HAFTALARDIR bu köşede ‘Türkiye, AB’den tarih alacak. Bu tarih Ekim 2005 olacak’ diye yazdım.
Oldu. Tam dediğim gibi oldu,
Biraz zor oldu, önceki gece eşeğimizi kaybettik; ama sonra tekrar bulduk. Ve böyle olunca daha çok sevindik. Çünkü bu süreçte, kendimizi, Türkiye’nin gücünü ve Başbakan Erdoğan’ın kapasitesini test etmiş, bu testten başarıyla çıkmış olduk.
Gelin size, bu müthiş 24 saatin hikáyesini kimsenin bilmediği kadar ‘içeriden’ yazayım.
BERLUSCONI’NİN AÇIKLAMASI
Türkiye’nin moralini bozan açıklama ‘Dostumuz’ Berlusconi’den geldi. Liderlerin çalışma yemeğinden dönen Berlusconi, ‘Karar alındı. Kıbrıs’ı tanımadan Türkiye müzakerelere başlayamayacak’ deyince, herkes yıkıldı. Berlusconi bu açıklamayı yaptığı sırada yanımda Avrupa Birliği-Türkiye Ortak Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk vardı.
‘Paniğe kapılmayın, her şey bitmiş değil. Yarın öğlene kadar daha çok pazarlık süresi var’ diyordu; ama Türk tarafında moraller sıfırdı.
Bu arada yemekte olmayan Erdoğan yemeğe davet edilmiş ve ‘çalışma metni’ kendisine gösterilmişti. Başbakan ve çevresi durumdan memnun değildi.
Başbakan gece yarısını iki saat kadar geçerken konsey binasından çıkıp otele geldi.
Bu arada ben de kendisini otelin önünde ‘morali sıfıra’ inmiş AKP’li milletvekilleriyle birlikte bekliyordum.
Başbakan geldi, otomobilinden indi. Yanına gittim. ‘Kaybedilmiş bir şey yok. Bence iyi durumdayız. Oyun daha yeni başlıyor. Yarın bu iş hallolacak’ dedi.
Yüzüne geniş bir tebessüm yayıldı. Diğer yanında yürüyen Ömer Çelik’i işaret ederek, ‘Böyle düşünen bir sen, bir ben, bir de Ömer var’ dedi.
Daha sonra yukarı çıkıp kurmaylarıyla değerlendirme toplantısı yaptı. Saat 04.00 gibi Ömer Çelik aşağı inip yanımıza geldi. Birlikte bir durum değerlendirmesi yaptık. Çelik umutluydu.
SABAH 07.00’DE GİZLİ HEYET
Ekip sabaha karşı 05.00 sıralarında yatağa girdi ve 2 saat sonra AB kurmaylarımızdan oluşan ekip, otelin önünde hazırdı. Herkes yataklarındayken, bu ekip konsey binasına giderek Türkiye’nin önerilerini tartışılmak üzere götürdü.
Bundan yaklaşık 1 saat sonra da Başbakan Erdoğan, liderlerle buluşmak üzere yola çıktı.
Gelen ilk haberler ‘olumsuz’du. Rum baskısı altındaki liderler, ‘Nuh diyor peygamber demiyor’, Türkiye’nin istediği en küçük değişikliklere bile yanaşmıyorlardı. Ortam giderek gerildi. İkinci saatin sonunda Başbakan Erdoğan, yanındaki Abdullah Gül’e döndü ve ‘Abdullah Bey, siz isterseniz devam edin. Ben artık gidiyorum. Bu iş böyle olmayacak’ dedi ve kalktı. Salonda tam bir şok vardı. Erdoğan kapıya doğru yöneldi.
ERDOĞAN KALKTI AB LİDERLERİ ŞOKTA
Erdoğan ciddi ciddi toplantıyı terk ediyordu. Salonda ani bir panik başladı. İlk atılan Blair oldu. Daha önce benzer bir kriz, AGSP protokolünün imzalanması sırasında yaşanmış ve o krizi de Blair önlemişti. Bu kez de Blair devreye girdi.
Erdoğan’a geldi. Erdoğan,‘70 milyonluk Türkiye’yi ve daha da ötesi Avrupa Birliği’nin geleceğini, 800 bin nüfuslu bir adaya feda ediyorsunuz. Siz bilirsiniz’ dedi.
Salondaki şok sürüyordu. Blair, Erdoğan’ı sakinleştirmeye çalışıyordu. Yardımına Almanya Başbakanı Schröder geldi. Erdoğan’a ‘Gitme. Gel bir yol bulacağız’ diye baskı yapmaya başladılar. Ancak Erdoğan direniyordu. Gerçekten bozuktu. Sonunda masaya oturmaya ikna edildi. İşler yoluna girerken Berlusconi de ‘Çözeriz çözeriz’ diyerek geldi. 5’li bir zirve başladı. Almanya, İtalya, İngiltere, Hollanda ve Türkiye liderleri masaya oturdular.
Erdoğan ‘Madem masaya tekrar oturduk. Şu 19. maddeden başlayalım’ dedi.
19. madde, Kıbrıs maddesiydi. Başlandı ve kısa bir ara verildi. Bu madde yeniden yazılacaktı. Hemen teknokratlar devreye girdi. Madde Türkiye’nin istediği şekilde yeniden kaleme alındı.
VE TÜRKİYE NE DİYORSA O
Ardından Türkiye’nin itirazı olan diğer maddelere geçildi. Hepsinde değişiklikler peş peşe yapıldı. Kalıcı kısıtlamaların üzeri çizildi. Yerine ‘Gerek duyulursa kısıtlamalar yapılabilir’ denildi.
Kıbrıs’la ilgili olarak tanıma şartı kaldırıldı. Rumların şımarıkça talep ettiği tanınma ve bunun Başbakan Erdoğan tarafından imzalanması isteği yok edildi. Türkiye’nin niyet beyanı yeterli sayıldı.
Ve metin, Dönem Başkanı Hollanda Başbakanı tarafından imzalandı.
Ardından 25 ülke liderlerinin önüne koyuldu. Rum lider Papadopulos şoktaydı. Ama itiraz edecek hali yoktu.
Herkes metni imzalamaya başladı.
Başbakan imzayı atmaya hazırlanırken, hemen yanında bulunan bir dostumuz aradı, ‘Başbakan şu an imzayı atıyor. Bu ana uzaktan da olsa ortak olmanızı istiyoruz’ dedi.
Ve saat yaklaşık 17.30 civarında Türkiye’nin AB ile müzakerelere başlamasının önünü açan imza atıldı.
Bu tarihi anı, çocuklarımızın geleceği için büyük önem taşıyan anı Brüksel’de gözyaşlarıyla yaşadık.
İmzanın mürekkebi kurumadan bu büyük haberi Türkiye’ye ilk duyuran Kanal D Haber oldu.
Beni ilk arayan ise Ayten Gökçer’di. O da ağlıyordu.
Erdoğan’ın restinin öyküsü
KİLİTLENEN görüşmeleri Başbakan Erdoğan’ın ‘Resti’ çözdü. Gelin size bu anın öyküsünü anlatayım. Görüşmelerde AB tarafı nuh diyor peygamber demiyordu. Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot, son sözü söylemek istedi.
Başbakan Erdoğan’a, ‘Bakın bizim verebileceklerimizin limiti bu. Bunu imzalayın. Uzatmayalım’ dedi.
Başbakan Erdoğan’ın suratı bir anda kıpkırmızı oldu. Bot’un elini tuttu. Diğer eliyle Bot’un elinin üzerine iki kez vurdu.
‘Siz bizi bu kadar güçsüz bir ülke mi zannediyorsunuz. Siz öyle görebilirsiniz ama değiliz. Bu görüşme burada bitmiştir. Biz şimdi buradan çıkıyoruz ve Türkiye’ye dönüyoruz. Bunca zaman sizi uğraştırdığımız için kusura bakmayın. Buraya kadarmış’ dedi.
Herkesin şaşkın bakışları arasında Türk heyeti salondan çıktı ve Konsey binasında bir üst katta kendilerine ayrılan dinlenme odasına gitti.
Tayyip Erdoğan sinirliydi. Önüne geleni fırçalayarak odaya kadar yürüdü.
Odaya girip oturdular, yorgunlardı.
Bir kaç dakika geçmemişti ki, kapı açıldı. İçeriye alı al moru mor Blair girdi.
‘Ne yapıyorsunuz. Hadi hemen toparlanın aşağı inip devam edelim’ diye Erdoğan’n koluna girdi.
Erdoğan ‘Gelmiyoruz. Çünkü geldiğimiz zaman sürekli bizi aşağılamaya çalışan bir grupla karşılaşıyoruz. Ya bizi yanlış tanıyorlar, ya da tanımıyorlar. Gelmiyorum. Bu iş gerçekten burada bitti’ dedi.
Blair oradaki bir koltuğa oturdu. Ellerini başının arasına aldı. Başını önüne eğdi. Tam o sırada içeri Schröder girdi. ‘Hata yapmanın zamanı değil. Hadi gelin başlayalım. Bu işi biz çözeceğiz başkası değil.’ Derken hemen ardından odaya Berlusconi daldı.
Blair’in yanına oturdu. Ayaklarını sehpaya uzattı. Dikkatle çoraplarını çekti.
‘Avrupa ayağına geldi sen gelmiyorsun. Hadi kalk aşağı iniyoruz’ dedi. Erdoğan’ın bir koluna o, bir koluna Blair girdi. Aşağıya toplantı salonuna döndüler. O sırada ABD Dışişleri Bakanı Powell aradı ve sakin olunmasını istedi.
Salona girince, Yunanlı lider yanlarına geldi. ‘Merak etmeyin. Biz Kıbrıs’a baskı kurarız. Bu işi çözmeden buradan çıkmayalım’ dedi.
Masaya tekrar oturuldu. Şok atlatılmış, Erdoğan’ın keyfi yerine gelmişti.
‘Madem geri geldik. Açın şu 19. maddeyi oradan başlayalım’ dedi.
Erdoğan’ın resti sonrasında metinden bütün rahatsız edici maddeler temizlendi.
Kala kala Avusturya’nın süreç sonunda referanduma gitme talebi kaldı.
O güne de daha 10 yıl var.
Yani o güne kadar Tuna’daki köprülerin altından çook sular akacak..