GALATASARAY Lisesi'nden abim Atilla Alpöge, Fransa'da giderek tırmanan türban sorununun çözümüne yönelik çalışmalarla ilgili bilgi yolladı.
Bu yüzyıl içinde Müslümanların çoğunluğa geçmesinin umulduğu Fransa'da sorunun çözümüne yönelik çalışmalar bizdekinden farklı bir biçimde ele alınıyor.
Nasıl olduğunu Alpöge'nin mektubundan aktarıyorum:
‘‘Fransa'da son 3-4 aydan beri kamuoyunu aşırı ölçüde meşgul eden bir konu var. Okullarda türban kullanımına izin verip vermeme konusu.
Özellikle son bir yıl içinde (neredeyse örgütlü ve güdümlü bir biçimde) bazı çocuklar ve genç kızlar okullara türbanla geliyorlar ve sistemi zorluyorlar.
Hatta şöyle bir olay bile oldu. Müslüman bir kadın bir mahkemece jüri üyesi seçildi. Jüri üyesi seçimi sırasında kadının başı açıktı. Ama mahkemenin ikinci oturumunda kadın birden türbanlı olarak jüride yer almaya başladı. Mahkeme kadının jüri üyeliğini derhal iptal etti.
Buna tepki olarak idarenin bu konuda nasıl tavır alması gerektiği ciddi tartışmalara neden oldu. Özellikle partiler böyle bir şeye Cumhuriyet düşüncesi açısından izin verilemeyeceğini ve türbanın yanı sıra dinsel anlamlı bütün objelerin okullara sokulmasını yasaklayan bir yasa yapılması gerektiğini ileri sürmeye başladılar.
Başkan Chirac da olaya el attı ve Fransa'nın mediatörü, yani ombudsmanı olan Stasi'nin başkanlığında büyük bir araştırma heyeti oluşturdu.
Kurulan heyette çok kişi var. Siyasetçiler, yazarlar, düşün adamları. Adeta Fransa'nın kaymak tabakası.
Bunların konuyu bütün cepheleriyle inceleyip uygulamaya ışık tutacak bir rapor vermesi isteniyor.
Verilecek rapor kamuoyunca merakla bekleniyor.
Heyet çalışmalarına üç dört ay önce başladı. Bugüne kadar yüzlerce kişiyi dinledi. Dernekler, Müslüman grupların temsilcileri, bilim adamları, Hukukçular. Her türlü düşünce sahibine kendini ifade etme olanağı tanındı.
Gençlere de söz vermek istediler. Türbanlı genç kızlar çağrılıp görüşleri soruldu. Bu arada başka ülkelerden de gençleri çağırıp görüş almışlar. Diğer ülke deneyimlerini o ülkelerin gençlerinden dinlemek istemişler. Arap ülkelerinden gençler gelmiş. Doğal olarak akıllarına Türkiye de gelmiş. 4 lise öğrencisine davetiye çıkarılmış. 2 kişi Ankara'dan, iki kişi İstanbul'dan. Ankara'da bir liseden 2 öğrenci gelip görüşlerini anlatmışlar. Türkiye'deki uygulamayı anlatmış ve uygulamayı savunmuşlar. İstanbul'daki liseden ise kimse gidip görüş vermemiş.’’
Aslına bakarsanız Fransa bütün bu çalışmayı ‘‘göstermelik’’ olarak yapıyor. Çünkü Fransa, türbanı okullarda serbest bırakmayı katiyen düşünmüyor. Ancak ne olursa olsun, konuya sosyal taraflarla barışık bir biçimde akademik yaklaşımda fayda var.
Bir Şenol Güneş hikayesi
OTURMUŞ yazımı yazıyorum telefon çaldı. Vatan Gazetesi spor servisinden arıyorlar. ‘‘Şenol Güneş hakkındaki fikrimi’’ soruyorlar.
Söyledim. Negatif.
Ama size Antalyasporlu bir yöneticiden dinlediğim fıkra gibi bir Şenol Güneş hikáyesi anlatayım da, milli takım teknik direktörümüz hakkında kendi fikrinizi oluşturun.
Güneş Antalyaspor'un teknik direktörü.
Şenol Hoca ikinci yarının sonlarına doğru bir oyuncusuna ısınma talimatı veriyor.
Futbolcu ısınmaya başlıyor.
85. dakikada oyuna girmek için saha kenarına geliyor.
Ancak oyun bir türlü durmuyor, ya da hakem bir türlü izin vermiyor ve oyuncu değişikliği yapılamıyor.
Oyuncu son 5 dakika için bile olsa oyuna giremiyor.
Maçtan sonraki ilk antrenmanda Şenol Güneş futbolcuları topluyor ve onlara bir konuşma yapıyor:
‘‘Bakın arkadaşlar, hepinizin arkadaşınız gibi olmasını istiyorum. Yedekte kaldı ama bunu dert etmedi. Oyuna son 5 dakikada girdi ve canla başla takımı için çalıştı. İşte profesyonellik bu.’’
Şenol Güneş konuşurken futbolcular gülüşmeye başlıyorlar.
Sonunda oyuna giremeyen oyuncu dayanamıyor, ‘‘Hocam ben oyuna girmeye fırsat bulamadım. Ama girseydim emin olun sizin dediğiniz gibi yapardım’’ diyor.
İşte size küçük bir Şenol Güneş hikáyesi.
Yorum sizden.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Atların önünde koşturulan eşeğe göre sürat ayarlamalarını istemediğimiz zaman.