Doğrucu Davut'tan Dışişleri Bakanı olur mu?

SEVGİLİ kardeşim 2-3 yaşlarındayken, annemler onun yanında hiç ‘‘dedikodu’’ yapmazlardı.

Çünkü bir gün çok sevdiğimiz ama biraz kilolu komşumuz için annemlerin kendi aralarında ettiği sohbete tanık olmuş ve kadıncağız bize oturmaya geldiği bir gün ‘‘Anne bak şişko teyze geldi’’ deyivermişti.

Durumun daha vahim ortamlarda tekrarlanmasından korkan annem de, bir daha kardeşimin yanında dedikodu yapmama kararı almıştı.

Çünkü kardeşim 3 yaşın saflığı içindeydi. Duyduğu ve herkese duyurduğu sözlerin, aslında çok sevdiğimiz komşumuzla ilişkilerimizi bozabileceğinin farkında değildi.

Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ne zaman ağzını açsa, ben hep kardeşimin üç yaşındaki halini hatırlıyorum.

Sağolsun Yaşar Bey çok doğrucu bir adam.

Aklından geçeni, düşündüğünü, kendisine iletileni, yapmak istediğini veya yapılmak isteneni kıvırtmadan, saptırmadan söylüyor.

Politikacılar ve diplomatlar sözlerini söylemeden önce kıvırtırlar.

Yaşar Bey önce söylüyor, sonra kıvırtıyor.

Her seferinde de bir çuval inciri berbat ediyor. Haftalar önce Yakış'ın bu koltukta uzun süreli oturamayacağını yazmıştım.

1 ayını doldurmamış bir kabinede bakan değişikliği hoş olmaz ama Yaşar Yakış'ın bu ‘‘boşboğazlık’’ olarak nitelenebilecek ‘‘doğruculukla’’ orada oturması da hoş olmuyor.

Doğru adamı severim, Yaşar Bey'i de seviyorum.

Ama konuşmamak da bir yöntemdir. Oturduğu koltuk, istese de istemese de yalanı gerektirir.

Yok eğer yalan söylemek istemiyorsa sussun.

Ya da bu doğruculukla Dışişleri Bakanlığı'nı bıraksın, gitsin iyi bir ‘‘kadı’’ olsun.

AKP’nin tehlikeli Diyanet hamlesi


AKP iktidarı, bir yandan dış politikada yoğun bir gündemle boğuşuyor, bir yandan da içerde ‘‘hedefe doğru’’ ince hamleler yapıyor.

Bu hamlelerin en tehlikelilerinden birini Diyanet İşleri Başkanlığı'nda yapmak üzere hazırlanıyor AKP.

Herkes Irak'a ve olası bir savaşa kilitlenmişken, AKP sessiz sedasız bir biçimde ‘‘tehlikeli’’ bir değişiklik yapmak üzere.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın statüsünü değiştirmeye hazırlanıyorlar.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın statüsü Cumhuriyet'in kuruluşu ile neredeyse yaşıt.

Bu konudaki yasal düzenleme bizzat Atatürk'ün eseri.

Atatürk de bunu kafasından uydurmamış.

600 yıllık Osmanlı geleneğinin devamı olacak şekilde bir statü hazırlamış ve bunu yasalaştırmış.

O gün bugündür de buna dokunmaya kimse yeltenmemiş.

Çünkü o da bir ‘‘Pandora kutusu’’.

AKP şimdi bunu değiştirme hazırlığında.

Sözde ‘‘Anglosakson tipi’’ bir düzene geçecekler.

Bu şu demek, Diyanet İşleri Başkanlığı tarikat ve cemaatlerin oyun ya da çatışma alanına dönecek.

Herkes kendi etkinliğini artırmaya ve bunu ranta çevirmeye çalışacak.

Dini alanda müthiş bir bölünme yaşanacak.

Camiler kamplara ayrılacak.

Her tarikatın, her cemaatin camisi ayrılacak.

Namaz vaktinin geldiğini gören Müslüman gördüğü ilk camiye giremeyecek.

Kendi cemaatinin camisini arayacak.

Oysa bu ülkede Müslümanların büyük bölümünün bir tarikat veya cemaat bağlantısı yok. Dine ve Allah'a doğrudan bağlılar.

Bu kez bunlar da kendilerini bir tarikata veya cemaate yönlendirmek zorunda kalacaklar. Türkiye'de yeni bir bölünme sürece başlayacak.

AKP'nin bu oyunu çok ama çok tehlikeli.

Bu oyun oynanmamalı.

Yoksa hepimiz hükmen mağlup oluruz...

Hukuki olmayan karara hukuk uydurulur mu?


ANAYASA'da yapılan değişiklikler sonrasında Tayyip Erdoğan ‘‘seçilme’’ hakkına kavuştu. Hukukçuların yorumu bu. Şimdiki meselemiz Erdoğan'ın Siirt'te ‘‘yenilenecek’’ seçimlere girip giremeyeceği.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu ‘‘Giremez’’ diyor.

Hukuken haklı olabilir. Yorum yapacak noktada değilim.

Ancak bence girmeli.

Çünkü işin ‘‘hukuk kısmı’’ zaten YSK'nın kararıyla ortadan kalktı.

YSK'nın Siirt'te seçim yenileme kararı hukuki mi ki, bundan sonra o kararın devamıyla ilgili herhangi bir şeyi hukuk çerçevesine oturtabilelim. Bence Tayyip Erdoğan bir an önce seçilsin girsin. Bu ıstırap bitsin. Akı karayı görelim.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


İktidarlar kendi hırsızlarını yaratmaya değil, hırsızlığa son vermeye niyetlendiği zaman.
Yazarın Tüm Yazıları