En pahalı ve en kalitesiz sütü biz içiyoruz

SETBİR Başkanı, çocukluk arkadaşım Erdal Bahçıvan geldi. Süt ve etteki ‘tehlikeye’ dikkat çeken yazılarımla ilgili konuştuk. ‘Haksızsın diyemeyeceğim’ dedi.

‘Türkiye hem pahalı, hem de kalitesiz süt içiyor’ diyerek durumu anlattı.

Genç nüfusun son derece kalabalık olduğu Türkiye’de bu gençliğin ‘sağlıklı’ gelişimini sağlayacak et ve süt ürünleri Türkiye’de müthiş pahalı.

Bahçıvan çeşitli rakamlar verdi. Buna göre Türkiye’de sütün litresi yaklaşık 40 sent.

Bu fiyat ABD’de 30 sent, AB’de 20 sent civarında. Fiyat Avustralya’da 12 sente, Güney Amerika’da 10 sente kadar düşüyor.

Bunun iki nedeni var: Biri girdi maliyetlerindeki yükseklik, diğeri üretim kapasitesi.

Bahçıvan, ‘Türkiye’de süt inekçiliği değil, süs inekçiliği yapılıyor’ deyince şaşırdım. Evde bir tane köpek besler gibi, 1 tane, 2 tane inek besleyip bundan geçinen aileler var. Bu da maliyetleri artırıyor dedi.

Türkiye’de süt üretiminin yüzde 98’i, bir veya iki inekli ahırlarda, köy koşullarında yapılıyormuş.

Bu, üreticinin sütü pahalıya mal etmesine neden olurken, ‘lojistik’ maliyeti de artırıyormuş. ‘Amerika’da bir çiftlikten bir tanker süt doldurup gidiyorsunuz. Burada bir tanker doldurmak için 30 köy dolaşıyorsunuz’ diyor Erdal Bahçıvan.

Büyük çaplı üretim yapan çiftliklerde doğal ve ucuz yem kullanılırken, tek ineklik ahırlarda pahalı fabrika yemi kullanıldığına da dikkat çekiyor Setbir Başkanı.

‘Sütü ucuzlatmanın yolu, büyük ölçekli üretimden geçiyor’ diyor.

‘Peki ya sağlık koşulları. Antibiyotik, hormon’ diyorum.

‘Üretim dağınık olunca denetim olmuyor. Üretici de bilinçli olmuyor’ diyor ve anlatıyor:

‘Tarım Bakanlığı olsun, Sağlık Bakanlığı olsun, belediyeler olsun büyük üretim tesislerini denetliyor. Ama bizim üretimimiz fabrikada başlamıyor ki. Fabrika, üretimin son noktası. Başlangıç ahır. Köylerde ahır koşullarını denetleyen yok. Oysa bizim üretim, ineğin memesinde. Meme pisse, ineğin yaşadığı ortam hijyenik değilse biz ne yapsak boş’ diyor.

Büyük üreticilerin alım yaptıkları ahırları denetlediğini ve büyük ölçekli üreticilerden alım yaptıklarını söylüyor, ‘Ama Türkiye’de paketli sütün toplam satışlara oranı yüzde 10. Gerisi Allah kerim’ diyor.

‘Peki paketli sütlere güvenebilir miyiz?’ diyorum.

‘Genelde güvenebilirsiniz. Ama sonuçta sütü topluyoruz. Küçük ahırlarda birkaç inekle sütçülük, besicilik yapan adamın riski ve denetlenme olasılığı az. Onlar her şeyi yapar. Antibiyotik de verir, hormon da. Büyük üretici bu riske girmez’ diye anlatıyor.

‘Ama bazen süt darlığı olur. Özellikle de eylül-ekim aylarında arz düşer, talep artar. İşte o zaman herkes ne bulsa alır. Bu da riski artırır’ diyor.

Erdal Bahçıvan çözüm önerilerini de yapıyor.

Ama onları da bir başka gün yazalım.

NOT: Bu yazı yer yokluğundan bir haftadır yayınlanamıyordu.

Bana kötü diyenler, bugün ne diyor

SPOR yazarı ve yorumcusu dostlarımızın tribün terörüyle ilgili olarak yazdıklarını ve yorumlarını günlerdir ‘gülerek’ okuyorum.

‘Kabahat yönetimlerde. Bedava bilet verilirse böyle olur’ diyorlar. Benim yıllardır söylediğimi tekrarlamaya başladılar; ama bunlara hiç hakları yok.

Hatırlar mısınız bilmem, Star Televizyonu Cem Uzan’ınken, oradaki spor programlarında benim Ali Sami Yen Stadyumu önünde, bir grup taraftarla tartışırken görüntülerim yayınlanıyordu.

Ve şimdilerde ekranda bu konuyla ilgili yorum yapan Ahmet Çakar başta olmak üzere bütün spor yazarları, bu tartışmayı benim aleyhime delil olarak kullanıyorlardı.

‘Kendi taraftarıyla bile kavga ediyor. Kendi taraftarının bile istemediği adamın burada ne işi var’ diyorlardı.

Aslında hepsi benim ‘kendi takımımın taraftarı’ ile niye kavga ettiğimi biliyorlardı.

Galatasaray 2. Başkanı Fatih Altaylı, yönetimde bulunduğu dönemde ‘bazı’ taraftarlara bedava bilet verilmesini engellemişti. Bunun tribün terörünü tırmandırdığını söylemiş ve bu durumun bir rant kapısı haline geldiğini yönetime anlatıp, ‘Tribünde düzeni sağlamak açısından birkaç kişi gerekiyorsa bunlara kart verelim ve kimseye satamasınlar. Yerleri de belli olsun. Takip edelim’ demişti.

Bugün gelinen noktayı yıllar öncesinden gören Altaylı, işte bu yüzden kendi taraftarıyla kavga ediyor, bu yüzden Galatasaray’ın kapalı tribününde kendi 2. başkanları aleyhine bildiriler dağıtılıyordu.

O gün, bugünlere gelinmesin diye kavga eden Fatih Altaylı’ya ‘kötü’ diyenler, bugün tam tersini söylüyorlar.

Siz bunlarla Türk futbolunun adam olacağını düşünüyor musunuz?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Tribün terörüne takım gözlüğü takmadan bakabildiğimiz zaman.
Yazarın Tüm Yazıları