BİRİNCİ Körfez Savaşı'nın tek kaybedeni Türkiye, bugün yine ‘‘kaybeden’’ olmaya aday.Çünkü Türkiye kararsız. Oysa hep yazdığım gibi mevcut statüko Türkiye'nin en aleyhine olanı. Komşumuzla ticari ve tutarlı bir siyasi ilişki kuramıyoruz. Komşumuzun zafiyeti nedeniyle yanıbaşımızda ‘‘korsan’’ bir Kürt devleti tehlikesi oluşuyor. En önemli ticaret hacmine sahip olduğumuz ülkenin Türkiye'ye faydası 10 yılı aşkın bir süredir sıfır. Üstelik de sürekli bir ‘‘olası savaş’’ korkusu nedeniyle başta turizm olmak üzere tüm sektörlerimiz baltalanıyor. Türkiye artık kararını net bir biçimde vermeli. Burada artık ‘‘orta yol’’ yok. Ya ABD ile birlikte hareket edeceğiz, birinci yol bu. Ya da ABD'ye sırtımızı ‘‘tam olarak dönüp’’ bölgede yeni bir yol belirleyeceğiz. Bu iki yolun kazançları ve kayıpları mutlaka var. Ama hiçbir şey yapmadan bekleyerek sadece ‘‘kaybeden’’ olduğumuz kesin. İyi bayramlar BUGÜN mübarek Şeker Bayramı. Sevgili okurlar, hepinizin bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Ve bayramlarda gazetelerin çıkarılmaması geleneğine saygımdan bu bayramda da yazı yazmıyorum.Bakanlık Yakış'ı istememişti AKP iktidarı en fazla ‘‘gaf’’ı dış politikada yapıyor. Tayyip Erdoğan bir şey söylüyor, ardından uyarılıyor, düzeltiyor. Şimdiye dek üç kez böyle bir durum oluştu. Önceki akşam da Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın ‘‘gereksiz’’ açıklaması benzer bir durum yarattı. Bakan konuştu, ardından uyarıldı, hatasını gördü ve Bakanlığına ‘‘düzeltilmesi’’ talimatını verdi. Böyle hatalar olur. Dünyanın her yerinde olur. Siyasi kişi farklı konuşur, devlet politikası farklı olur. Dünyanın sonu değildir. Ama kısa sürede bu kadar fazla olunca biraz ‘‘garip’’ olur. Dışişleri Bakanlığı'nın ‘‘gafını düzelttiği’’ Bakan Yakış ile zaten ‘‘sorunu’’ var. Yakış eski bir Dışişleri mensubu. Dışişleri'nin en sevmediği şey ise ‘‘içlerinden birinin’’ Dışişleri Bakanı olması. Çok tecrübeli, çok kabul görmüş biri olmadıkça, eski bir Dışişleri mensubunun bakan olması, bakanlığı yapratır diye düşünür Dışişleri mensupları. Bu nedenle de Tayyip Erdoğan'a Dışişleri Bakanlığı'nda verilen brifingde Yakış'ın Dışişleri Bakanı olmasının pek de istenmediği ‘‘hissettirilmişti’’.AKP lideri de mesajı almıştı ve Yakış'a başka bir bakanlık öngörülmüştü. Ancak ne olduysa oldu ve Yakış çok da düşünülmediği bu koltuğa oturdu. Bu nedenle, Dışişleri'nin Yaşar Yakış'ın ‘‘hatalarını’’ düzeltmekten özel bir zevk almaya başladığını söylersek pek de yanılmış olmayız herhalde.Gül Dışişleri'ne doğru ANKARA'da Başbakan Abdullah Gül'ün makamındayız. Az sonra göz muayenesi için Başkent Hastanesi’ne gidecek. Bizimkisi kısa bir ‘‘Hayırlı olsun’’ ziyareti. Beşiktaş'tan, çocuklara ayrılan vakitten konuşuyoruz. Aylar önce yoğun çalışma tempomuzda çocuklara vakit ayıramamaktan birlikte yakınmıştık. Şimdi başbakan olarak temposu arttığı için durumu iyice vahim. Beşiktaşlılığının çok ön plana çıkmasını da istemiyor. Mesut Yılmaz'a rakip taraftarların gösterdiği tepkinin çirkinliği, devlet erkanını takım konusunda ‘‘sıkıntıya’’ sokmuş. Başbakan'ı neşeli görüyorum. Ve soruyorum: ‘‘Siirt'le ilgili karara ne diyorsunuz? Ne olur?’’ Detayını bilmiyor. ‘‘Hayırlısı’’ diyor ve gülüyor. Gözünden ve gülümsemesinden geçeni okumaya çalışıyorum. ‘‘Başbakanlığım bu kadar kısa olmamalıydı’’ diyor sanki. ‘‘Tayyip Bey gelince size Dışişleri Bakanlığı yolu mu gözüküyor?’’ diye soruyorum. ‘‘Emin olun konuşmadık. Olabilir’’ diyor. ‘‘Dışişleri Konutu'na taşınıyormuşsunuz’’ diyorum. ‘‘Yoo, öyle bir şey yok. Başbakanlık Konutu tam bir viraneye dönmüş. Bu yüzden bir yer bakın dedim bu dedikodu çıktı. Kesin bir şey yok’’ diyor. Belli ki, YSK'nın kararı Gül'ü başbakanlıktan beklediğinden önce indiriyor. Ama bence bir kaybı yok. Çünkü Türkiye güleryüzlü, temiz, nazik bir siyasetçiyi daha yakından tanıdı. AKP kendi dinamizmi içinde artık bir alternatifi de barındırıyor. Diğer partiler tek bir aday bulmakta dahi zorlanırken.