DÜN sabah keyifle uyandım. Gazeteleri aldım. Hürriyet, ‘Yolun açık olsun Türkiye’ demişti.
Milliyet ise ‘Bugün daha güzel bir gün’ manşetiyle çıkmıştı. Sabah’ta ‘Yeni bir Türkiye başlığı’ yer alıyordu.
Manşetlere keyiflendim. İşe gitmek üzere yola koyuldum.
Ama ne mümkün. Yağan üç damla yağmur yolumuzu kapatmıştı. Hürriyet, ‘Yolun açık olsun Türkiye’ diyordu. Avrupa yolumuzu açmıştı; ama anlaşılan İSKİ’nin durumdan haberi yoktu. Seller yolu kapamıştı.
Milliyet’e göre ‘Bugün daha güzel bir gündü’; ama trafik nedeniyle araçlarında, sel nedeniyle evinin balkonunda, ya da okulun üst katında mahsur kalanlar zannederim bu fikri paylaşmıyordu.
Sabah’ın manşeti ise külliyen palavraydı.
Ortada ‘Yeni bir Türkiye’ yoktu. En azından İstanbul bildiğimiz İstanbul’du. Aynen birkaç ay önce, yine benzer bir yağmura teslim olan İstanbul...
AB’ye nasıl uyulacak?
MADEM Avrupalı olmaya bir adım daha yaklaştık, acaba şu aşağıda yazacağım ‘yargı olayı’ AB normlarına uygun mudur? Müktesebata sığar mı, Adalet Bakanı Cemil Çiçek bir bizi aydınlatıversin.
Ankara Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Canip Karakuş, her yıl dünyanın çeşitli ülkelerine yüz milyonlarca dolarlık ihracat yapar.
Pek çok ülkede ‘marka’ haline gelmiş bir tekstilcidir. Bu duruma kolay gelmemiştir. Her yıl İtalya’da ünlü modacılara dizaynlar hazırlatır, o tasarımları üretir ve satar.
Sadece tasarım için ödediği para milyon dolar mertebesindedir.
Ve her marka gibi onun da ürünleri taklit edilir.
Geçtiğimiz ay yeni hazırlattığı koleksiyonun Ankara’da bir firma tarafından ‘birebir’ taklit edildiğini tespit edince hemen Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurur.
Mahkeme inceleme yapar vetaklit ürün üreten firmada ‘arama yapılmasına ve suç delillerine rastlanması halinde zaptedilmesine’ karar verir.
Ankara Cumhuriyet Savcılığı da polise bir yazı yazar ve gereğinin yapılmasını ister. Hatta yetinmez, altına da not düşer ve der ki, ‘Söz konusu suçun soruşturulması acele işlerden sayıldığından evrakın intikalinden itibaren 7 gün içinde gereğinin yapılması’.
Yani Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi, bir AB ülkesi mahkemesi ne yapması gerekiyorsa onu yapar.
AGSD Başkanı Karakuş, mallarının İstanbul’daki bir başka firma tarafından da taklit edildiğini öğrenir.
Rahattır. Çünkü yargı gereğini yapmaktadır.
Avukatları, Ankara’da yaptıkları başvurunun bir benzerini İstanbul’da da yaparlar.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı Ekonomik Suçlar Bürosu, başvuruyu inceler ve nöbetçi Sulh Ceza Hákimliği’nden ‘arama ve el koymaya karar verilmesini’ talep eder.
Ancak İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi ‘Gerekli arama kararının verilmesini gerektirir somut olgu ve emarelere rastlanmadığı, gerekçeli zabıta raporunun yer almadığı anlaşılmakla mevcut delil durumuna göre talebin reddine’ karar verir.
Karara, gülmek mi lazım ağlamak mı belli değil.
Polis gidip arama yaparak delil toplayacak, buna izin verilmiyor ve verilmeme gerekçesi polisin delil toplamamış olması.
Aynı yasa ve yönetmeliklerle karar veren Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi ile İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararları ortada.
Şimdi biz hukukumuzu AB’ye uydurmaya çalışıyoruz.
Yahu biz daha hukukumuzu ‘kendimize’ uyduramamışız ki, nerde kaldı AB’ye uydurmak.
Haksız mıyım Sayın Çiçek, haksız mıyım?
TCDD Genel Müdürü istifa etti, ya İSKİ Genel Müdürü
TREN kazası olunca Ulaştırma Bakanı ve TCDD Genel Müdürü’nün istifasını istedik. Haklıydık da.
Kaza bile olsa işin içinde sorumsuzluk vardı.
Peki ya her yağmurdan sonra İstanbul’u sel almasının bir sorumlusu yok mu?
Üstelik bu kaza falan da değil. Göz göre göre, her iki ayda bir sular altında kalıyoruz.
Müthiş bir işgücü kaybı, müthiş bir zarar ziyan.
Peki bu işin sorumlularının istifasını niye kimse istemiyor?
Bu rezalette, İSKİ Genel Müdürü’nün, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ve ilçe belediye başkanlarının hiç sorumluluğu yok mu?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Eşek yüküyle para kazanıp keyfi yerinde olanlar, keyfi yerinde olmayanlara karamsarlık pazarlayarak sempati toplamaya çalışmadıkları zaman.