Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye vermiş olduğu yanıt, Türkiye'nin alabileceği
‘‘en kötü’’, hatta en
‘‘berbat’’ yanıttır. Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye'ye
‘‘yanıt bile’’ verilmemiştir.
‘‘2004'te gelin, müzakere tarihi verip vermeyeceğimize karar verelim’’demek, 2004'te şimdi olduğumuzdan daha geride bir yerde olmamız demektir. Çünkü o zaman
‘‘daha fazla’’ sayıda ortağı ikna etmemiz gerekecektir ki, bu ortakların büyük bölümü daha
‘‘kendilerini bulamamış’’ oldukları için Türkiye'yi istemeyecektir. Ve ne yazık ki, bunlardan biri bizim Kıbrıs Rum Kesimi dediğimiz, onların
‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’’ olacaktır.
Bilinmelidir ki, Türkiye Avrupa Birliği konusunda
‘‘ileriye’’ değil,
‘‘geriye’’ doğru ilerlemiştir ki, buna ilerleme denemez. Peki bunun kabahati kimde? Bugünkü iktidarda mı?
Belçika Dışişleri Bakanı,
Erdoğan'ın son dönemdeki tehditkár tavrının olumsuz etki yaptığını söylüyor.
Palavra.
Bizim tehditkár olmadığımız dönemlerde de AB'nin ne halt karıştırdığını biliyoruz. Bugünkü iktidarı suçlamak, bir futbol maçında yenilginin faturasını son 5 dakikada oyuna giren oyuncuya kesmeye benzer. Sağlık nedenleriyle aylarca yurtdışı gezisi yapamayan bir başbakan, AB meselelerini aylarca sürüncemede bıraktırmış bir koalisyon ortağı ile yönetildiğimiz dönemde zaten çok şey yitirmiştik. 1999'dan 2002 Kasım'ına kadar son birkaç ayda
Mesut Yılmaz'ın yapmaya çalıştıkları dışında hiçbir şey yapılmadı. Ama o bile önemli değil. AB'nin Türkiye'ye verdiği yanıtta, Türkiye'nin fonksiyonu neredeyse sıfır.
Yasaların tamamını çıkarsak da, uygulamada müthiş bir başarı elde etsek de, insan hakları ihlallerinde Avrupa'dan daha az sabıkalı olsak da bu sonuç değişmeyecekti.
Çünkü bu sonuç, AB'nin kendi
‘‘bağırsak sorunları’’ ile ilgili.
Türkiye'yi hazmetmekte güçlük çekeceklerini biliyorlar.
Bunun ekonomik, sosyal, tarihsel onlarca nedeni var.
Bu nedenlerin 2004'e kadar ortadan kalkacağını düşünmek ise en basit tanımıyla
‘‘safdillik’’ olur.
2004'teki ilerleme raporu olumlu olursa Türkiye ile müzakerelerin başlaması için tarih verilebilirmiş.
Peki o raporu ben mi yazacağım, yoksa bu Avrupalılar mı?
O raporun
‘‘olumlu’’ olacağı ve nesnel verilere dayandırılacağı ne malum. Bizim
‘‘kokteyl dışişleri’’ uzmanları,
‘‘Bardağın dolu tarafına bakalım’’ diyorlar. Ama ortada bardak yok ki, dolusu boşu olsun. O nedenle günlerdir yazdığım gibi 2005'i tarih olarak verselerdi bizim için büyük başarı olurdu.
Şimdi 2004'te
‘‘2010’’ diyecekler.
Var mısınız iddiaya?
Türkiye büyük, AB Türkiye'siz güdük
AVRUPA Birliği'nin kararı kimsenin asabını bozmasın. Türkiye'nin tek seçeneği Avrupa değil.
Ancak Türkiye
‘‘tehdit savurmadığını’’ kanıtlamalı.
Yani Avrupa dışındaki seçenekler de, hızla gündeme gelmeli, yeni politikalar oluşmalı ve Türkiye bölgesel gücünü devreye sokmalı.
Türkiye'nin yanıbaşında en az Avrupa Birliği kadar büyük olmaya aday dev bir Rusya potansiyeli var.
Türkiye hızla Rusya ile ilişkilerini geliştirmek zorunda.
Suriye'nin
‘‘gelişme’’ ve
‘‘büyüme’’ çabalarında ortak hareket noktaları aramak zorundayız.
İran, yanıbaşımızda müthiş bir potansiyeldir. Kafkaslar ve Balkanlar üzerinde terk edilen politikalara dönmek zorundayız.
Ve mümkün olan en kısa sürede Gümrük Birliği masaya yatırılarak gözden geçirilmek durumunda.
Kıbrıs başta olmak üzere AB'ye verilecek en küçük tavizimiz olmamalı.
Türkiye AB'siz de vardır.
Kimse dertlenmesin.
Toroğlu'nun hafızası zayıf
ERMAN Toroğlu ile
Fatih Terim arasında bir polemik yaşandı.
Terim canlı yayında
Toroğlu-Büyüka ikilisine
‘‘Sormak istediğiniz bir şey var mı?’’ diye sordu. İkili teşekkür edip kapattılar. Ardından
Toroğlu, ağır eleştiriler yapmaya başlayınca
Terim aradı ve
‘‘Arkamdan konuşma. Sorunuz var mı dedim sormadınız. Kapadım, arkamdan sallıyorsunuz’’ dedi.
Toroğlu o zaman da, aynen şimdi olduğu gibi Galatasaray aleyhine
‘‘sallamaya’’ bayılırdı. Hatta o zamanlar
Toroğlu'nun Galatasaray düşmanlığı had safhadaydı. Şimdilerde biraz azaldı.
Toroğlu, Galatasaray ve
Terim hakkında genelde olumlu bir laf etmedi.O zamanlarda da Ali Sami Yen'de
Toroğlu aleyhinde çok bağrıldı. Ben,
Toroğlu ile boşu boşuna
‘‘kabzımal’’ polemiklerine girmedim.
Toroğlu işini
‘‘kendi açısından’’ iyi yapıyor. Ama Galatasaraylıların hafızasını bu kadar küçümsemesi iyi değil.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Alınganlık milli duygumuz haline gelmediği zaman.