BAŞBAKANLIK koltuğunda Abdullah Gül var. Saadet'te Kutan'a, daha doğrusu Erbakan'a karşı genel başkanlık yarışına giren ve ardından da AKP'nin kurucuları arasında yer alarak siyasette yeni rotasını belirleyen Abdullah Gül.
Bu köşede Gül hakkında her zaman son derece ‘‘olumlu’’ cümleler kullandığım için, başbakan olmasından duyduğum memnuniyeti gizlemeyeceğim.
Çünkü Abdullah Gül, Milli Görüş'ün en keskin, en sekter, en uzlaşmasız günlerinde bile bu görüşün ‘‘gülen yüzü’’ydü.
Partinin Erbakan diktasıyla yönetildiği günlerde bile hiçbir zaman kendinden taviz vermedi.
Çok kritik noktalarda, hep doğru yerde, doğru noktada durdu.
Necmettin Erbakan başbakan olarak ‘‘tarikat şeyhlerini’’ Başbakanlık Konutu'nda ağırlarken, parti içinden ‘‘yapılanın yanlış olduğunu’’ söyleyen tek ses Gül'ünkiydi.
Gül, bu işin yapılmaması gerektiğini söylemiş, buna rağmen yapılınca tepkisini ‘‘Başbakan'ın davetine icabet etmeyerek’’ göstermişti.
Daha pek çok kritik dönemeçte Gül hep ‘‘doğru’’ davrandı.
Partilerini, partilerinin görüşlerini ve hatta kendisini ‘‘açık yüreklilikle’’ eleştirdi.
Başkalarının doğruları kendi doğrusu değilse onayladığına şahit olmadım.
Bütün bunlar Abdullah Gül'ün artıları gibi görünse de, Türk tipi siyasette bunlar aslında ‘‘eksi’’lerdi.
Liderine kayıtsız şartsız ‘‘biat etmeyen’’, korkmadan konuşan, eleştirel bakışa sahip bir siyasetçi.
Ben eminim ki, bu niteliklerinin farkında olan Abdullah Gül de ‘‘başbakanlık’’ görevinin kendisine verilmesini büyük ihtimalle beklemiyordu.
Ama verildi.
Çok da iyi oldu.
İyi oldu çünkü Abdullah Gül ‘‘emanetçi’’ bir başbakan olmaz. Doğrularından sapmaz.
Ve bir gün Tayyip Erdoğan başbakan olabilecek ‘‘hukuki’’ konuma gelirse, başbakanlığı bırakmasını gerektiren şartların oluşup oluşmadığını ayrıca değerlendirir. Bana ‘‘AKP'den birini başbakan olarak ata’’ deselerdi, ben de Gül'ü atardım. Çünkü yıllardır tandığım bu ‘‘adama’’ güveniyorum.
Haklı olup olmadığımı şimdi göreceğim.
Kendi düşen ağlamaz
ELİMDE yüzlerce faks birikti. İçerikleri benzer. Bir tanesini aktarayım:
‘‘Sayın Altaylı, 3 Kasım seçimlerinde Genç Parti tarafından sandık görevlisi olarak birtakım vaatlerle gönderildim. Bu hizmetime karşılık 400 milyon TL. para ve Telsim hatlı telefon verilecek dediler.
Seçimde barajı aşamadıkları için vaatlerini yerine getirmediler.
Hakkımı aramak için gittiğim Genç Parti ..... İlçe Başkanı ve görevlileri tarafından küfür, hakaret ve tartaklanmalarla dışarı atıldım. Barajı geçirseydiniz fazlasını verirdik, dediler.
Sizin bu kişiler hakkında yazdıklarınız doğru ve gerçekmiş. Şimdi anladık.’’
Bu neviden pek çok faks var elimde.
Çeşitli vaatlerle Genç Parti'ye hizmet etmişler.
Bayrak sallayın 10 milyon alın demişler, Cem Uzan'a dokunursanız para vereceğiz demişler, sandık görevlisi yapmışlar...
Hiçbirine karşı sözlerini tutmamışlar.
Şimdi onlar benden yardım istiyor..
Kusura bakmayın arkadaşlar, kendi düşen ağlamaz.
Üstelik az kalsın neredeyse bütün Türkiye düşcekti...
Başkan İsa Cim Bom çarmıhta
ÖZHAN Canaydın Hazreti İsa gibi. Bir yanağına vurulunca, öbürünü çeviriyor. Anlayana büyük hareket. Ama ne yazık ki anlaşılmıyor.
Korkum o ki, Canaydın'ın bu tavrından ‘‘yüz bulanlar’’ Galatasaray'ı İsa gibi çarmıha gerecekler.
Trabzon karşısında Selçuk Dereli adında bir ‘‘tetikçi’’ bunun girişimini yaptı.
Allah tarafından Trabzonsporlular müthiş centilmen, taraftar da her nasılsa sakindi.
Yoksa maçta müthiş olaylar olabilirdi.
Bu arada cumartesi günü Terim'in basın toplantısını öven bir yazı yazdım.
Fatih Hoca rahatsız olmuş.
‘‘Ben yönetimin üzerine çıkmak gibi bir girişimde bulunmadım’’ dedi.
Belli ki, Süren zamanındaki eleştirilerin hortlamasından çekiniyor.
Haklı.
Terim yönetimin üzerine çıkmak gibi bir şey yapmadı.
Tam aksine yönetim Terim'in altına saklanıyor
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Her lafında hukuktan söz edenler, kurunun yanında yaşı da yakan bir hukuk olmadığını öğrendikleri zaman.