN neredeyse bütün gazetelerde bir haber yer aldı.
TMSF, Erol Aksoy’un ABD’deki Bankası Park Avenue Bank’ın kaçırılmasını son anda yapılan bir operasyonla önlemişti. Bu haberin kaynağı pazar gecesi yayınlanan Teke Tek programıydı. TMSF Başkanı Ertürk, bu açıklamayı benim programda yaptı. Gazeteler ise kaynak göstermeden kullanmayı tercih ettiler.
Programdan sonra Erol Aksoy’dan konuyla ilgili bir açıklama geldi. Aynen aktarıyorum:
‘Sayın Ertürk, Amerika’daki Park Avenue Bank’a yeni bir operasyon düzenlendiğini, çünkü benim mal kaçırmakta olduğumu ima etti. Hakikat ise tam tersidir.
a) Size daha önce beyan ettiğim gibi yurtdışına çıkış yasağım sebebiyle 3 senedir Park Avenue Bank’a gidemiyordum ve banka süratle ufalıyordu. Bu bankanın hisseleri TC Hazinesi’nin izniyle alınmış ve daha birinci günden itibaren mal beyanımda gösterilmiştir. Mal beyanımda gösterilen bir malı ortadan kaldıracak değilim. Son sene içinde Amerikan yetkilileri bankada sermaye artışını şart koşmuş ve benim yönetimden ayrılmamı istemişti. Beyan ettiğim hisselerin değerini korumak için bankaya sermaye koyacak ortağı iki senedir arıyor idik.
b) Nihayet yıl sonunda bankaya 10 milyon dolar koyacak bir sermayedar bulabildik. New York otoriteleri bankanın 30 Haziran 2004’e kadar sermaye artışı yapmasını, aksi takdirde bankayı likide edeceklerini resmi bir yazı ile bildirdiler. Eğer banka likide edilirse, benim orada kalan, ayrılan karşılıklar sonrası 9,5 milyon dolarlık sermayem hemen hemen yok olacaktır. Öte yandan eğer sermaye artışı kabul edilirse banka 10 milyon yerine 20 milyon dolar sermayeli bir banka olacak, büyüyecek, gelişecek benim 10 milyon dolarlık hissemin değeri de, temettüsü de artacaktır.
c) Ben Sayın Ertürk’ün ifade ettiği gibi hisselerimi satmıyor, bankadan nakit alıp kaçmıyorum. Bilakis yakında değeri sıfırlanacak olan hisselerimin değeri korumak için bankayı büyütmeye çalışıyorum. Hiçbir nakit para almıyorum. Nitekim o bankadaki hisselerimden gelecek temettü de TMSF’ye verdiğimiz teklifin kapsamındadır.’
Aksoy yanıtında TMSF Başkanı’nın yanlış bilgilendirildiğini ve bu yüzden bu sözleri sarf ettiğini de söylüyor.
28 Şubat açıklamaları
HÜRRİYET’e konuşan emekli bir general, ‘Sincan’da tankları ben yürüttüm’ demiş.
Bir dönemin en önemli olayı. Hatta ‘demokratik balans ayarı’ teriminin kaynağı olan bir konu.
Hürriyet de haklı olarak olayı manşete taşımış.
Ancak işin aslını bilenler bu açıklamaya gülsünler mi, ağlasınlar mı bilemiyorlar.
28 Şubat döneminin yakın tanıklarından biri olarak Korgeneral İzzettin İyigün’ün söylediklerini en ‘yumuşak’ tanımlamayla ‘hafıza kaybı’ olarak yorumlayabiliyorum.
Çünkü ben o olayın öyle almadığını bilenlerdenim. Yine de ‘Acaba ben mi yanlış hatırlıyorum’ diyerek 28 Şubat döneminin en önemli isimlerinden birini arayıp o günleri yeniden yaşadım.
İşin aslı İyigün Paşa’nın söylediği gibi değil.
Zaten Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yapısını bilenler için öyle olması da mümkün değil.
Sincan’da tankların yürümesi kararı Genelkurmay Karargahı’nda bütün komutanların katılımıyla alınmış bir karardı.
Genelkurmay Başkanı Karadayı başkanlığında bir toplantı yapıldı.
Çok çeşitli fikirler tartışıldı. Sincan’ın sembolik önemi vardı ve ‘Fazla mı sert olur?’ diyenler oldu. Ancak ağır basan fikir, ‘Bunu şimdi yapmazsak çok daha vahim gelişmeler olur ve iş büyür. Bu sefer daha büyük tepki vermek gerekir. Şimdi tam zamanı’ oldu ve paletlerin dönmesi emri verildi.
Ben o olayı, toplantıda bizzat bulunan tanıklardan dinlemiştim.
Dün bir kez daha konuştum. Dönemin en önemli ismi şöyle dedi:
‘Bugün yazılanlara ben ve dönemin komutanları sadece gülüp geçiyoruz... Önceden yazılanlar da yalanlarla doluydu. Bu 28 Şubat işi tam bir rant mekanizmasına döndü. Sabah Karadayı Paşa ile görüştüm, o da çok üzgün. Bu saçma sapan iddialar ne demek Allahını seversen... Karadayı Paşa’sız olur mu... Herkes rol kapmaya çalışıyor.’
Kitap yazmak gibi niyetim yoktu ama şu 28 Şubat’ın kitabını yazmak farz oldu galiba. Yoksa konu iyice şirazesinden çıkacak.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Çevremizde olup bitenleri Türkler değil Amerikalılar yazınca ciddiye almadığımız zaman.