Ardından da hem ulusal, hem de uluslararası bir organizasyonla faillerin hayatta olanlarından bir bölümü ele geçirildi.
Eleştirdiğimiz
‘‘emniyet güçlerine’’ burada şapka çıkarmak lazım.
Çok daha gelişmiş imkánlara sahip ülkelerin emniyet ve istihbarat güçleri bu başarıyı elde edememişlerdi.
Emniyet, Türkiye'yi vuran El Kaide terörüne karşı küçümsenmeyecek bir başarı kazandı.
Fakat Türkiye'de son günlerde terör nedeniyle değişen gündem, bir başka gruba yaradı.
Uzanlar...
El Kaide uzantılarına karşı hızlı bir başarı elde eden emniyet güçleri, sadece bir bankaları aracılığıyla tespit edilebilen miktarı 6 milyar dolar olan bir darbe vuran
Uzanlar'a karşı nedense aynı başarıyı gösteremiyorlar.
El Kaide'ye bağlı militanlar Suriye'de bile olsalar kafalarına vurularak getiriliyor ama
Uzan Ailesi'nin aranan fertleri ortalıkta yok.
Nerede olduklarına dair bir ipucu da yok.
Yolda beni gören vatandaş soruyor.
‘‘Fatih Bey, Uzanlar nasıl yakalanamıyor?’’ diye.
Ben de yanıtlıyorum:
‘‘Arayan var mı ki!’’
Ne İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu, ne de bir emniyet müdürü bana
Uzan Ailesi'nin aranan fertlerinin bulunamadığını söylemesin.
El Kaide'yi 24 saat içinde bulan polisin,
Uzanlar'ı bulamaması diye bir şey söz konusu olamaz.
Eğer
Uzanlar yakalanamıyorsa, bunun nedeni iyi saklanmaları değil, aranmıyor olmalarıdır.
Cem Uzan yaptığı röportajlarda kardeşinin yerini bildiğini söylüyordu. Ben şimdiye dek
Cem Uzan'ın çağrılıp kardeşinin yeri hakkında bilgisine başvurulduğunu görmedim.
İlk günlerdeki birkaç göstermelik baskın dışında
Uzanlar'ı aramaya yönelik bir faaliyet de görmedim.
Savcılık haklarında tutuklama kararı çıkarıyor,
Uzanlar Türk adaletiyle alay edercesine aranmaya başladıkları saatten bir saat önce sırra kadem basıyorlar.
Ve ne MİT'i, ne de Emniyet'i
Uzanlar'ın nerede olduğunu bulamıyor.
Bu bulunamayışın gerçekliğine beni inandırmanız mümkün değil.
Bu aile Türk halkıyla, Türk adaletiyle ve Türk emniyetiyle dalgasını geçiyor.
Bizler de izliyoruz.
Eminim ki bu iş bir iki
‘‘sütü bozuk’’a verilen üç beş bin dolarla hallediliyordur.
Daha fazlasına değil.
Gürüz'ün tahrip gücü El Kaide'den aşağı değil
YÖK Başkanı
Kemal Gürüz, Türkiye'yi dinamitlemeye devam ediyor.
Türkiye'nin dayanışmaya en fazla ihtiyacı olan ve kutupların birbirine en fazla yaklaştığı bir ortamda Türkiye'yi yine uçlara çekmeye çalışıyor.
Başbakan'ın
‘‘pişman’’ olduğunu söylediği sözleri hatırlatıp, bu sözleri söyleyen bir anlayışla terörle mücadele edilmeyeceğini söylüyor.
Türkiye gibi İslamı örnek bir şekilde yaşayan bir ülke vatandaşlarına dönüyor ve
‘‘Radikal İslam, İslam'ın ta kendisidir’’ diye yükleniyor.
Aynı toplantıda konuşan
Süleyman Demirel ise
‘‘Kimse bu ülkenin huzurunu bozmaya çalışmasın’’ diye sesleniyor.
Demirel, Gürüz'e mesaj mı veriyor bilmiyorum ama ben son dönemde ülkenin huzurunu bozmak için
Kemal Gürüz'den daha fazla uğraşan birini görmedim.
Şu son sözleri bile Türkiye'nin huzuruna konulmuş birer bomba.
Üstelik ben
Kemal Gürüz'ün Atatürkçülüğünden de, laiklik yanlısı tavrından da açıkçası şüphe duyuyorum.
Çünkü
Gürüz'ün geçmişi bu konuda böyle bir bayraktarlık yapmaya elverişli değil.
O aslında sadece güne göre konuşuyor, güne göre tavır alıyor.
Bu tavrını kendine dayanak yaparak belirli bir taban edinmeye çalışıyor.
Ama bunu yaparken çizmeyi aşıyor.
Gürüz'ün YÖK Başkanlığı'nı bıraktığı gün, Türkiye'nin normalleşme sürecinde önemli bir gün olacak.
YÖK başta olmak üzere Türkiye'nin sorunlarını akılcı bir yönde çözme yolunda
Gürüz'ün gidişi ciddi bir milat olacaktır.
Uzanlar'ın yargı ilişkisi
KANAL D Haber Genel Yayın Yönetmenliği'ne başladığım günlerde genç bir kız iş başvurusu için randevu istedi.
Her genç gazeteciye olduğu gibi ona da randevu verdim.
Geldi.
Konuştuk.
Birkaç yıllık televizyon tecrübesi vardı.
Son olarak nerede çalıştığını sordum.
‘‘Star Televizyonu'nda çalışıyordum’’ dedi.
‘‘Niye ayrıldın?’’ diye sordum.
‘‘Babam emekli oldu’’ dedi.
Anlamadım.
‘‘Babanın emekli olmasıyla senin ayrılmanın ne alakası var?’’ diye sordum.
Anlattı.
Babası hákimmiş. (Herhalde Uzanlar'ın işlerinin olduğu bir mahkemede olsa gerek.) Babası emekli olduktan kısa bir süre sonra kızın da işine son vermişler.
Şaşırdım.
Hayatımda ilk kez böyle bir şey duyuyordum.
Doğrusu şimdi merak ediyorum; Uzanlar'a ait şirketlerde kaç hákim veya savcı çocuğu çalışıyor.
Ve bu hákimler hangi mahkemelerde görev yapıyor?
Bu sorunun yanıtını verebilecek olan var mı?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
En önemli görevin çocuklarımızı huzurlu bir ülkede büyütmeye çalışmak olduğunu anladığımız zaman.