Galiba küçük şeylere sevinmemek lazım

BAYRAM tatilini Maldivler'de geçirdim. Kızımla birlikte vakit geçirdik, denize girdik. Stresten uzak keyif yaptık.

O, evdeki kurallarından uzak, geç yatmanın, canının çektiği kadar makarna, patates tava ve köfte yemenin tadını çıkardı.

Ben de onunla beraber olmanın.

Kalabalık olmayan bir arkadaş grubuyduk.

Türkiye'den 7 bin kilometre uzakta. Kaldığımız otel-adada gece müzik yapan orkestranın Batı müziğinin hit şarkıları arasında Tarkan'ın şarkılarına hem de telaffuz etmekte zorlandıkları Türkçe sözlerle yer vermesi çok hoşumuza gitti.

Bunun ertesi günü plajda bir yabancının üzerinde ‘‘Mavi Jeans’’ tişört gördüğünde bir arkadaşımız heyecanla, ‘‘Bakın bakın Mavi Jeans’’ diye haykırdı.

Güldüm.

Arkadaşıma ‘‘İyi ki İtalyan değilsin’’ dedim.

‘‘Niye?’’ diye sordu.

‘‘O zaman her 30 saniyede bir a bak Armani, a bak Diesel, a bak bilmem ne diye bağıracak, bizim tatili zehir edecektin’’ dedim.

Gerçekten de, yıllardır kendini bir tekstil ülkesi olarak ilan eden Türkiye'nin bir yabancının üzerinde gördüğü bir Türk markalı tişörte sevinmektense, geri kalan binlerce kişi üzerinde neden tek bir Türk markalı giysi olmadığına üzülmesi gerekiyor.

Ama biz nedense küçük şeylere seviniyoruz. Ama o küçük şeyler 70 milyon insanın hak ettiği mutluluğu yakalamasına yetmiyor.

Tanesinden 5 sent kár edilen fasonculuk, Türkiye'den marka çıkarmıyor.

Tam aksine, çok emekle az kazanılan bir ülkenin insanlarını kamyonetlerde ölüme gönderecek terör odaklarının kucağına itiyor.

Juventus taraftarlarının Türkiye'yi hazır maça gelmişken alışveriş yapılacak bir ülke değil, terörden dolayı gidilmeyecek bir ülke olarak görmesine neden oluyor.

Arkadaşımın ‘‘Mavi Jeans tişört görme sevinci’’, bende bu karamsar düşüncelere neden oldu.

Mavi Jeans iyiydi ama ya gerisi.

Dönüşte uçakta Cemalettin Sarar'a rastlamak keyfimi biraz olsun düzeltti.

Amerika'da 15 mağaza açmışlardı. Özellikle Las Vegas'taki mağaza müthiş iyi iş yapıyordu ve Sarar 16. mağaza için New York'un ünlü 5. Caddesi'nde yer arıyordu.

Sevindim.

Bize daha 10 Mavi Jeans, 5 Sarar, en az da 2 Gilan lazım.

Bunlar yoksa terör var. İster İslami deyin, ister ateist. Farketmez...


Ne Domuz’muş be

REFİK Erduran'ın ‘‘Domuz’’ adlı kitabı ile ilgili birkaç hafta önce yazdım. Yer darlığına kurban gitti.

Ama hem Hıncal Uluç, hem de Tufan Türenç yazınca bu yazıyı hatırladım.

Uluç, ‘‘Bizim basında Domuz'lar yok’’ demişti, Türenç ise ‘‘Var’’ diyor.

Ona geçmeden önce kitaptan söz edeyim.

Yıllardır Türk yazarları pek okumadığım için Refik Erduran yollamasa kitabı alıp okuyacağım yoktu.

Erduran ‘‘Genç ve dinç meslektaşım Altaylı, Domuz'lara dikkat et arkadan saldırırlar’’ diye yazıp yollayınca okudum.

Kitap son derece keyifli. Birkaç saat içinde elimde eriyip gitti.

Yani şayanı tavsiye.

Domuz'a gelince.. Domuz Türk basın dünyasındaki kimi gerçeklerle, kimi gazeteciler hakkındaki bazı efsaneleri birleştirmiş ve ‘‘kolaj’’ bir gazeteci tipi yaratmış.

Emin olun Türk basınında bu tipte biri yok. Ama bu özelliklerin her birine ayrı ayrı sahip pek çok gazeteci var.

Bir araya gelince ortaya iğrenç bir tip çıkmış.

Domuz'u okursanız, bir kişiyi aramayın sakın.

Ve sakın aklınıza bildik tipleri getirmeyin. Bu meslekteki ‘‘asıl domuzlar’’ hiç ummadık kişiler.

Biz aşağıda imzası olanlar

İSTANBUL'
daki bombalama olayları sonrasında Basın Konseyi öncülüğünde gazete ve televizyon yöneticileri bir araya geldiler. Bu toplantıda oluşturulan bir çalışma grubu, bu gibi olaylar karşısında basının nasıl davranması gerektiği konusunda bir ‘‘davranış modeli’’ taslağı hazırladı. İkinci bir toplantıda bu taslak ele alındı ve kabul edildi. Konsey Başkanı Oktay Ekşi'ye ikinci toplantıya katılamayacağımı baştan bildirmiştim. Alınan kararları sonradan okudum.

Kanal D Haber olarak zaten başından beri uyduğumuz ve uymaya çalıştığımız ilkelerin yazılı hali gibiydi.

Toplantıda olmadığım için ‘‘İmzalayanlar’’ arasında Kanal D yok gibi görünmüş.

Hayır, tam aksine.

Burada ilan ediyorum ki, biz de buna imzamızı atıyoruz.

Hem de ‘‘sabit kalemle’’.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Terörün önündeki sıfatın önemli olmadığını herkes anladığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları