Türkiye’nin sorununun aydınlanmayı geniş tabakalara yayamamak olduğunu, cumhuriyetin maddi ve manevi nimetlerinden alt tabakaların yararlanamadığını, köylülerin modernleşemediğini ve bu nedenle Türkiye’nin kendisine yakışan hamleleri yapamadığını anlattı durdu.
Kafasında köy enstitülerini çağa uygun bir şekilde canlandırmak gibi bir fikir vardı. Daha da ötesi özellikle kent varoşlarında geçmişteki halk evleri benzeri sosyal projeler hayata geçirmenin gerekliliğinden söz ediyordu. Bilgi toplumuna geçmeden Türkiye’nin ‘modern bir ülke’ olamayacağını düşünüyordu.
Başbakan bunları anlatırken ben de ona ‘Bu söyledikleriniz Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlamış ama sonra bırakılmış projelerdi’ dedim.
‘Evet’ dedi. ‘Bırakılmamalıydı. Bu projeler gelişerek sürseydi bugün Türkiye bu sıkıntıları çekmezdi.’
Bu sohbeti o günlerde yazacaktım. Hatta başlık olarak ‘Erdoğan Atatürk’ün projelerine sahip çıkıyor’ ya da ‘Erdoğan Atatürk’ün izinde’ demeyi bile kafamda kurmuştum.
Ancak o an için bunun çok ‘iddialı’ olacağını düşündüm.
Şimdi görüyorum ki, benimle aynı ikilemi Die Welt editörleri de yaşamış ve soruyu değiştirmişler.
Yine de Erdoğan’ın ‘etkileyici ve önemli’ bir lider olduğu açık.
Türkiye’nin demokrasi hamlesinde Atatürk’ten sonraki haneye adı bazıları istese de, istemese de yazılacaktır.
Turizmde Çin’i unutmayın
İKİ gün önce Çinli turistlerin Avrupa Birliği ülkelerini istila etmeye başladığını yazdım.
Bu istilanın arkasında Avrupa Birliği’ne üye 22 ülke ile Çin arasında imzalanan ve bu ayın başında yürürlüğe giren ‘Destination autorisee’ yani ‘Gidilmesine izin verilmiş ülke’ anlaşması var.
Bu anlaşmadan güç alan pek çok Avrupalı seyahat acentesi Çin’de büro açtı. Sadece Fransız seyahat acentelerinin 120 bürosu hizmete girdi.
Yıllar önce bu konuda Türkiye’de estirilen rüzgara karşılık, Türkiye bu konuda henüz somut bir adım atmış değil.
Oysa pazar çok büyük.
Zorla çok kültürlülük olmuyor
AKP’nin Türkiye’yi ‘muhafazakarlaştırma’ girişimlerini doğru bulmamakla beraber, AKP’nin bu girişimlerinin Avrupa Birliği açısından bir ‘turnusol kağıdı’ görevini yerine getirdiğini düşünüyorum.
Zina ile ilgili yasal düzenlemeye Avrupa Birliği’nin gösterdiği tepki, Birlik ideolojisinin büyük hevesle öncülük etmeye çalıştığı ‘çok kültürlülük’ kavramına aslında hiç de ‘dost’ olmadığının göstergesi oldu.
Boşanma ve kürtaj gibi konularda ‘kilise etkisinde’ kalan ve muhafazakár değerleri savunan AB ülkeleri bile, AKP’nin zina yaklaşımına sert tepki gösterdiler.
Bugün Türkiye’yi Avrupa’da istemeyen ve büyük bölümü ‘şimdilik’ iktidarda olmayan muhafazakár partilerin hemen hepsi, AKP’ninkinden çok da farklı olmayan yaklaşımlara sahipler.
İçinden geçtiğimiz dönem şunu net bir şekilde ortaya koydu.
Avrupa Birliği bütün aksi söylemlerine karşın en liberal kanadında dahi ‘Hıristiyan’ etkisi altında.
Bu nedenle de Hıristiyan muhafazakárlığına ses çıkaramıyor ama Müslüman muhafazakárlığını çağdışılık olarak nitelendiriyorlar.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bizden bekleneni değil, düşündüğümüzü söyleyecek cesarete sahip olduğumuz zaman.