ÜÇ yıldır, ‘Galatasaray bu kadar kötü yönetilmedi’ diye yazıyorum. Her seferinde daha kötüye götürmenin bir yolunu buluyorlar.
Türkiye’nin en büyük, dünyada en bilinen kulübü ‘iş bilmez’ ellerde her gün daha kötüye gidiyor.
Futbol takımı bütün handikaplarına rağmen iyi giderken, yönetim bunu bozmanın yollarını arıyor.
Galatasaray’ın en efendi üç yöneticisini ‘medya maymunu’ diye suçlayan Başkan Canaydın, şimdi her biri kendi kafasına göre, üstelik de kulübü rezil etme pahasına ortalıkta dolaşıp ‘saçma sapan’ demeçler patlatan yöneticilere gıkını çıkarmıyor.
Yönetim paramparça.
2. Başkan ile Başkan’ın gönlünün 2. Başkanı medya üzerinden kavga ediyorlar.
Aylardır Florya’ya gitmeyen yöneticiler, Hagi ile medya üzerinden konuşuyor, hesaplaşıyorlar.
Kulübün borç stoku giderek artıyor. Buna mukabil gelirleri giderek düşüyor, açık büyüyor.
Stat inşaatı bir türlü başlamıyor.
Büyük tantanalarla ‘üst hakkı’ alınan Seyrantepe-Aslantepe arazisiyle ilgili elle tutulur hiçbir şey yapılmıyor.
Bu arazi büyük ihtimalle gelecek seçimin yatırımı olarak saklanıyor. Canaydın önümüzdeki seçimlerde ‘Aslantepe’ye stat projesi’ ile seçmenlerin karşısına çıkmayı umuyor.
İddia ediyorum, gelecek seçime kadar Seyrantepe’ye çivi bile çakılmayacak.
Borçları ödemenin tek formülü, kulübü büyütüp gelirleri artırmak ve iyi bir yönetimle masrafları kısmak. Ama tam aksi yapılıyor.
İstanbulspor’un eski başkanı, Galatasaray’a menajer olarak getirilmek isteniyor.
Başkan Canaydın, ezeli rakibin başkanının dümen suyuna girmiş, koskoca Galatasaray’ı Fenerbahçe’nin takipçisi yapıyor. ‘Yazma Fatih’ diyorum; ama olmuyor.
Başkan Canaydın ve kulüp yönetiminden bihaber ekibi, kulübü batağa doğru götürüyor.
Türkiye’nin en büyük uluslararası markasına yazık oluyor.
Tarama süreci kısa sürecek
TÜRKİYE ile AB arasındaki müzakerelerden önce ‘screening process’ olarak adlandırılan ‘tarama süreci’ yapılacak.
Yani Türkiye’deki yasa ve yönetmelikler ile AB’nin kabul ettiği yasa ve yönetmelikler yan yana koyulacak ve karşılaştırılacak. Farklılıklar ortaya çıkarılacak ve daha sonra müzakerelere geçilecek, bu farklılıkların nasıl ortadan kaldırılacağı tartışılmaya başlanacak.
Türkiye için ‘tarama süreci’nin ne zaman başlayacağı henüz net değil. Türkiye karşıtları taramanın 3 Ekim 2005’te başlamasını istiyordu. Türkiye ise bunu en geç mart-nisan aylarında başlatmak istiyordu.
Şimdilik Türkiye’nin istediği oldu gibi. Ekime kalmadan tarama süreci başlayacak. Ve belki inanılmaz gibi gelecek ama çok kısa sürecek.
Çünkü Türkiye, ‘tarama sürecini’ büyük ölçüde tamamlamış durumda.
Çünkü Türkiye, Ali Bozer’in AB Bakanlığı döneminden beri bu işi yapıyor.
Daha sonra kurulan AB Genel Sekreterliği de, Bozer’den devraldığı işi büyük bir kararlılıkla yürüttü. Bildiğim kadarıyla, bu tarama sonucunda farklılıklar belirlendi ve yaklaşık 1500 sayfalık bir belge oluştu. Bu nedenle tarama süreci geç başlasa bile, öyle aylarca sürmeyecek, tam aksine çok kısa sürede tamamlanacak. AB karşıtları bu durumdan pek memnun kalmayacak olsalar da durum bu.
Efe Özal: Haklısınız ama babaları da var
EFE Özal, son derece nazik bir mektup yollamış. Yayımlanması için değil; biraz bilgi vermek, biraz dertleşmek istemiş.
İçeriğini buraya aktarma niyetim yok. Sadece küçük bir bölümünü sizlerle paylaşacağım.
Efe Özal diyor ki: ‘Bu olaylar başladığı andan itibaren ben bu konularda herhangi bir yorumda bulunmadım ve polemiğe girmedim. Sessizliğimi bozmayı da düşünmüyorum. Avukatım, benim bilgim dışında bir açıklama yapmıştır. Avukatımın benim haklarımı korumak istemesi sonucunda böyle bir konunun kamuoyuna yansıması mazeret olmaz. Bu konudaki eleştirilerinizi, son gelişmeler bilgim dışında olmuş olsa da, kabul ediyor ve doğru buluyorum. Ancak unutmayalım ki, bu çocukların bir annesi olduğu gibi bir de babaları vardır.’
Evet. Ben de tam bunu diyorum. Bu çocukların bir anneleri ve bir de babaları var.
Aileler bozulabilir, evlilikler sona erebilir.
Ama bunu ‘doğru düzgün’ yapabilmek önemlidir. Umarım bundan sonra, bir zamanların bu rüya evliliğinin bitişiyle ilgili tarafları ve en önemlisi çocuklarını ‘utandıracak’ gelişmeler olmaz.
Ben iki tarafın tavrına bakınca umutlanıyorum.
NOT: Değerli okurlar, sana ne, bize ne Özal Ailesi’nin boşanmasından diyebilirsiniz. Ben bunu sadece Özal Ailesi için yazmıyorum ki!
İyi yıllar
DEĞERLİ okurlar. Bir yılı daha devirdik. 2004, Türkiye açısından bence iyi bir yıldı. 2005’in ülkemiz için daha da iyi olmasını diliyorum. Umarım bu yıl sizlere de, hayattan ne bekliyorsanız, ne istiyorsanız onu getirir. Birlikte güzel bir yıl daha geçirmek dileğiyle...
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hak edilenden fazla değer vermenin, hak ettiğinden fazla değer verilene bile haksızlık olduğunu anladığımız zaman.