Gazeteci güç odağı olmamalı

SEÇİMLERİN ertesi günü. Ankara'da AKP Genel Merkezi'ndeyiz. Recep Tayyip Erdoğan Kanal D Ana Haber'e konuk olacak.Bir odada onu bekliyoruz.Bir grup AKP'li milletvekili de yanımızda. Erdoğan'ın dostu Cüneyt Zapsu, şimdi Kültür Bakanı olan Hüseyin Çelik, Başbakan Yardımcıları'ndan Abdüllatif Şener bir ara gelip gidiyor ve birkaç milletvekili daha. Yeni bir dönemin açıldığından, akıllı kullanılırsa bunun Türkiye için bir şans olabileceğinden söz ediyoruz. AKP'nin ve CHP'nin Meclis'e girmesi ve pekçoklarının dışarda kalmasıyla ‘‘yenilenme’’ şansının doğduğuna inanıyorum ve bunu ifade ediyorum. Ve kendi mesleğimle ilgili bir talebim oluyor: ‘‘Bu yenilenme basın siyaset ilişkisinde de yeni ve çağdaş bir açılım getirebilir. Bu ilişkiyi de şimdiye kadar olan ahbap çavuş ilişkisinin dışına taşıyabilirsiniz. Gazetecilerin siyaset labirentlerindeki illegal dolaşımlarını engelleyebilirsiniz. En azından bu dolaşımları gazetecilikle ilgili taleplerle sınırlayabilirsiniz. Kimi gazetecilerin kendilerini güç odağı haline getirip, bu yolla değer kazanma ve kendilerini pazarlama çalışmalarını engelleyebilirsiniz. Çünkü bu hem benim mesleğim, hem de siyaset için yıpratıcı oluyor. Benim mesleğimin temizlenmesi biraz da sizin elinizde’’ dedim. Herkes onaylarken, önündeki Sony Vaio bilgisayarla fotoğraflar çekip, bize gösteren Cüneyt Zapsu güldü: ‘‘İyi bir dilek. Ama olmaz. Belki başkaları olacak ama bu ilişkileri Türkiye'de engellemek zor’’ anlamını çıkardığım bir şeyler söyledi. Belki Zapsu haklıdır. Bilmiyorum. Ama gerçekten mesleki olarak önümüzde bir şans duruyor.Siyaset-medya ilişkilerini doğru düzgün bir tabana oturtmak için bir şansımız var. Abdullah Gül bu konuda çok doğru düzgün bir adamdır. Siyasetteki gücünü bürokrasi, bürokrasi üzerindeki gücünü siyaset üzerinde kullanmak için ‘‘bireysel güç odağı’’ haline gelmiş ‘‘sözde gazeteci’’ neslini kurutabiliriz. Elbirliği ile...Garibanın borcunu affedin, yüzsüz devlerin değilGEÇEN haftaki önerime İTO'dan destek geldi. Geçen hafta bir yazımda AKP iktidarının ‘‘vergi affı’’ hazırlığına tepki göstermiştim.Aslında ‘‘külliyen’’ karşı olduğum bir şey af. Yükümlülüklerini yerine getireni ‘‘enayi’’ yerine koyan bir müessese. Ama bu kez az da olsa kabul edilebilir tarafı var. Türkiye büyük bir kriz yaşadı. Bu kriz özellikle ‘‘küçük ve orta ölçekli’’ mükelleflere ciddi yük bindirdi. Bu yükün bir kısmını ‘‘almak’’ iyi olabilir. Ancak bunda bir ölçü olmalı. Bir üst limit belirlenmeli. Ben böyle diyordum. İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım'dan benim bu önerime destek geldi. O da ‘‘100 milyardan fazla vergi borcu olanı affetmeyin’’ dedi. Son derece haklı. 130 bini bulan vergi borçlularının yarısından fazlasının vergi borcu 1 milyarın altında. Bunları takip etmek daha masraflı. Belirli bir skala oluşturmak ve belirli bir miktarın üzerini de ‘‘af kapsamı’’ dışında bırakmak en doğrusu. Yoksa devletin toplam vergi alacağının neredeyse yarısına yakınını ‘‘borç diye takan’’ beş on holdingi affetmek iş değil.Al Cem, ver Ali OKURLAR arayıp soruyorlar, ‘‘Ali Kırca'nın Cem Uzan'la yaptığı program hakkında bir şey yazmayacak mısın?’’ diye. Ben de onlara soruyorum, ‘‘Siz ne düşünüyorsunuz?’’ diye. Yanıtlar üç aşağı beş yukarı yakın: ‘‘Biz Ali Kırca'yı adam zannederdik’’le başlayıp, ‘‘Tam bir aklama programıydı’’ diye biten benzer yorumlar. Allah aşkına böyle bir program için ben ne yazayım. Ali Kırca bir süre önce Cem Uzan'ın televizyonuna transfer olmuştu. Söylenen rakam 2 milyon dolardı. Ali Kırca bu parayı almış olsaydı eğer o yıl vergi rekortmeni olurdu ama adına hiçbir yerde rastlamadık. Demek ki almamış diye düşündük. Ali Kırca bu televizyonda fazla kalamadı. Daha önce bu kanala geçen başka ünlüler gibi o da ayrıldı. Bilinen Cem Uzan ile kavgalı ayrıldıklarıydı. Ancak geçen hafta perşembe günü barıştılar. Herhalde aralarındaki alacak verecek meselelerini de halletmişlerdi ki, can ciğer kuzu sarması gibiydiler. Ben programı izlerken bir yerinde çok güldüm. Cem Uzan bir soruya yanıt verirken, ‘‘Birazdan soracağınız soruda bu konuyu daha iyi anlatırım’’ gibisinden bir laf etti. Yani ‘‘Al gülüm ver gülüm’’ bir iş. Herhalde Ali Kırca Star'dan ayrılırken arkasında bıraktığı hesabı ödedi. Güzel çekimler ve özel dekor da herhalde işin vade farkıydı.NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Adımızın ve kalıbımızın adamı olabildiğimiz zaman.
Yazarın Tüm Yazıları